Koronanın gölgesinde bayram

Yarın bayram… Bu sene de koronanın gölgesinde geçireceğiz ramazan bayramını. Yani büyüklerimizin ellerini öpemeyeceğiz, eş-dostla kucaklaşıp hasret gideremeyeceğiz. Çocuklarımızı, torunlarımızı doya doya sevemeyeceğiz.
Aslında bugün korona, pandemi, Kovid-19 gibi adlarla anılan bu tip hastalık dünyada ilk defa görülüyor değil. Tarih boyunca böyle bulaşıcı hastalık hep olagelmiş. Ancak dünya bugünkü gibi küresel olmadığı için salgın büyük şehirlerde görülmüş, yeryüzüne yayılmamıştır.
Feridun Dirimtekin''in "Ecnebî Seyyahlara Nazaran XVI. Yüzyılda İstanbul" (İst. 1964) adlı eserinde Osmanlı''da bulaşıcı hastalıklarla ilgili şu bilgiler yer almaktadır:
"Kanunî Sultan Süleyman zamanında -daha sonraki zamanlarda olduğu gibi- İstanbul''da veba salgını vardı. Bu hastalık, şehirde büyük felaketler doğurmuş hatta Almanya İmparatorluğu sefiri Busbeck''in maiyetinden de birçok kişiyi öldürmüştü. (…)
Busbeck''e nazaran, vebanın şiddetli zamanlarında günde 1000-1200 kişi ölüyordu, hafiflediği zaman da günde 500 kişi defnediliyordu. Bu veba İstanbul''da aylarca devam etmiş, bilgisizlik yüzünden korunulmadığı için on binlerce insan ölmüştü. Vebanın bu kadar artmasına sebep, hastalarla temaslardan çekinilmemesi, elbiselerine dokunulması hatta nemli elbiselerinin tutulması ve yüzlerinin bile silinmesi idi. (…)
Veba bu devirde Türkiye''de ve İstanbul''da hemen daimî gibi mevcuttu. Sultan ikinci Beyazıt devrinde zuhur eden bu salgın esnasında Padişah Edirne''ye çekilmiş ve orada uzun müddet kalarak kışın gelmesini ve salgının geçmesini beklemişti. Hicrî 909 (1503) tarihinde bütün Türkiye''de başlayan veba üç sene devam etmiş, bu 907''de (1501) başlayan kıtlık ve fezeyanlar 909 (1503) yılına kadar devam etmiştir.
Hicrî 999 (1591) senesi Osmanlı İmparatorluğunda veba tekrar görülmüş 1000 (1592) yılında İstanbul''da bütün şiddetiyle başlamış, günde ölü sayısı 350''yi bulmuştur. Birçok devlet büyükleri de vefat edenler arasında idi. (A.g.e., s. 68-69)"
"Öldürücü, toptan yok edici salgın hastalık" anlamında Eski Türkçede "kıran" kelimesi kullanılıyordu. "Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş" yahut "kıran girmek" gibi atasözü ve deyimler bu hastalığın eskiden beri var olduğunu gösterir.
"Tarama Sözlüğü"ndeki (c. 4, s. 2502-2503) örneklerden anlıyoruz ki "kıran"ın yol açtığı acı sonuçlar edebî eserlere de yansımıştır:
"Acayip, han askerlerine bir kıran girdi ki yerinden turan ah edip tepesi üzere yıkılıp can verdi."
"Ola bir kıran bes mehîb ü azîm//Anın heybetinden ey merd-i hakîm//Rebî evel ayında işbu kıran//Ola fitne ile tola hep cihan."
İbn Sina''ya atfedilen aşağıdaki söz kıran (öldürücü salgın hastalık) için bugün "maske, mesafe, temizlik" şeklinde formüle edilen koruyucu tedbirlerin en az 1000 yıldır bilinmekte olduğunun delilidir:
Ellerini onat (iyi) yu. (temizlik)
Galebeliğe girme. (sosyal mesafe)
Selamı uzakça ver.
Eyü ye ve eyü iç.
Haste isen yatıver.
Taşra (dışarı) çıkma, yüzün ört. (maske)
Tabii, günümüzde buna bir de aşı ilave edilmiştir.
Tarihe yaptığımız bu kısa yolculuk bize gösteriyor ki dün kıran, bugün korona dediğimiz bu salgın hastalık zaman zaman dünyada belli yerlerde görülmüş ve çok sayıda insanın ölümüne sebep olmuştur. Ancak bugünün küresel dünyasında bu illetten kurtulmak pek de kolay görünmüyor. Bütün dünyanın birlikte tedbirler alması gerekiyor. Hiç olmazsa vatandaş olarak bizler üzerimize düşün tedbirleri almakta biraz daha titiz davranalım. Aksi halde -Allah korusun- daha nice bayramı koronanın gölgesinde geçirmek zorunda kalabiliriz.
Bayramınızı şimdiden tebrik eder sağlıklı günler dilerim…
 
ACZİMİN GİRYESİ:
 
KORONA ve BAYRAM
Bayramlar eşle, dostla kucaklaşmaktır sevinçte, kederde,
Koronanın gölgesinde bayram yapmak da varmış kaderde.
(Li-müellifihî)

Yazarın Diğer Yazıları