Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
İsrafil K.KUMBASAR

İsrafil K.KUMBASAR

Kalkınma olmadı bari adalet olsun

Yaklaşık 10 yıldan bu yana güzel yurdumuzda ‘adalet’ ile ‘kalkınma’ atbaşı gidiyor. Şükür, biri diğerinden geri kalmıyor. Kalkınmanın ‘mesai başlangıcı’ pek net değil, ama adaletinkini üç aşağı beş yukarı ezberledik.
Sabahın köründe kapı çalınıyor:
- “Aç, polis!” 
Yıllar boyunca ‘dinlenme’hapsine alınan bir takım şahıslar, hikmeti nedir bilinmez, nedense hep ‘sabaha karşı’ götürülüyor. Adaletin, ‘aydınlık’ ile bir problemi olsa gerek, ‘günün ağarmasını’ beklemek ağırına gidiyor olmalı.
Alacakaranlıkta basıyor zile:
- “Haydi gidiyoruz!” 
Hadi diyelim ki, “Erken kalkan yol alır” deyimine uygun hareket ediyorlar; ‘bereketine’ inandıkları için gün doğmadan kolları sıvıyorlar. Ama final de ‘karanlıkta’ oluyor her nedense; saatler süren sorgular, nedendir bilinmez, ‘gece yarısına’ girilmeden tamamlanamıyor. Mahkeme kapılarında soğuktan tir tir titreyen muhabirler, canlı yayına bağlanıyor:
- “13 saat süren sorgunun ardından... Nöbetçi mahkeme birazdan kararını
açıklayacak.” 
Anonsa nokta konulduğunda saat ya 2.00’dir, ya da 4.00.

 

***

 

Aslına bakarsanız, perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Gerine gerine “Avrupa’nın en büyük adalet sarayını yapıyoruz” dediklerinde, kimse herhangi bir
‘suizan’a kapılmadı.
Yüksek yargıya yerleşmek için ‘bin bir fırıldak’ çevrildiğinde de asla uyanan olmadı.
Kimse sormadı  “Niye fabrika, okul, tersane değil de en büyük adliye sarayı”  diye. İş isteyene “Bana ne”, bilgi almaya kalkışana “Sana ne” diyen zihniyet söz konusu ‘adalet’ olunca bir bonkör, bir bonkör ki, sormayın gitsin. ‘Binalar’ yenileniyor, ‘kadrolar’ şişiriliyor, ‘mevzuat’ sil baştan yeniden düzenleniyor. Sonrası malum, gelsin ‘alacakaranlık’ baskınları; gelsin her türlü ‘keyfi’ uygulamalar. ‘Adalet dağıtmak’ oldukça keyifli bir iş olsa gerek.
Öyle ki “Yargı bana karışmasın”  vecizesinin sahibi olan zat bile bir ara ‘savcı’ olmaya soyundu. Gerçi sonradan ‘filmin bir kısmını’ görür gibi olup,  “Biz hakim de, savcı da değiliz”  diyerek kenara çekildi.
İşte tam da bu noktada insanın aklına, ‘yürütülen operasyonlarda  acaba bir rol paylaşımı mı yapıldı’ sorusu gelmiyor değil.

 

***

 

23 Ocak 2013 tarihi itibariyle cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlü sayısı 138 bin 16’ya yükselmiş bulunuyor.
Yaklaşık 128 bin kişi adi suçlu, yani cinayet, gasp, hırsızlık, soygun, yaralama gibi olayların sanıkları. 9 bine yakın kişi terör suçlusu, 2 bin civarında da suç grubu belirsiz tutuklu ve hükümlü var.
İşin en ilginç yanı, ‘çıkar amaçlı suç örgütü mensubu’ tutuklu ve hükümlülerin sayısı sadece ve sadece 2 bin 200.
Halk arasında bu tablonun yorumu aynen şu şekildedir:
- “Eşe dosta kredi dağıtırsan, memleket malını haraç mezat satarsan, vatandaşı dini duygularını istismar suretiyle iliğine kadar sömürürsen kolay yırtarsın.”
- “Aç kalıp ekmek çalarsan, ev sahibine kirayı vermezsen, kredi kartı borcunu ödemezsen, tarlana, çiftine, çubuğuna haciz gelirse gözlerini kodeste açarsın.” Ama beri yanda birileri ‘alacakaranlık’ muameleleri ile müthiş bir propaganda yürütüyor: 
- “Demokrasiyi koruyoruz, özgürlükleri genişletiyoruz, statükoyu silkeliyoruz.” 
Açlıktan ağızları kokanlar ise o adalet saraylarının ‘şatafatlı duvarlarına’ bakıp kafalarını kaşıyorlar:
- “Valla çoh böyük iş yapmışlar.” 

 

***

 

‘Kalkınmada’ işi batıracaklarını anlayanlar, ‘muhtemel sosyal patlamaların’ önüne geçmek için ‘adalete’ ağırlık vermeyi akıl etmiş olmalılar.
‘Kalkınma’ olmadı, ‘adalet’ verelim.
Sakın ha, şeytana uyup ta “Tüküreyim böyle tek yanlı adaletin içine”  diye söylenmeye dahi kalkışmayın.
Yerin kulağı vardır.

Yazarın Diğer Yazıları