Karınca ile Süleyman

Malum, Kur''ân-ı Kerim 114 sûredir ve muhtevasına göre her sûre "Mâide", "Nisâ" "Şuarâ" gibi adlarla anılır. İçinde, Hz. Süleyman''ın ordusuyla karıncaların bir vadide karşılaşmalarına dair ifadelerin yer alması dolayısıyla Kur''ân''ın 27. sûresine de "Neml (karınca) sûresi" denilmiştir.

Bu sûreye "neml" adı verilmesine sebep olan âyetlerin meali şöyledir:

"Sonunda karıncaların (daha çok eğleştiği) vadiye geldiler. Dişi bir karınca ''Ey karıncalar! Hemen yuvalarınıza girin ki Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi kırıp geçirmesin'' dedi. Süleyman onu duyunca gülümsedi." (Bkz. Neml sûresi, âyet: 18-19)

Kur''ân-ı Kerim''de geçen bu ifadeler sebebiyle bilhassa Klasik Edebiyatımızda Süleyman-karınca münasebeti çok işlenmiştir. Şairler, karınca ile Süleyman konusunu ele alırken karıncayı zayıflık ve acziyet, Süleyman''ı da zenginlik ve ihtişam sembolü olarak kullanırlar.

Ahmedî (ö. 1413) bir beytinde şöyle der:

"Ger memlekette kişi Süleymân-ı vakt ola//Bir mûra dahi hor bakar ise hatâ ede."

Demek ki cihan sultanı da olsak, zayıf bir karıncaya bile tepeden bakmayacağız. Ne kadar küçük ve ne kadar güçsüz olursa olsun sonuçta o da bir can taşıyor, kendine göre onun da bir dünyası var.

Bu noktada, çok etkilendiğim bir çocukluk hatıramı sizlerle paylaşmak isterim... 9-10 yaşlarındaydım. Bir gün -her nasıl olduysa- bir yılan öldürdüm. "Sen büyümüş, yılan öldürecek hale gelmişsin, aferin sana" der havasıyla rahmetli Sarı Mustafa amcama götürdüm yılan ölüsünü. Amcamın okuması yazması yoktu. Hatta bulduğu gazete parçalarını para mı değil mi diye etrafa sorardı. İşte o ümmî amcam o gün, kulağıma küpe olacak şu veciz sözü söyledi bana: "Ahmet, oğlum! Cennete gitmek istersen küllü muzurun katli vacip. Ama cennet-i âlâya gitmek istersen kıyma cana."

İşte sözlü kültürümüz, işte yok olan ve yok edilen irfanımız…

Bu arada şunu da ilave etmeliyim. İstanbul Kadıköy''den ilkokul öğretmenim rahmetli Saadettin Kadıoğlu, biz öğrenciler okul bahçesinde oynarken yanımıza gelir ve "Çocuklar, dikkat edin, otları çiğnemeyin, onların da canı var" derdi.

Heyhat ki bugün adam 40 yıllık eşini kuş avlar gibi tek kurşunla yere seriyor. Sahi bize ne oldu böyle?..

Sadede gelirsek, Süleyman-karınca karşılaştırması sadece yerin üstü ile alakalı değil, yerin altıyla ilgili olarak da yapılmıştır. Şair İzzet''in: "İlâhî adalet karşısında Süleyman ile karınca birdir. Allah katında padişah ile dilenci eşittir" mealindeki şu beyti ne kadar güzeldir değil mi?

"Bir olur adl-i İlâhî''de Süleyman ile mûr//Dergeh-i Hak''da hemân şâh iye sâil birdir."

Aynı şekilde Hâkânî Mehmet Bey''in (ö. 1606) "Hilye-i Şerîfe" adlı eserinin girişinde yer alan şu beyit de çok anlamlıdır:

"Bir olur eyleyicek adli zuhûr//Der-i lütfunda Süleymân ile mûr."

Yukarıdan beri yaptığımız bu nakiller yarın -halkın tabiriyle- "Kabış (boynuzsuz) koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağını" gösteriyor. Esasen bu, dinimizin bize bildirdiği açık bir hükümdür. Binaenaleyh ben diyorum ki yarın mahşerde hesaplaşacağımıza, yeryüzünde haksızlık yapmasak, hepimiz hakkımıza razı olsak, karınca ile Süleyman burada da bir olsa ve cenneti dünyada yaşasak olmaz mı? Ne dersiniz?..

******

ACZİMİN GİRYESİ:

KARINCA İLE SÜLEYMAN

Herkes eşittir yarın huzûr-ı İlâhî''ye varınca,

İster Sultan Süleyman olsun ister zayıf bir karınca.

(Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları