İstek üzerine futbol yazısı

TRT Spor'da Orhan Ayhan'la programını beklerken, iyi hazırlanmış bir akış vardı. Arşivlerden çıkarılıp ekrana sürülen eski maçların tamamına yakınını Orhan Ayhan'ın anlatımından dinledik. Bu da bir rekor olsa gerek.

Mahalli Lig'ler ile başlayan organize futbolumuzun bugün geldiği noktanın adı Türkiye Ligi. Arada Millî Lig gibi dönemler de yaşandı.

Gelmiş geçmiş en başarılı TFF Başkanı kim derseniz, Orhan Şeref Apak'ı tek geçeriz. En önemli icraatı, büyük uğraşlarla UEFA'ya alınmamızdır. Asyalılıktan kurtardı Türkiye'yi. Türkiye Futbol Federasyonu'nun efsane başkanının 1952-70 arası aynı görevi dört defa üstlendiğine tanık olduk. Apak'ın politikacılarla arasının iyi olmaması ara verme nedenidir.

James Lafontane'in ülkemizde başlattığı futbol, önceleri azınlıkların tekelindeydi. Kadıköy, Moda gibi yabancı kökenli ekiplerin hegemonyasını yıkan ilk oluşum Galatasaray'dır. Ali Sami Yen ve Sabri Mahir, bunun sonucunu 1909'da şampiyon olarak aldılar.

Doğrular

Bir Beşiktaşlı olarak kabul etmeliyim ki, uluslararası alanda en büyük zaferler de Sarı-Kırmızılıların katkısıyla oluştu. Ancak önceki akşam Benfica önünde, geçmişten kalma umutla izlediğimiz Cim-Bom'a ne söyleyeceğimi bilemiyorum. Sahaya sürülen takıma bakıyorsunuz, hiçbirinin T.C. pasaportu yok.

Rakip kaleye ilk şutunu 75. dakikada atabilen bir ekibin elenişini hangi mazerete bağlayacaksınız? Zaten işi daha İstanbul'da kaybetmiş bir takımın elde ettiği beraberlikle "minik ülke puanı"na dahi şükretmek lazım.

Gelelim Fenerbahçe'ye

Hep hatırlarım, hep anarım. İslam Çupi, Necati Bilgiç ve tabii Kemal Ilıcak'lıyıllardaki tatlı çekişmeleri. Rekabet vardı ama, düşmanlık yoktu. Birbirimizi kızdırmak için tatlı muzurluklar icat ederdik. Hani Çupi ve Bilgiç'ten sırtıma inen yumruklar bile acıtmazdı.

Burada bir anımı tekrarlamak istiyorum. Fenerbahçe-Beşiktaş maçlarının Karadeniz fıkrasını hatırlatan "Top çizgiyi geçti mi, geçmedi mi?" tartışması gibi yarım asrı geçen maçı hatırlatacağım. Hani şu Ahmet Çakar'ın yönettiği 2-2'lik müsabaka.

Uzatma dakikaları oynanıyor. Beşiktaş 2-1 mağlup durumda. Telefonum çaldı. Bir yandan gözüm televizyonda, ahizeyi kaldırdım. Arayan merhum Kemal Ilıcak. Klasik hitabıyla "Naber Hacı Bey" dediği an, Şifo Mehmet beraberliği sağladı. Ahmet Çakar santrayı işaret ederken ben dünyanın en uzun "Gooool"ünü patlattım. Sanırım bazı Arap ve Güney Amerikalı futbol spikerlerinin bağırtıları benim yanımda imbat gibi kaldı. Bu arada voltajı düşmüş Kemal Bey'in sesini de duyuyorum:

"Ulan Yavuz (soyadı Demirkan ve o zamanki genel müdür) ben sana bu zepevenki bitiş düdüğü çalmadan aramayalım, demedim mi?"

Eskiye devam

İnanın 3-1'lik yenilgiyi kabullenemiyorum. "Mazisinde koca bir tarih yatan" Fenerbahçe'nin böylesi elenişini hazmetmem mümkün değil. Hele muhteşem bir golle Türkiye'yi ayağa kaldıran Mehmet Topal'ın yaptığı büyük hata. U-12'lerde göremeyeceğimiz laubaliliğine ne demeli. "Bir sepet inciri berbat etmek" her hâlde buna denir.

Fenerbahçe'ye birkaç uyarım daha olacak; "Bu Comoli'ye daha ne kadar tahammül edilecek?" Hâlâ koltuğunda oturuyor. UEFA'ya bildirilen takım listesinde niçinSoldado yoktu?

Serdar'ı gördünüz mü?

İpimizi kendi elimizle çektiğimiz gece kimleri hatırlamadım ki? Baltacı Mehmet Paşa'dan başladım. O meşum ana kadar geldim. Unutmadan, futbolcu avcılığına soyunup, karasinek dahi yakalamayanlara birkaç laf etmek istiyorum.

Zenit'in Tataristan'ın başkenti Kazan'dan aldığı Serdar Azmoun'u herkes gördü. Spiker ve yorumcularımızın İranlı deyip durduğu futbolcu, özbeöz Türk. İki gol, bir gol pasıyla "İki aydır kış uykusunda olan" takımını bir üst tura taşıdı. Asıl lafım scautçu geçinenlerimize. Serdar'ın Zenit'e maliyeti "temiz aile kasabı" Skertel'in yarısı bile değil.

***

Yine bize dönecek olursak Türkiye ligi'nin 61. yılını yaşadığımızı anımsatayım. Yani "Bize her yer Trabzon" deyişin en anlamlısındayız. Bütün samimiyetimle söylüyorum, Türk futbolunu kurtaracak olan başta Trabzonspor olmak üzere tüm takımların altyapısıdır. Kopenhag'ın Parken stadında UEFA Kupası'nı ve Monaco'da Süper Kupa'yı kucaklayan Cim-Bom'da sadece dört yabancı vardı...

İTİRAFIM:

Bu yazıyı Hıncal Uluç'un ağır baskısı ve Genel Yayın Müdürümüz Hayri Köklü'nün ettiği telefon sonucunda yazmış bulunuyorum. Bu da itirafımdır. İnanıp inanmamakta serbestsiniz...

GÜNÜN SÖZÜ

Suça niyet etmek bile, suçtur. Aristotales

 

 

Yazarın Diğer Yazıları