Uzun süreli reflü şikayetlerinin, yemek borusu kanseri riskini artırdığı yönündeki bilimsel bulgular, bu adımların hayati önem taşıdığını ortaya koydu.
Mide fıtığı, midenin bir bölümünün diyaframdaki yemek borusu geçişinden (hiatus) yukarı, göğüs boşluğuna doğru kaymasıyla oluşan yaygın bir sağlık sorunu olarak tanımlandı. Çoğu zaman belirtisiz ilerleyen bu durum, özellikle eşlik eden gastroözofageal reflü (GÖR) hastalığı nedeniyle şiddetli mide yanması, göğüs ağrısı ve yutma güçlüğü gibi şikayetlere yol açtı.
ABD'deki Mayo Clinic'ten Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Jonathan F. Brown, mide fıtığı tedavisinde ilk ve en önemli basamağın ilaç tedavisinden önce yaşam tarzı değişiklikleri olduğunu ifade etti.
Dr. Brown, cerrahi gerektirmeyen veya hafif vakalarda semptomları önemli ölçüde kontrol altına alabilen bu dört temel uygulamayı "mucize" olarak nitelendirdi:
Küçük ve Sık Öğünler Kuralı: Mideyi aşırı doldurmaktan kaçınmak ve porsiyonları küçülterek gün içine yaymak, karın içi basıncı ve mide asidinin yemek borusuna kaçış riskini azalttı.
Erken Akşam Yemeği ve Yatış Pozisyonu: Yemek yedikten sonra en az 2-3 saat yatay pozisyona geçmemek kritik bir önlem olarak belirtildi. Ayrıca yatarken baş kısmını 10-15 cm yukarıda tutmak, yer çekimi yardımıyla reflüyü engellediği bilimsel araştırmalarla desteklendi.
Reflüyü Tetikleyen Gıdalardan Kaçınma: Yağlı, baharatlı yiyecekler, kafein, alkol, çikolata ve asitli içecekler gibi mide asidini artıran ve alt özofagus sfinkterini gevşeten besinlerden uzak durulması gerektiği vurgulandı.
Kilo Kontrolü ve Sigarayı Bırakma: Obezitenin karın içi basıncı artırarak fıtığı kötüleştirdiği, sigara ve tütün ürünlerinin ise mide kapakçığını zayıflattığı gerekçesiyle, sağlıklı kiloyu korumanın ve tütünden uzak durmanın şart olduğu ifade edildi.
UZMANLAR UYARIYOR: TEDAVİ EDİLMEYEN FITIK KANSERE KAPI AÇABİLİR
Londra'daki St. Mark's Hastanesi'nden Cerrahi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Elizabeth R. Miller, özellikle büyük fıtıkların veya ilaç tedavisine rağmen geçmeyen şiddetli reflünün ciddiye alınması gerektiğini belirtti.
Prof. Miller, uzun süreli asit maruziyetinin yemek borusunda Barrett özofagusu adı verilen hücre değişikliklerine yol açtığını, bu durumun da zamanla yemek borusu kanseri riskini artırdığını ifade etti.
Bilimsel araştırmalar, kronik reflü hastalarının düzenli endoskopik takip ve gerekli durumlarda cerrahi müdahale ile bu riski minimize edebileceğini ortaya koydu.
Tedavide ilaçların sadece semptomları hafiflettiği, fıtığın anatomik yapısını düzeltmediği, bu nedenle kalıcı çözümün genellikle cerrahi operasyonla (laparoskopik fundoplikasyon) sağlandığı belirtildi.
Prof. Dr. Miller, "Tedaviye dirençli şiddetli şikayetleri olan hastaların veya fıtık boğulması gibi acil durumların kesinlikle cerrahi onarım ile düzeltilmesi gerektiği, aksi takdirde hayati tehlikelerin ortaya çıkabileceği" konusunda uyarıda bulundu.