Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

İhanet içinde olanlar zemin arayışında

İhanet içinde olanlar zemin arayışında

Türklük ve Türkiye aleyhindeki girişimlerin, bulunduğumuz coğrafya ve jeopolitik ortam nedeniyle dışarıdan gelmesi olağan bir durum olarak kabul edilir. Bu girişimlere karşı politik ve stratejik tedbirler almamız güvenliğimiz ve bekamız gereğidir.

Ancak aleyhte olan girişimlerin içeriden gelmesi, hem çok tehlikeli, hem de üzücüdür. Bu durum ülkeye ihanet olarak nitelendirilir ve bu gibi davranışların arkasında çoğunlukla dış güçler bulunur. Belirgin bir dış destek almasalar dahi ideolojik yaklaşımla devlete, cumhuriyete ve ülkenin kuruluş esaslarına karşı intikam almaya kendini adamış kişi ve gruplar da bu ihanet içinde yer alabilirler.

Ülkemizde de maalesef böyle kişi ve grupların olduğu, Türklük ve Türkiye aleyhinde eylem, söylem ve davranışlarda bulunduğu, ancak bu eylemleri gerçekleştirmelerinin, siyasi ve sosyal zeminin elverişli olmasına bağlı olduğu görülmektedir.

Ülkemizde böyle saldırılar genelde, ülkenin kuruluş esaslarına, varlığına, bütünlüğüne, Türklüğe, Kurucu Lider Atatürk ve devrimlerine, laikliğe ve devrim kanunlarına karşı yapılmaktadır.

Bazı kişi ve grupların da özellikle din adamlığı sıfatıyla dini duyguları yalan ve iftiralarla istismar ederek halkın zihnini bulandırmaya çalıştıkları görülmektedir. Maalesef “Kurtuluş savaşını keşke Yunan kazansaydı” diyen bu gibi kişilere değer veren yöneticilere de rastlanmaktadır.

Hatay için söylenenler

Sosyal medyadaki bir videoda, daha önce de çeşitli çarpıtıcı ve nefret uyandıran söylemlerde de bulunan bir din görevlisi, Hatay’ın çoğunluğunun Arap ve Hatay’ın da Fransız hâkimiyetindeyken daha iyi olduğu yalanını söylemiştir.

Fransızların, Hatay’ın Müslüman köylerinde ve camilerinde ezanı yasaklamadıkları, ancak Hatay Türk topraklarına katıldığında yönetimin ilk yaptığı işin ezanı yasaklamak olduğu ve kâfirin yapmadığı zulmü bu topraklarda yaptığını ifade ederek konuyu çarpıtmıştır. Hâlbuki o tarihte Türkiye’de ezanın Türkçe okunduğunu bile bile, nasıl olsa inanırlar düşüncesiyle bu yalanı ortaya atmıştır.

Bu düşüncede olanlar, ibadetin sanki sadece kutsadıkları Arapça diliyle olabileceği yalanının arkasına sığınarak gerçekleri inkâr etmektedirler. Böylece okuyanlar ve dinleyenler anlamasın, sadece kendi söylediklerine inanılsın isterler. Bunların, düşünce ve ideolojilerini yaymaya, hatta menfaat elde etmeye devam edebilmek amacıyla hareket ettiği kanaati hâkimdir.

Fransa yönetimindeki Hatay halkının zorluklarla ve zulümlerle karşılaştığını, Hatay’ın ilhaktan sonra bir Türk toprağı olarak özgürleştiğini, benliğine kavuştuğunu ve demokratikleştiğini inkâr etmek tarihi çarpıtarak halkı kandırmaya çalışmak demektir.

Şahsın, bu davranışıyla Hatay’ı yeniden Suriye toprağı yapmaya heveslendiği, ya tutarsa diyerek, doğrudan ve dolaylı olarak Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve ülke bütünlüğünü yıpratmaya çalıştığı görülmektedir.

Sığınmacılar, ülkemiz için zaten beka sorunu haline gelmiştir. Yabancıya toprak satışı Hatay’da dikkat çekecek seviyededir. Hatay’daki durum, bölgede yoğunlaşan, sayıları bölge halkının mevcudunu da aşan Suriyeli sığınmacıların yaptıkları eylemler ve ayrılıkçı söylemleriyle birlikte mütalaa edildiğinde, vahim bir durumla karşı karşıya olduğumuz ortaya çıkmaktadır.

Konu hakkında bağlı olduğu kurumca başlattığı söylenen soruşturmadan henüz bir ses çıkmamıştır. Belki de olay, soğumaya bırakılarak unutturulmaya çalışılmaktadır. Ülke bütünlüğünü tehdit eden bu söylemlerin hukuki olarak da dikkate alınması uygun olacaktır.

Sümela Manıstırı’ndaki ayin

Ulusal güvenliğimize ve bütünlüğümüze etki eden bir konu da Sümela Manastırı’nın durumudur. Bu manastırda 2010 yılından itibaren, yönetimin verdiği izinle ayin yapılmaktadır. Ancak ayin için burasının tercih edilmesinin sebebinin Rumların “Pontus” emeli olduğu açıktır.

Ayinlerle, bu manastırın Ortodoks aleminin dini bir merkezi olduğu imajının işlenmesine çalışılmaktadır. Ayinin, Lozan Antlaşması’na da aykırı bir şekilde, sözde “ekümenik patrik” olarak hareket eden, Fener Rum Patriği tarafından yönetilmesi ise ayrı bir sorundur. Sümela’yı bir turist olarak ziyaret etmek başka, orada maksatlı olarak ayin yapmak ve bunu da, statüsü kanunla belirlenmiş patriğe maksatlı olarak yönettirmek başkadır.

Fener Patriğinin, Doğu Rum Kilisesinin ortaya koyduğu eşitler arasında birinci değerlendirmesiyle ekümenik patrik”, Fener Rum Patrikhanesinin de Ekümenlik Merkezi olarak dünyadaki Ortodoksların bir dini kurumu olarak nitelendirilmesi, başta Lozan Antlaşması olmak üzere, Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına aykırıdır.

*Sempatik görünmek ve dış ilişkilerde bazı avantajlar etmek için, kendi elimizle, sonuçları aleyhimizde olabilecek sorunlar yaratmaktan vazgeçmemizde fayda görülmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları