Kıbrıs’ı veren Anadolu’yu da verir

Anadolu üzerinde hedefleri olan ülkeler bizim hep sorunlu ve çalkantılı dönemlerimizi kollamış ve üstümüze gelmişlerdir. Sadece üstümüze gelmekle kalmamış, tarih boyu tavizler koparmışlardır. Bugün de tekrar Kıbrıs sorununun, hayali AB üyeliğinin ve hatta Ermeni iddialarının gündeme getirilmesi sebepsiz değildir. Biz de zaman zaman kendimizi zayıf düşürücü ve önemli caydırıcı kurumlarımızı zayıflatıcı yanlışlardan da bir türlü vazgeçemedik. TSK üzerinde oynanan kumpasların bugün gündeme getirilmek istenen bu sorunlarla doğrudan ilgisi vardır. 
18 Ocak 1964 tarihinde Yeni İstanbul gazetesinin gençlik köşesinde yayınlanan ilk yazım, Kıbrıs sorunu ile ilgiliydi ve  “Pas Edilen Koz” başlığını taşıyordu. Son çıkan  “Anılar ve Değerlendirmeler-Fakültede 43 Yıl” adlı kitabıma da bu makaleyi koydum. Aslında bu kitaptaki amacım genç nesilleri yakın tarihin gerçekleri ile buluşturmaktı. 
Milli davalarına sahip çıkan ülkelere ister istemez saygı duydum. Milli güvenliğini ihmal eden, milli davaları görmezden gelen ve çözümü ona buna devreden ülkeler, hem siyasi, hem ekonomik bakımdan güçlü ve etkili olamazlar. Dıştan kumandalı, güdümlü, sınırları belli, ekonomik programları sadece uygulayabilirler.  “Ne ol, ne de öl” anlayışı içinde yaşar giderler. Milli güvenliğin ve caydırıcılığın olmadığı yerde demokrasi ve özgürlükler de topal kalır. Bizde asker savaşır ve şükürler olsun kazanır; siyasete onun bunun paraşütü ile indirilenler ise, masada bir şeyler vermek için çırpınır durur. Kıbrıs Adası tarih boyu Anadolu’nun güvenlik çemberinin önemli bir unsuru olmuştur. Bu çemberde güçlü ve caydırıcı olabildiğimiz oranda vatan topraklarını koruyabiliriz. 
Hayali AB üyeliği uğruna yapmadığımız fedakârlık kalmadı. Bunların karşılığını da alamadık. Güvenlik çemberinden geri çekilip Anadolu’ya kendimizi hapsedersek, bize ancak Orta Anadolu’da yaşama hakkı tanınır. Türkiye’nin AB üyeliği yolunda kanatları koparılmaya, tüyleri yolunmaya, kendi kendini inkar eden, milli kimliğini dışlayan, milli çıkarlarını küresel tuzaklara feda etmeyi fazilet sayan, 1923 Türkiye’sinin tasfiye edildiği, milli ve üniter devlet olmaktan çıkarılmış Yeni Türkiye ile mi gireceğiz? AB’nin yıllardır Türkiye’den isteklerine bakılınca hangi Türkiye üye olacak sorusu akla gelir. 
Hayali AB üyeliği uğruna sürekli olarak Kıbrıs sorunumuz sağ veya solda yer alan bazılarının kabul edemediği milli davamız, adeta adak kurbanı haline getirilmiştir. Devlet adamı demeye bile uygun görmediğimiz siyaset işportacıları milli davaları unutturarak, dondurarak veya yabancıya teslim ederek bölge ve dünya barışına katkı yapabileceklerine inandırılmışlardır. Kerkük’ü Barzani’nin insafına terk etmedik mi? Bazıları sorunlardan verip kurtulacaklarını zannetmişlerdir; oysa vermenin ve tavizin sonu yoktur. İçeride iyi yönetilemeyen ve birbiri ile uğraşan ülkemizde, dün başörtüsü ve türban nutuklarıyla bazı şeyler gizlenirdi. Bugün ise; paralel devlet tartışmalarıyla büyük soygunlar ve yolsuzluklar ile dış politika tavizleri örtülmeye çalışılıyor. Gerçekleri yazmaktan alıkonmuş yazılı ve görüntülü basın ile kamuoyu birçok şeyin farkında değildir. “Türk değil; Türkiyeliyim”, “Türkiye Cumhuriyeti katı bir üniter anlayışa sahip olmuştur”, “Etnik grupların tanınması gerekir”, “Türkiye Türklerindir gibi tezler yanlıştır”, “Türkiye’de sadece Türk Milleti yoktur”, “Osmanlı eyalet sistemine geçilebilir” gibi garip değerlendirmelerle ülke çıkarları korunabilir mi?  
Kıbrıs’ta ve daha sonra Ermenistan’a verilecek tavizler ile birileri içine sindiremediği T.C.’den ve İttihat Terakki artıklarından(!) rövanş ve intikam mı alınmış olacak? Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyini Berlin’in doğusu ile batısı gibi göremeyiz. Kıbrıs, Irak ve Suriye’deki gelişmeler Türkiye için küreselleşmenin kırılma noktalarıdır. Bazı iş birlikçiler bizim için artık stratejik önem taşımıyor dese de Kıbrıs, ABD ve İngiltere için artan önem taşımaktadır. Fanatik ve ırkçı Kıbrıs Rum’unu tanımayanlar bir ara “40 yıldır bu sorunu çözemedik” diye ortaya düştüler ve ders almaları gereken rahmetli Rauf Denktaş’ı hedef tahtası yaptılar. Tek hedef KKTC’nin ortadan kaldırılmasıdır. Kıbrıs’ın yapısı birleşmeye ve birleştirilmeye müsait değildir. Bir ara KKTC sınırı açınca Güney’e gidip mal ve mülklerini görmek isteyen Türkler acaba neden dayak yemişlerdi? İsviçreli David’in İspanya’dan aldığı eşeğini  “Bu KKTC eşeğidir, vize yok” diye Sakız Adası’na neden sokmadılar? Dış politika bilgisiz, tecrübesiz kendi kendiyle uğraşan, sözde devlet adamlarıyla götürülemez. Şimdi ise Batı çıkarları uğruna doğal gaz hattı tek belirleyici olabiliyor. 

Yazarın Diğer Yazıları