Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Armağan KULOĞLU

Armağan KULOĞLU

Libya'da ateşkes kurnazlığı

Libya'da, Tobruk merkezli darbeci Hafter yönetimi, Rusya, Mısır, S. Arabistan, BAE ve Fransa'nın desteğini alarak, BM'nin Libya'nın resmi ve meşru temsilcisi olarak tanıdığı Trablus merkezli Sarrac yönetimine karşı üstünlük sağlamıştı.

Hafter yönetiminin batıya doğru ilerleyişi, Trablus'a dayanmış ve meşru hükümetin varlığı tehlikeye düşmüştü. İşte böyle bir zamanda Türkiye, meşru Sarrac yönetimiyle "Deniz Yetki Alanları Anlaşması" imzalayarak, Doğu Akdeniz'de devam eden yetki sahaları karmaşası konusunda, hakkı olan önemli bir avantaj elde etmişti. Bu anlaşma başta Yunanistan, GKRY ve Mısır olmak üzere Hafter'i destekleyen diğer ülkelerce panikle karşılanmıştı.

Dengeler değişiyor

Türkiye, bu anlaşmanın sürekliliğini sağlamak amacıyla UMH'yle (Ulusal Mutabakat Hükümeti), "Güvenlik ve Askeri İşbirliği Anlaşması" yaparak meşru hükümete destek olmuş, askeri danışmanlar heyeti Libya'da görev almış, UMH askeri gücünü yeniden teşkilatlandırmış, mahallinden takviye etmiş, organize etmiş ve ilave eğitim vermiştir.

Ayrıca askeri malzemeyle meşru gücü takviye etmiş, İHA, SİHA ve teknik ekiplerle destek vermiştir. Libya açıklarında yaptığı deniz tatbikatıyla da buradaki varlığını açıkça göstermiştir.

Türkiye'nin desteğini alan UMH ordusu, Hafter güçleri karşısında üstünlük sağlayarak, kaybettiği alanları geri almaya başlamış, Libya'da dengeler değişmiştir. UMH güçlerinin mücadelesi ve ilerleyişi devam etmektedir. Birlikler kritik eşik olan Sirte'ye dayanmıştır.

Değişim endişe yarattı

Dengelerin UMH yönünde değişmesi başta Hafter olmak üzere onu destekleyen ülkelerde endişe yaratmıştır. Rusya, Libya'yı Akdeniz'de üstünlük sağlamanın bir parçası olarak gördüğünden Hafter'e olan desteğini artırmış, hatta ona savaş uçakları göndererek duruma fiilen müdahale etmiştir.

Rusya'nın Türkiye'yle kısmen bozulan ilişkilerine bir de Libya konusu eklenmiş, hatta bu iki ülkenin İstanbul'da yapacağı zirvenin son anda ertelenmesinin sebebi olarak, Türkiye'nin desteklediği UMH'nin Sirte'yi yeniden alma planının olduğu söylenmiştir.

Mısır'ın endişesi ise, Libya'daki etkinlik kaybı ve Deniz Yetki Alanları konusunda sıkıntıya girmenin yanında, Libya'da bir Müslüman Kardeşler iktidarının duruma hâkim olmasıdır.

Bilindiği üzere Sarraç yönetimi İhvan geleneğinden gelmekte ve Müslüman Kardeşlere mensup olmakla tanınmaktadır. Mısır bunu bir güvenlik sorunu olarak algılamaktadır. Aynı endişe S.Arabistan ve BAE için de geçerlidir. Fransa'nın ilgisi ise sömürge geleneğidir.

Mısır lideri Sisi bu endişeyle, Sirte ve Cufra'nın kendileri için "Kırmızı Çizgi" olduğunu, UMH'nin buna yönelik bir harekâta girişmesi halinde ülkesinin doğrudan çatışmaya girebileceğini söylemiştir. Buna S.Arabistan ve BAE destek vermiştir. Bu açıklama Türkiye'ye de üstü kapalı bir tehdit olarak algılanmıştır. Ancak buna doğrudan cesaret edemeyeceği, ancak mahalli aşiretleri bu yöne sevk edebileceği değerlendirilmektedir.

Bu arada Türkiye ile Libya arasında, UMH tarafından yakın zamanda tekrar ele geçirilen, Mısrata donanma üssü ve Vatiyye hava üssünün Türkiye tarafından kullanılması için görüşmeler yapıldığı da belirtilmektedir.

Ayrıca Türkiye'nin ABD'yle yaptığı görüşmeyi müteakip, ABD AFRICOM Komutanı ve heyetinin, Sisi'nin bu tehdidinden hemen sonra Libya'ya gelmesi ve meşru UMH ile görüşme yapması, Hafter ve destekçilerini daha da endişelendirmiştir.

Hafter ve destekçileri zorda

Dengelerin UMH'den yana değişmesiyle, Hafter'i destekleyen ülkelerin siyasi çözüm ve diyalogdan söz ederek ateş kes önerilerinde bulunması, AB'nin de taraflara şiddete son verme çağrısı yapması ve BM nezdinde müzakere edilmiş bir çözüm önermesi manidardır.

Bu önerilerin zaman kazanarak Hafter'in yeniden güç kazanması, kaybedilen alanların yeniden geri alınarak Libya'nın kendi amaçları doğrultusunda bir yönetime sahip olması için yapıldığı değerlendirilmektedir.

Sarrac yönetimi, gayrimeşru güçlerin saldırıya devam ettiğini belirterek bu safhada ateşkese yanaşmamaktadır. Bu çağrılar Türkiye tarafından da samimi ve inandırıcı bulunmamakta, her hâlükârda Hafter'in sürecin dışında tutulması gerektiği belirtilmektedir. Bu nedenlerle ateş kes kurnazlığına karşı tedbirli olunması gerekmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları