Manipülatif döngü içerisinde bir değişim hikâyesi / Salih Levent UĞURLU

Manipülatif döngü içerisinde bir değişim hikâyesi / Salih Levent UĞURLU
Tek kalan umudumuz bilinçli seçmen ve aktif vatandaşlıktan geçiyor; yanlış siyasi kararlar alınıyorsa aldırmamaktan, algımızı yönetiyorlarsa yönettirmemekten, seçimleri manipüle ediyorlarsa ettirmemekten… Başka yol var mı?

Bir kamuoyu araştırmacısı, siyasal iletişim açısından sadece anket yayınlayan meslek erbabı olarak değerlendirilmez. Bunun daha ötesinde bir “kanaat önderi” olarak da değerlendirilmektedir. Çünkü kamuoyu araştırmacıları, toplumun her seçim öncesi deyim yerindeyse ağzının içine baktığı, söyleyeceklerini merak ettiği kişilerdir. Dolayısıyla meslek ilkeleri açısından her ne kadar kabul edilmese de, kamuoyu araştırmacılarının, toplumu ve siyasayı yönlendirici hatta manipüle edici bir özelliği olduğunu artık yüksek sesle dile getirmek gerekmektedir.

Kamuoyu araştırmacılarının neden kanaat önderi hüviyetinde olduğunu biraz daha açmak gerekirse, seçmenler üzerinde somut etkilere yol açan bazı başlıklara atıf yapmalıyız. Bunlardan en önemlisi toparlanma etkisidir. Rakip partilerin anketlerde oy oranı yükselmeye başladığında küskün seçmen yeniden konsolide olabilmektedir. Bir diğeri Bumerang etkisidir. Bu etkiyi seçim rehaveti olarak da açıklamak mümkündür. Bir aday anketlerde açık ara kazanıyorsa seçmende sandığa gitmeme noktasında rehavet oluşabilmektedir. Kamçılama etkisinde ise seçmen zayıf rakibe acıyıp onu bile destekleme eğilimi gösterebilmektedir. Bandwadon etkisi olarak tanımlayabileceğimiz, gözde olan tarafta yer alma eğiliminde de, araştırmalarda önde olan taraftan yana tutum geliştirme refleksi söz konusudur. Son Mayıs seçimleri de dâhil Türkiye’deki seçmen tercihlerinin nasıl şekillendiği, bu etkiler ışığında doğru bir bağlamda akademik olarak değerlendirilerek analiz edilebilir…

Eğer kamuoyu araştırmacıları anketleri maksatsız bir şekilde, olduğu gibi yansıtıyorsa, bahsi geçen bu etkiler doğal seyrinde seçim sonuçlarına yansır. Ancak halkın o anki politik tutumları göz önünde bulundurulup araştırmalar üzerinde oynama yapılarak anketler yayınlanıyorsa, orada etkilerin manipüle edilerek seçim sonuçlarının belirlenmek istendiği bulgusuna ulaşabiliriz. Dolayısıyla doğal bir seyir söz konusu değildir.

Gelinen noktada mesleğin kanaat önderliği boyutunu, toplumsal politik bilinci uyandırmak adına olumlu bir istikamette kullanmaya çalışan araştırmacı sayısı çok azdır. Örneğin 1988 yılından bu yana araştırmalar yapan ve neredeyse sıfır hataya yakın bir meslek serüveni olan Hakan Bayrakçı’nın Türkiye’nin en eski ve sektörde “abi” olarak bilinen özelliğiyle bu misyonu edindiğini söyleyebiliriz. Manipülasyon gölgesinde geçen Mayıs seçiminin yıldızlarından olan Bayrakçı, kritik seçim öncesinde televizyonda elinde kalemle tahtanın başına geçerek en teknik konuları bile halkın anlayacağı bir sadelikte aktardı ve politik okuryazarlığın oluşmasına katkı sağladı.

***

Seçim anketleri, Türkiye’de uzun süredir tartışmaların odağında. Özellikle 2023 seçimlerinde onca şirketin arasından yalnızca birkaçının başarılı olması, konunun vahametini göstermektedir. Daha vahimi, başarısız kamuoyu araştırmacılarının aynı anlayışla hiçbir şey olmamış gibi para kazanma arzusunun devam etmesidir. Örneğin bir anketçi çıkıp genel başkanlık yarışının yaşandığı CHP kongresi öncesi anket yayımlayabiliyor. Sosyolojik, siyasal davranış verilerinin olmadığı, nitel ve nicel yaklaşımların havada kaldığı, borsa gibi saniyelik değişkenlik gösterebilen delege sandalyesi üzerinden bir mücadelenin yaşandığı kurultay seçiminde anket yayımlamak, her yiğidin harcı olmasa gerek… Nitekim bu araştırmacı Mayıs seçimlerinde olduğu gibi yine yanıldı. Maksat hâsıl olmamış gibi gözükse de tecimsel olarak bir hâsıl olma durumunun olduğunu ortalama bir insan zekâsı anlayabilecek yetidedir.

Bu örneklere, bir gazetecinin Mayıs seçimi sonrası kayıtlara düşen açıklamasını da ekleyelim:

"Seçim öncesinde aşağı yukarı fotoğrafı da net olarak görüyorduk fakat biz milletin morali bozulmasın diye 'Biz iyi gidiyoruz. Kazanacağız. Yüzde 60 ile yüzde 80 ile kazanıyoruz' falan diyorduk. Çok affedersin bunu da herkes biliyor. Yani ben salak değilim. Her şeyi de biliyoruz. Muhalefetin ne durumda olduğunu."

***

Yaşanan bu manipülasyon olgusuna daha geniş bir perspektiften yaklaşmak gerekmektedir. Bu noktada akademik bir tezimde kullandığım şu yaklaşımı ifade etmem yerinde olacaktır:

Chomsky’nin demokrasi üzerine ortaya koyduğu yapısal analizlerde, toplumsal rızanın belirleyici olduğu düşüncesi öne çıkmaktadır. Ancak buradaki rıza, geniş halk kitlelerinde uzlaşma sağlanan bir onama haline denk düşmemektedir. Siyaset ile iş dünyasının iç içe geçmesi, halk beklentilerini yok saymakta, demokratik işleyiş içerisinde zeki bir biçimde manipüle edilen halk, siyasal alanda da tüketici haline getirilmektedir. Örneğin, ABD seçimi öncesi, sağlık alanında anket yapılmasına rağmen halkın eğilimlerini dikkate almayan seçim argümanları kullanıldı. Seçim kampanyası iş dünyasının istekleri doğrultusunda pazarlama stratejilerine dönüştürülürken, halkın beklentileri dikkate alınmadan patronlar lehine kanalize edilmeye çalışıldı. Dolayısıyla serbest rekabet sistemi, demokratik işleyişin tam merkezinde bulunmakta ve sermayenin istekleri doğrultusunda bir tür rıza mühendisliği yapmaktadır. Hatta, o dönemde, ABD’de bir trilyon dolara ulaşan pazarlama harcamaları göz önünde bulundurulduğunda, seçmenlerin kendi tutum ve davranışlarının manipüle edilmesi için para ödemek zorunda kaldığını bile söylemek mümkündür. Bu bağlamda toplumlar zihinlerini yönlendiren ve manipüle eden, istek ve beklentilerini dikkate almayan siyasetçilerin propagandasına “razı” olmaktadır (Chomsky, 2016:122-123).

***

Zaman zaman hepimiz ülke gündemine ilişkin düşünmüşüzdür: Bu gündemin bizim sorunlarımızla ne ilgisi var? İşte cevabını Chomsky vermiş, vermiş ama Türkiye’deki siyasal ortamı analiz etme noktasında kendisiyle çelişen, giderek yoksullaşan halkın önceliklerini, arzu ve taleplerini görmezden gelerek adeta mahalle yanarken saç tarayan manipülatif politik döngüye katkı sağlayan bir ekolün de temsilcisi. Klasik yaklaşımların makro çerçevesini kırmak adına daha makro bir çerçeve çizmek zaten bu ekolün en büyük çelişkisi.

Hatırlayın Mayıs öncesini, birden bire çok kültürlülük kuramları etkisinde inşa edilen bir seçim stratejisi ortaya çıktı... Cumhurbaşkanı adayı, ÖSYM sorularının çalındığı hafta “Roboski”de… Sonra ortalık yangın yeriyken ‘Aleviyim’ başlıklı bir video pat diye önümüze düşüyor; arkasından siyasal ortağı “Sünniyim” diye bir video yayınlıyor. Mezhepler, etnisiteler, Kavalalar üzerinden yürüyen bir seçim kampanyası halkın asıl sorunlarını hasıraltı ediyor? Sonrasında kaçınılmaz bir mağlubiyet geliyor ve birden bire değişim furyası başlıyor… Düşünceler, söylemler, kadrolar aynı; tek değişen Kılıçdaroğlu… Rıza teknisyeni gazeteciler, akademisyenler ve kamuoyu araştırmacıları aynı; Mayıs öncesindeki görevlerine kaldıkları yerden devam ediyor… 13 Mayıs’ta mevcut siyasi anlayışı göklere çıkaranlar ve eleştirel yaklaşanları linç edenler 15 Mayıs’ta birden bire ‘değişim’ umudu oluveriyor. Aradaki o bir günde olanlar olmadı elbette… Çünkü sermayenin biçtiği misyon böyle…

***

Bir dizi repliği şöyledir:

“Olaylar yaşanırken hiç gıkın çıkmıyor. Süreçte hiç yoksun, sonuçlar üzerine konuşuyorsun. Sonuçlar üzerine herkes konuşur kardeşim, süreçler üzerine konuş.”

Siyasetçisinden kamuoyu araştırmacına, akademisyeninden gazetecisine Türkiye’deki politik bakışın özeti bu repliktedir. Algıların yönetildiği, yanlış siyasal kararların alındığı, anketlerin manipüle edildiği, doğru söyleyenlerin linç edildiği süreçte kimse yok. Sonuçlar üzerine konuşan, ahkâm kesen ise çok.

Bu siyasal anlayışla bir yere gidilmeyeceği, toplumsal ve siyasal sorunlara merhem olunamayacağı aşikâr. Tek kalan umudumuz ise bilinçli seçmen ve aktif vatandaşlıktan geçiyor; yanlış siyasi kararlar alınıyorsa aldırmamaktan, algımızı yönetiyorlarsa yönettirmemekten, seçimleri manipüle ediyorlarsa ettirmemekten… Başka yol var mı?

-------------

Kaynakça:

Chomsky, N. (2016). İnsanlığın Efendileri, çev. Taylan Doğan, Nuri Ersoy, Asude Küçük. bgst Yayınları: İstanbul.