Kıbrıs’ta çözüm mü, çözülme mi?

Coğumuzun ilgi ile takip ettiği, bilgi sahibi olduğu  “Kim milyoner olmak ister”  programı ilgi ile izleniyor. Sayın Kenan Işık’ın rahatsızlığına rağmen bazı sanatçı dostlarının yönetiminde yayın devam ediyor.
Geçenlerde yayınlanan ve yarışmacılara sorulan soruların cevap şıklarından birinde  “Azerice”   diye bir dil yer aldı. Programın asıl sahibi ve yöneticisi olmayınca bazı aksaklıklar ortaya çıkıyor. Azerice diye bir dil yok. Bakü’den bizi arayan dostlarımızın da, bu yanlış dikkatlerini çekmiş. Azeri Türkçesi ve Kırım Tatar Türklerinin Türkçeleri en kolay iletişim kurabildiğimiz örneklerdir. Eğer Azerice Türkçe dışında bir dil ise; bizler ve programda yer alan yöneticiler bu yabancı dili nasıl anlıyoruz? 
Türki Cumhuriyetler sözü de yanlıştır. Türki Cumhuriyetler Türk gibi anlamına gelir ve soydaşlarımızı bir bakıma Türklükten dışlamadır. Soydaşlarımız da haklı olarak  “biz Türk gibiyiz de, Türk sadece Anadolu’da mı yaşamış ve yaşıyor ?” diye sorarlar. 
Ayrı bir husus da, son programlarda cevap şıkları arasında bir çok kere Nazım Hikmet’in ve Kazım Koyuncu’nun isimlerinin geçmesidir. Türk Edebiyatında cevap şıkları arasına girebilecek başka hiç önemli edebiyatçı ve yazar kalmadı mı? Türk Edebiyatı eşittir Nazım Hikmet mi? Diğer isme gelince; küresel rüzgarların ve emperyalizmin yeni silahı olan, ideolojik kavganın yerini alan etnik tuzağın gereğine uygun olarak, bilerek veya bilmeden etnik müzik yapan Koyuncu’nun tabutunun üstüne örtülen siyah-kırmızı bayrak veya flama hala merak konusudur.

***

ABD başkan yardımcısı Biden Kıbrıs’ta hem Güney Rum Kesimini, hem de KKTC’yi ziyaret etti. Yaptığı açıklamada çözüm teklifi getirmediğini, sadece çözüme katkı yapmak istediğini söylüyor. Bu ne biçim katkıdır ki, adada Rumları tek meşru hükümet kabul ediyor. Rumları memnun edebilmek için KKTC bayrağının olmadığı bir binada, KKTC Cumhurbaşkanı Sayın Eroğlu ile görüşme yapılıyor. Kıbrıs’ta Türk varlığını kabul etmeyen bir anlayış, barışa ve çözüme katkı yapamaz. Eğer sorunun çözümünü sözde dost ve müttefik ABD’ye havale ettiysek işimiz çok zor...  Oysa 1974’ten beri Kıbrıs’ta kan akmıyor.. Soma faciası ve kısır iç siyasi çekişmeler, Kıbrıs’taki tehlikeyi adeta örtüyor. Sayın Başbakan Köln’deki mitingde! bu milli meseleye temas edip etmeyeceğini bilemiyoruz. Ancak onun bu ara tek ilgi alanı Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Kıbrıs’tan askerini ve antlaşmalara rağmen siyasi ağırlığını çeken Türkiye, Anadolu’da zor durumda kalır. Kıbrıs’tan çekilen Anadolu’dan da çekilir! Acaba hem Kıbrıs hem de Anadolu, böyle mi demokratikleşecek ? 
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmaları Merkezi güzel hizmetler veriyor. 1974 Barış Harekâtından sonra garantör bir devlet olarak Türkiye’nin Adaya müdahalesi Atina’nın yargı kararlarına göre haklı bulunuyor. Maraş topraklarının %90’ının Türk Mülhak Vakfı’nın malı olduğu belgeliyken Maraş açık artırmaya çıkarılmamalıdır. Barış harekatından önce ve sonra hunharca öldürülen, mal ve mülklerine el konulan soydaşlarımızın hesabı sorulmalıdır. Bu hesabı bugüne kadar soramayanlar sorumludur. Sorunun tartışmasını AB zeminine taşınmasını seyretmek daha büyük bir yanlışlıktır. Sayın Hüseyin Macit’in de belirttiği gibi, BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi Rusya ve Çin de soruna burunlarını sokmak için hazır beklemektedirler.
Kıbrıs’ta barış ve çözüm bahane edilerek ABD milli menfaatleri yolunda gaz ve petrolden aslan payını almaya çalışmaktadır. Adalet, insan hakları ve egemenliğe saygı önem taşımıyor. 
Biden siyasi geçmişi ile her konuda Türk düşmanlığı ile öne çıkmış bir siyasetçidir. Kendisinden fazla bir şey beklemek aşırı iyimserliktir. Milli meseleler devlet politikası gerektirir. Her iktidara gelen kendi kafasına göre hareket edemez. En azından son 200 senelik yakın tarihi inceleyelim ve ders alalım.   

Yazarın Diğer Yazıları