Yüce Türk Milleti!

Lozan, sadece bir anlaşma değildir; bir milletin tarih sahnesine geri dönüşünün mühürlenmiş belgesidir.
İmzası, mürekkep değil kanla atılmış; satır aralarına vatan sevgisi, millet şuuru ve bağımsızlık iradesi işlenmiştir.
Bugün, bu kutsal senedi yok saymak isteyenlere karşı uyarılarımızı yükseltme zamanıdır.

Bak, gör!
Irak’ta kurdukları düzeni, aynı senaryo ile Suriye’ye ve ardından gözlerini dikerek Türkiye’ye taşıma gayreti içindeler.
Bir zamanlar aşiret güdümünde olan Celal Talabani ile Mesut Barzani nasıl uluslararası aktör konumuna yükseltildiyse,
şimdi de terörist Mazlum Abdi'ye “General” ünvanı verilerek, yeni bir yapının taşları döşeniyor.

Ama mesele sadece bu figürler değil…
Asıl mesele, bu oyunu kuran zihniyetin, yarın terörist başı Öcalan’ın altına koltuk, üstüne çatı kurmaya ne kadar hazır olduğunu fark etmek.
Bu hazırlığın altyapısı; sözde sözleşmelerde, harita oyunlarında ve medya manipülasyonlarında çoktan kuruldu.

UYANIK OL!
Bu milletin genetik hafızasıyla oynayanlara, tarih şuuru olmayanlara karşı oyunu bozmak bizim görevimizdir.
Bu coğrafyada kimse, Türk Milleti’ne rağmen masa kuramaz, hüküm süremez!

Ama bu farkındalığın kökleri sadece bugünde değil, bizim ailemizin, dedelerimizin yaşadıklarında da gizlidir.

Bir dedem, Güney Cephesi’nde kanla yoğrulmuş Anadolu toprağında savaştı.
Diğer dedem ise, Kurtuluş Savaşı’nda Haymana Cephesi’nde Yunan’a esir düştü.
Atina’da tam iki yıl esaret hayatı yaşadı. Ruhunu ezemediler, Türk’ün onurunu çiğneyemediler.
O günlerde Rumca’yı öğrendi, ekmek parası için fırına giderken iki Yunan serserisi onu fırının içine atmaya kalktı.
Ama kader, milletler üstü bir şefkatle devreye girdi: Oradan tesadüfen geçmekte olan bir Yunan papazı, sırf bir insanlık ve vicdan refleksiyle müdahale etti ve dedemi kurtardı.
O papaz, belki de ilahi adaletin bir eli olarak, düşman kamplarında bile insanlık ölmedi dedirten bir anı bıraktı bize.

İşte bu hikâyeler, sadece aile anısı değil;
bir milletin acılardan ve zulümden nasıl dirildiğini, hem düşmana hem dosta nasıl insanlık dersi verdiğini gösteren kıymetli vesikalardır.

Şimdi birileri çıkıp, Lozan’a alternatif olacak paçavralar sunmak istiyor.
Bilin ki:
Lozan, sadece bir belge değil;
bir milletin kaderidir, tapusudur, namusudur.
Ve biz o senedi kanla, canla, emekle yazdık.
Hiçbir sözde statü, hiçbir etnik yapı koalisyonu, o iradeyi geçemez.

Lozan ruhu, bizim evimizde asılı bir belge değil; kalbimize, bilincimize, mücadelemize asılıdır.
Ve biz onu yerinden oynatacak her elin karşısında, yeniden ve yeniden Atatürk gibi dururuz.