Çerkes Soykırımı, bugün Türkiye’de yaşayan Çerkesler tarafından da anılacak. Deniz kenarında ‘Nart Ateşi’ yakılarak çevresinde ‘Mezar Taşı Nöbeti’ tutulacak. Anma törenleri, ‘Sürgün Andı’ okunması ile sona erecek.

ODA TV yazarı Halit Kakınç, söz konusu soykırımı köşesine taşıdı.

ÇERKES SOYKIRIMI NEDİR?

Çerkes Soykırımı ya da Çerkes Muhacirliği, 19. yüzyılda, özellikle 1864 yılında yoğunlaşmak ve başta Adığeler ve Abhazlar olmak üzere, Kuzey Kafkasya halklarının Osmanlı topraklarına yönelik zorunlu göçleri. Bu olay sonunda bir milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşmiştir. Abhazya''da 31 Mayıs günü, bu sürgünü anma amacıyla ulusal yas günü ilan edilmiştir.

İnsanlık tarihinin 157 yıllık kara lekesi: Çerkes Soykırımı! Hangi onurlu insan bunları yapar - Resim : 1

ÇERKES SOYKIRIMI NEDEN OLDU?

21 Mayıs 1864; 300 yıl süren Kafkas - Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.

Sürgün yolunda çekilen çileler, yolda telef olanların feci durumları Trabzon''daki Rus konsolosunun, tehcir işlerini idare etmekte olan General Katraçef''e yazdığı raporda şöyle anlatılır: Türkiye''ye gitmek üzere Batum''a 70,000 Çerkes geldi. Bunlardan vasati olarak günde 7 kişi ölüyor. Trabzon''a çıkarılan 24,700 kişiden şimdiye kadar 19,000 kişi ölmüştür. Şimdi orada bulunan 63,900 kişiden her gün 180-250 kişi ölmektedir. Samsun civarındaki 110''000 kişi arasında her gün vasati 200 kişi can veriyor. Trabzon, Varna ve İstanbul''a götürülen 4650 kişiden de günde 40-60 kişinin öldüğünü haber aldım." İşte bu suretle peş peşe sürüp gelen felaketlerin ve musibetlerin darbeleri altında inleyen ve eriyen bu kahraman ve faziletkar milletin bedbaht bakiyesi de Dobruca, Bulgaristan, Sırbistan, Arnavutluk, Suriye, Irak gibi daima tehlikeye maruz bulunan ve daima emniyetsizliğin hükümran olduğu yerlere iskan edilmiştir.

Modern tarihin en büyük kitlesel nüfus hareketlerinden biri olan Çerkes sürgünü (Henze, 1986: 247) esnasında deniz gibi kan akıtıldı. Gemiye binmek için aç bîilaç kıyıda yağmur çamur içinde, ölüm iniltileriyle bekleşenler, yanaşan gemiye üşüşüp taşıma kapasitesinin çok üzerinde biniyorlardı. Gemiler de daha fazla para alabilmek için çok yolcu alıyor, bu yüzden fazla yol almadan batan gemilere sık rastlanıyordu. 1864 Mayısında, Trabzon''daki Rus konsolosunun yazdığına göre 30 bin kişi açlık ve hastalıktan kırıldı. Gemilerde hastalık alameti gösteren olursa derhal denize atılırdı.

Çerkes Soykırımı 20 Mayıs 2011 tarihinde Gürcistan parlamentosunun oybirliğiyle aldığı bir kararla Gürcistan tarafından resmen tanındı. Böylece Çerkes soykırımı,bağımsız bir devlet tarafından resmen uluslararası gündeme taşınmış oldu.

13 Mayıs''tan 25 Mayıs''a kadar (Kaffed Çerkes Soykırımının anmasını 25 mayısta samsun''da yapmıştı) Çerkes Aktivistler tarafından Soykırım eylemi düzenlenmiş. Antalya-Burdur-Afyon-Eskişehir-Ankara-Bolu-Düzce-Sakarya-İzmit-İstanbul-İzmit-Sakarya-Düzce-Bolu-Çankırı-Çorum ve Samsun istikametinde otostop çekerek 2 ekip halinde soykırımı bindikleri tüm araçlara ve indikleri yerde gördükleri herkese anlatmışlardı. 13 Mayıs''ta Canberk, Kadir, Gizem ve Gökhan''ın eylemiyle başlayan süreç devamlılık oluşturarak 3 ekim de başlayan ve Türkiye Büyük Millet Meclisi''ne yönelen Soykırımı Tanıyın hareketini doğurmuştu. Bu hareket kendini büyüterek çalışma gruplarına bölünmüş ve ilk olarak Antalya''da açılan stanttan sonra Sakarya''da 3 günlük ve 5 günlük toplam 8 gün süren Çerkes Soykırımı Tanınsın Stantları açıldı daha sonra İstanbul Avrupa yakasında Galatasaray Lisesi önünde ve İstanbul Anadolu Yakasında Kadıköy - Bahariye caddesinde stantlar açılarak imza toplanmıştı Gelişen süreçte Sochi Olimpiyatlarının da etkisiyle canlanan Çerkes aktivizmi kendine yeni dinamikler kazanıyor.

İşte Kakınç''ın o yazısı:

1930’lara kadar Çerkesler arasında söylenen bir Çerkes marşı vardı:

“Ey Vatan, Vatan!

Sensiz nasıl yaşanır?

Arkandan ağlarız.

Seni unutmadık.

Bedenlerimizi götürdük

Ama sen ruhlarımızı alıkoydun.”

21 Mayıs 1864 yas günüdür Çerkesler’in. Vatanlarından kopartılıp, gemilere doldurularak... Çoğunun yollarda hastalık ve açlıktan yok oldukları sürecin başlangıcıdır.

21 Mayıs 1864’te ne oldu?

Çerkes Soykırımı sonunda 1 milyonun üzerinde bir nüfus Osmanlı topraklarına yerleşti.

21 Mayıs 1864; 300 yıl süren Kafkas – Rus savaşlarının sona ermesi ve Kuzey Kafkas halklarının Çarlık Rusyası tarafından sürgüne zorlanmasının başlangıç tarihidir. Bu tarihten sonra Çerkes toplulukları başta Türkiye olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerine dağılmışlardır. Sürgün süreci içerisinde birçok insan hayatını kaybetmiş, sürüldükleri topraklarda ise hastalık, açlık ve yoksulluk gibi problemlerle karşı karşıya kalmışlardır.

İngiliz tarihçi W.E.D.Allen’e göre, o zamanki Osmanlı topraklarına yerleştirilmiş olan Çerkes sayısı 600 binden fazladır.

Amerikalı Justin McCarthy, sürülen Çerkes topluluklarının sayısının 1 milyon 200 bin dolayında olabileceğini, bunun ancak 800 bin kadarının hayatta kalabildiğini belirtmektedir.

Ruslar’ın doğrudan öldürdükleriÇerkes sayısının 500 binden fazla olduğu tahmin edilmektedir. Sağ kalan nüfusun 600 bini 1856-64 arasında, 200 bini de 1867 sonrasında Türkiye’ye göç etmiştir.

İnsanlık tarihinin 157 yıllık kara lekesi: Çerkes Soykırımı! Hangi onurlu insan bunları yapar - Resim : 2

Rus kaynaklarına göre, 1863-64 yılları süresince 418 bin kişi Osmanlı Türkiyesi’ne göçmüştür. 1858-65 yılları arasında göç edenlerin toplam sayısı da 493 bindir.

Bu bağlamda 45 bin 023 Natuhay, 27 bin 337 Abzeh, 165 bin 626 Şapsığ, 74 bin 567 Vıbıh, 11 bin 873 Ciget, 10 bin 500 Bjeduğ, 30 bin Abazin, 4 bin Besleney, 15 bin K’emguy, Mahoş ve Yegerukay, 30 bin 650 Nogay, 17 bin Kabardey ve 23 bin 193 Çeçen Türkiye’ye yerleşmiştir.

1830’da bir kaynağa göre 300 bin, diğer bir kaynağa göre de1860’da 600 bin nüfus olarak belirtilen Çerkes-Şapsığ toplumundan şimdilerde Kafkasya’da geriye kalanı 2010 yılı RF nüfus sayımına göre, sadece ve sadece 3 bin 882’dir.

ÖLÜM UYKUSU

Kafkasya kökenlilerin bu büyük acısını paylaşırken, çok eski bir mitlerini aktararak son vereceğim yazıma:

Tha (En Büyük Tanrı), Nartlar’a (Kafkaslar’ın Efsanevi Halkı), elçi olarak küçük bir kuş gönderir… ‘Uzun ömürlü ve çoğalan, ama geride bir ün bırakmamış Nartlar olarak mı yaşamayı istersiniz, ya da kısa ömürlü, ama ünü büyük Nartlar olarak mı anılmayı seçersiniz?’ diye sordurur.

Nartlar Kurultayı toplamaya ve karar almaya gerek bile duymadan, hemen oracıkta cevaplarını bildirirler: ‘Hayvan gibi onursuzcasına çoğalarak yıllarca yaşamayı istemiyoruz: Ömrümüz kısa da olsa, ünümüz büyük olsun!’ derler.

Bunun üzerine Tha, Nartlar’ın beslenme kaynaklarını yenilemez. Nartlar çevreyi tarayarak ve elde kalmış olan son avlarını da tüketerek, sonunda Maykop kentinin güneyindeki Fışte Dağı’nın eteklerine tırmanmaya başlarlar.

Ama açlıktan bitkin oldukları için daha ileriye gidemezler. Yaşça da en küçükleri olan Şıvjıy’ı, son kez toplu bir yemek yiyebilmek için, elde kalan tek anaçhayvanı getirmesiiçin gönderirler. Şıvjıy, hayvanı bir dere yatağında bulur, oku ile vurup atının üzerine koyar ve dönüş yoluna koyulur.

Yolda, adını duyduğu, ama kendisini görmediği insan soyundan genç ve küçük cüsseli biri ile karşılaşır: ‘Sen Kırım taraflarında yeni türediği söylenen insan soyundan biri olmalısın, kimsin, neyle geçiniyorsun, nerede ve kiminle yaşıyorsun?’ diye sorar.

‘Adım PaokoTatarşav (Pako oğlu Tataroğlan)… Sizin gibi avlanarak geçiniyorum, ileride bir kulübede annemle birlikte yaşıyorum, buyur’ diye cevap verir.

Tatarşav, daha genç olduğundan Şıvjıy’ın solundan ve omuz boyu gerisinden yürür. Büyüğe saygıyı ifade eden bu Adıge geleneğinin o dönemden kaldığı anlatılır.

Yol ayrımına geldiklerinde, Şıvjıy: ‘Tatarşav, annene bir armağan göndermeden seni bırakamam, Nartlar’a yakışmaz bu, ama yoksul biriyim, altın gibi değerli bir şeyim yok’ der. Bir meşe ağacını eğer, tepesini sivriltip ucuna götürmekte olduğu hayvanın bir budunu kesip takar,

‘Al bunu, azar azar evine götürürsün. Kurutursanız kış boyunca ikinize de yeter'' der ve yoluna devam eder. Nartlar son yemeklerini yer, müzik ve şarkılar eşliğinde son danslarını da oynarlar, ardından topluca derin bir uykuya yatarlar. Onların Fışte Dağı eteklerinde, ama bilinmeyen bir yerde, hâlâ uyumakta oldukları yaşlılar arasında anlatılır.

Türklerle kurdukları yakınlığı çok güzel anlatan bir öykü…

Hâlâ uyumak göndermesi ise sanki birilerine gönderme gibi.