İYİ Parti basın toplantısı

İYİ Parti basın toplantısı
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Cihan Paçacı, Genel Merkez'de gerçekleştirilen Başkanlık Divanı'nın ardından basın toplantısı düzenledi.

İYİ Parti Başkanlık Divanı toplantısının ardından basın toplantısı düzenleyen Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Cihan Paçacı, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Tunceli'de 2 askerimizin kötü hava koşulları nedeniyle şehit olmasına ilişkin verilen araştırma önergesinin Meclis'te reddedilmesine tepki gösteren Paçacı, "Bu sonucun vebalinin kimlere ait olduğunun, kimlerle aynı düzlemde buluşulduğunun takdirini yüce milletimizin ferasetine havale ediyoruz" ifadelerini kullandı.

Paçacı'nın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle: 

"KİMLERLE AYNI DÜZLEMDE BULUŞULDUĞUNUN TAKDİRİNİ..."

"Geçtiğimiz hafta içerisinde Tunceli kırsalında iki Mehmetçiğin donarak şehit olmasından dolayı, Türkiye büyük bir hüzne büründü ve tarifsiz bir travma yaşadı.

Terörle mücadelede bugüne kadar birçok şehidimiz, gazimiz oldu. Ateş düştüğü yeri yakmasına rağmen, gözü yaşlı analar, babalar, eşler, yavrular hep “vatan sağ olsun” dedi. Ama iki Mehmetçiğimizin akıbetini milletimiz kabullenemedi.

İYİ Parti olarak da bizler, 21. Yüzyılda vuku bulan bu ihmali kabullenmiyoruz.

Ülkemizin gücü ve imkânları, askerini, o coğrafyada ve o iklim şartlarında koruyacak güçtedir.

Bu olayda operasyona çıkan askerlerimizin üzerindeki kıyafetlerin iklim şartlarına uygun olup olmadığının, ortaya çıkan ihmal ya da ihmaller zincirinin tespiti ve sorumlularının kimler olduğunun bir an önce belirlenmesini ve cezalandırılmasını beklediğimizi ifade etmek istiyorum.

İYİ PARTİ, ayrıca konunun bütün yönleri ile ortaya konması için meclis araştırma önergesi vermişti.

Dün, genel kurulda yapılan araştırma önergesi görüşmeleri sonunda yapılan oylamada, AK PARTİ, MHP ve HDP bir araya gelerek kullandığı oylarla, önergemizin reddedilmesini sağlamışlardır.

Meclis İçtüzüğüne göre, araştırma önergeleri muhalefetin denetim araçlarından birisidir.

Ve sıkça başvurduğu araçlardan birisidir.

Maalesef son İçtüzük ve Anayasa değişiklikleri sonrasında muhalefetin elinde fazla da denetim aracı kalmamıştır.

Bu vesileyle muhalefetin sesini kısıp, meclisin çok sesliliğini yok etmek üzere, AK PARTİ nin dayatmalarıyla gündeme gelen Anayasa ve İçtüzük değişikliklerine kimin destek verip kimin karşı durduğunu da milletimizin bilgisine sunuyoruz.

Bu önergenin reddedilmesiyle yüreklerimiz bir kez daha buz kesmiştir. Bu sonucun vebalinin kimlere ait olduğunun, kimlerle aynı düzlemde buluşulduğunun takdirini yüce milletimizin ferasetine havale ediyoruz.

Bu vesileyle şehitlerimize bir kez daha rahmet diliyor, ailelerine ve aziz milletimize engin sabırlar temenni ediyorum."

"HAVALİMANININ ADI ATATÜRK OLMALIDIR"

"Bildiğiniz üzere, İstanbul’da yapılmakta olan havalimanının, henüz tamamlanmamış olmasına rağmen açılışı, AK PARTİ nin dayatmaları neticesinde, Milli Bayramımız olan Cumhuriyet Bayramına denk düşürülmüş ve bunun üzerinden toplumda yeni bir kutuplaşma yaratılmıştır.

İYİ PARTİ olarak, milletimiz hayrına yapılan hiçbir şeye karşı çıkmamız düşünülemez. Tesisin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyoruz.

Bizim itirazımız: bir tesis açılışının, milletimizin en büyük kazanımı olan Cumhuriyet’in ilanının seneyi devriyesinde yapılması, Cumhuriyet kutlamalarının Başkent dışına çıkarılması, milli birlik ve beraberliğimizin zirve yaptığı bayram gününde insanlarımızın birbirine düşürülmeye çalışılmasıdır.

Partimiz, başta Genel Başkanımız olmak üzere milletvekilleri ve mensupları ile Başkent’te, birinci Meclis’te, milletiyle beraber olmayı ve Cumhuriyet geleneklerine bağlı kalmayı tercih etmiştir.

Havalimanı açılışını sadece bir “Eser” değil, bir “Zafer Abidesi” olarak sunan Sayın Cumhurbaşkanına, İYİ PARTİ olarak diyoruz ki;

“Zafer Abidesi” deyince Türk milletinin aklına 30 Ağustos’ta kazanılan muhteşem zafer ve onun mimarı, devletimizin ve Cumhuriyetimizin kurucusu, Büyük Atatürk gelmektedir.

Ayrıca İYİ PARTİ olarak düşünce ve inancımız o dur ki, dünyanın en büyük havalimanı olduğu ifade edilen bu tesise en çokta “Çağımızın en büyük Lideri” nin ismi yakışacaktır.

Bu yüzden havalimanının ismi Atatürk havalimanı olmalıdır. Bu önerimizi içeren yasa teklifimiz 40 milletvekilimizin imzasıyla TBMM ‘ne sunulmuştur.

Bu vesileyle milletimizi ve mecliste bulunan tüm siyasi parti gruplarını İYİ PARTİ nin verdiği yasa teklifini desteklemeye çağırıyoruz."

"ORTADA HUKUK VARSA..."

"Danıştay 8. Dairesinin, Andımızın okunmasını kaldıran yönetmelik hükmünü iptal etmesinden sonra, Türk milleti, iktidarın atacağı adımları beklemeye başladı.

Danıştayın muhtelif tarihlerde verdiği kararlar gereğince, iptal hükmünden sonra, başkaca bir işlem yapılmaksızın, Andımızın okunmasına geçilmesi gerekiyordu. Çünkü temyiz başvurusu, Danıştay’ın kararının derhal uygulamaya geçirilmesi önünde engel teşkil etmiyordu. Fakat her zaman olduğu gibi AK PARTİ işine gelmeyen yargı kararını uygulamamak için, Danıştayın kararını yetki aşımı olarak gördü.

Cumhurbaşkanı, sarayda düzenlenen, Danıştay’ın 150. Kuruluş sempozyumunda, üstelik konukları olan Danıştay üyelerine, havuz medyasının ifadesiyle, ayar verdi, sesini yükseltti, fırçaladı… “Ben varken size ne gerek var!” sözünü tersinden söyleyerek, “siz karar verecekseniz, bana ne gerek var?” gibi, hukuku yok sayan bir anlayışın sahibi olduğunu gösterdi. Yargının amiri gibi, talimatlar yağdırdı, yargının sınırlarını çizerek, yargıyı adeta kendi otoritesi içine hapsetti.

AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısı da “Danıştay kararı bizi bağlamaz.” diyerek yeni yönetim sisteminin Türkiye’yi nerelere getirdiğinin işaretini verdi.

İşte tek adam sisteminin temel anlayışı budur.

adam hem yasamadır, hem yürütmedir, hem de yargıdır. Demokrasi ve hukukun, bizzat yönetenler tarafından yok sayıldığı bu sistemi, Türkiye’nin daha fazla taşıması mümkün değildir.

Bildiğiniz gibi Anayasa hükümleri herkesi bağlar ve Anayasanın 138. Maddesinde, yürütmenin yargı kararlarına uyması zorunluluğu vurgulanmıştır.

Hem Cumhurbaşkanının, hem de AK PARTİ Genel Başkan Yardımcısının tutumları Anayasayı ihlal suçudur. Devlet umurunu zorlayan bu sözlerin tevili mümkün değildir. Ortada hukuk varsa buna Cumhurbaşkan’ı da, hükümeti de uyacaktır.

İYİ PARTİ olarak idarenin, yargı üzerinde tesis etmeye çalıştığı bu baskıyı ve bu nezaketsiz üslubu kınıyor, ve kendilerini hukuka saygılı olmaya davet ediyoruz.

Temyize gidileceğini söyleyen Milli Eğitim Bakanına da “nereye giderseniz gidin ama önce Danıştay 8. Daire kararını uygulayın” diyoruz."

"AK PARTİ NİN 16 YILDA ÜLKEMİZİ GETİRDİĞİ NOKTA BUDUR"

"Bildiğiniz üzere, 2019 yılı bütçe kanun teklifi TBMM’ne sunuldu.

Bu teklifin diğer bütçe kanun tekliflerinden farkı, siyasal sistem değişikliğinden sonra, Cumhurbaşkanlığının hazırladığı ilk bütçe taslağı olmasıdır.

Bütçe büyüklüklerine baktığımızda, gelir tahmininin 867 milyar, gider tahmininin ise 961 milyar TL olduğunu görüyoruz. 72 milyar TL lik bütçe açığının gerçekleşeceği ifade edilmiştir.

Bu rakam, AK PARTİ iktidarlarının yaptığı bütçeler içerisinde en yüksek bütçe açığı rakamıdır. Türkiye’yi en zengin 10 ülkeden biri yapma iddiasıyla yola çıkan AK PARTİ nin 16 yılda ülkemizi getirdiği nokta budur. Bırakın gelirlerin giderleri karşılamasını, sürekli büyüyen karadeliklerle ve giderek artan bir bütçe açığına, Türkiye, mahkum edilmektedir.

Gider bütçesine baktığımızda ise; en yüksek kalemlerden biri olarak 117 milyar TL ile faiz giderlerini görüyoruz.

Anlaşılacağı üzere 2019 yılı bütçesi de vatandaşımızın dertlerine derman olacak bir bütçe değildir; sürekli su alan gemiyi yüzdürebilme projesidir.

Yatırımlara hemen hemen hiç kaynak ayrılmadığı için ne işsizliğe çare olabilir, ne de insanlarımızın hayatına dokunabilir.

Bütçenin merkezinde insanımız yoktur. Çiftçimiz, işçimiz, memurumuz, emeklimiz yoktur. Dar gelirlinin sefalet ücretleri sabitlenirken saray giderleri ve Cumhurbaşkanlığı ödenekleri 3 kat artmıştır.

Bütçe, borcu borçla kapatmak, ekonomik çarkı yüksek faiz oranları ile alınan yeni borçlarla çevirmek yöntemini esas almıştır. Sayın Erdoğan’ın sürekli diline doladığı FAİZ LOBİSİ nin istediği, tam da budur.

Bütçe gelirleri kısmına baktığımızda ise, vergi gelir tahminlerinin çok yüksek tutulduğunu görüyoruz. Anlaşılıyor ki AK PARTİ, kendi yanlışlarının sonuçlarını, KRİZİN yükünü vatandaşa fatura etmekte tereddüt göstermemiştir. Zam yağmurlarından sonra, kavurucu vergi yangınlarıyla insanlarımız karşı karşıya bırakılacaktır.

AK PARTİ bu yüksek vergiyi nasıl toplayacaktır? Vergiyi adil bir şekilde tabana yayarak mı? Hayır!..

Vergi oranlarını artırarak, yapacaktır bunu…

Muhtemelen seçimlerden sonra ciddi vergi artışları ve yeni vergi ihdasları ile karşı karşıya kalacağız.

Bu da göstermektedir ki, AK PARTİ, tuttuğundan daha çok vergi almaya, tahsilatı daha kolay olduğu için, fakir fukaranın sırtına binip, sofrasından çalmaya devam etmektedir.

AK PARTi nin 16 yıllık bütçe karnesini, gelin hep birlikte bir çıkaralım. Ve basit bir hesapla, AKP’li yıllar başarılı mıdır, değil midir? ortaya koyalım, aziz milletimiz de karar versin!

Türkiye Cumhuriyeti bütçesinin gelir kısmı, her yıl üç aşağı beş yukarı 150 milyar dolardır. Bu yıl da 155 milyar dolar civarındadır. 150 milyar doları, AKP’li yıllar olan 16 ile çarparsanız 2.4 trilyon dolar bulursunuz. Bunun üzerine, cari açıklar, dönemlerinde dörde katlanmış dış borç ve özelleştirme gelirlerini de ilave ederseniz bu rakam 3 trilyon doları aşar. Yani, AK PARTİ 16 yılda 3 trilyon doların üzerinde kamu kaynağı kullanmıştır. Ve tek başına kullanmıştır.

Peki bu 3 trilyon dolar, buhar olup uçmadıysa nereye gitmiştir?

AK PARTİ, kullandığı kamu kaynaklarının hesabını vermekten sürekli kaçmaktadır. Nasıl yapmaktadır bunu?

Meclis adına denetim yapan SAYIŞTAY’ı işlevsiz bırakarak, teftiş raporlarını meclise göndermeyerek yapmaktadır.

Bakanlık teftiş Kurullarını kah kaldırarak, kah teftiş programlarını iptal ederek yapmaktadır.

Sınırları ve muhteviyatını kimsenin çözemediği iç denetim- dış denetim gibi bir suni ayrıma gidip, denetim müessesinin içini boşaltarak yapmaktadır.

Anayasamızda vatandaşın BÜTÇE HAKKI ndan bahsedilir. Bu hükmün doğal sonucu olarak, vatandaş verdiği vergilerin nereye, ne kadar ve hangi amaçla harcandığını bilme hakkına sahiptir.

İYİ PARTİ bütçe görüşmeleri esnasında, milleti adına, hesap sorma vazifesini yerine getirerek, milletimizin BÜTÇE HAKKI nın takipçisi olacaktır."

"SANKİ BU SÖZLER SÖYLENMEMİŞ GİBİ..."

"Bir hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum. Biliyorsunuz, Kandil dağı PKK terörü ile özdeşleşmiş, ülkemiz sınırları dışında yer alan bir terör yuvasıdır. Kanlı terör örgütünün eylemlerine buradan karar verilir ve buradan yönetilir. Bu yüzden terörle mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti’nin ve güvenlik güçlerimizin sürekli hedefinde olan bir yerdir.

24 Haziran Seçimleri öncesi, aniden, Kandil gündemi oluşturulmuş ve Sayın Cumhurbaşkanı Niğde’de “Hedefimiz bataklığın en büyüğünü kurutmak. Kandili ülkemiz ve milletimiz için artık bir tehdit, terör kaynağı olmaktan çıkartıyoruz” demişti.

Yine İçişleri Bakanı; “Kandil bizim için uzak bir hedef değil. Kandil Türkiye için güvenli bir yer haline getirilecektir. Orada hain bir yapı bırakmayacağız.” diye iddia etmişti.

Ancak seçim sonrası sanki bu sözler söylenmemiş gibi, bir anda gündemden düşürülmüş ve kamuoyuna adeta unutturulmaya çalışılmıştır. Bu sessizliğin sebeplerini doğrusu merak ediyoruz. Ne olmuştur da; Kandil’e yapılacak operasyon konuşulmaz olmuştur?

Şimdi soruyoruz:

“Kandil’e operasyon” adı altında bir senaryo hazırlanmış ve seçim yatırımı olarak mı kullanılmıştır?

Seçimlerden sonra vaz mı geçilmiştir? Operasyon yapılmasının önüne iç ya da dış engeller mi çıkarılmıştır? Yola çıktığı belirtilen birlikler geriye mi çevrilmiştir?

Siyasi deneyimlerimiz, bu sessizliği hayra yormamaktadır. Bazı diğer “u” dönüşleriyle birlikte, bu çark edişiniz de, yeni bir Açılım Projesinin hazırlığının ısınma hareketleri midir?

Bu soruların cevaplarını en kısa zamanda hükümetten beklediğimizi ve siz değerli basın mensuplarının da konuyu takip etmesini arzu ettiğimizi ifade etmek istiyorum."

"SIFATI REKTÖR OLAN BİR ŞAHSIN"

"27 Ekim günü İstanbul’da yapılan “Dörtlü Zirve’yi” Suriye’de siyasi çözüme giden yolda önemli bir aşama olarak görmekteyiz. Özellikle dört liderin, sadece Suriye’nin toprak bütünlüğü ile yetinmeyip, Suriye’nin birliğinden de söz eder hale gelmiş olmaları önemli bir gelişmedir.

Sayın Cumhurbaşkanı tarafından, ortaya çıkan bu “stratejik kara delikten çıkış kapısı” fırsatının iyi değerlendirilmesi gerektiği inancındayız.

Öte yandan, siyasi sahadaki olumlu gelişmelere rağmen, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG mevcudiyetinin hala daha ülkemiz açısından bir risk teşkil ettiği ortadadır.

Bugüne kadar iktidar tarafından iddialı şekilde dillendirilen Fırat’ın Doğusuna geçmek hedefinin, geciktirilmeden

Yakından takip ettiğimiz ve Kıbrıs meselesi kadar önemli gördüğümüz, milli davamız olan Ege Denizi’ndeki gelişmelere gelince; Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma girişimlerine karşı tepkimizin sözde değil özde ortaya konulması ve Türk Deniz Kuvvetleri’nin caydırıcı gücünü Ege Denizi’nde hissettirmesinin gerektiği kanaatindeyiz. Bunun da yöntemi Ege Denizi’ndeki donanma mevcudiyetimizin günün gerekleri düzeyine çıkarılmasından geçmektedir."

"Sıfatı Rektör olan bir şahsın, Harran Üniversitesi Rektörünün "İslami olarak Cumhurbaşkanı'na itaat etmek farzı ayn'dır. Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir haramdır." Şeklindeki sözleri kamuoyunda şaşkınlık ve infial yaratmıştır.

Bu sözlerin vahametinden daha vahimi sözlerin sahibinin, bir bilim yuvasının başında rektör olmasıdır.

Bu konu siyaset alanından daha çok, psikiyatri alanını ilgilendirmektedir.

Bu meczubun görevine devamı, o üniversitede okuyan evlatlarımız açısından büyük bir risk teşkil etmektedir. Şahıs bizzat Cumhurbaşkanı tarafından derhal görevden alınmalıdır."

İlgili Haberler