Dünya değişiyor...
Küreselleşme, artan nüfus hareketleri, savaşlar göçler, doğu- batı rekabetleri ve ideolojik çekişmeler....
21.Yüzyılda dünya dijital devrimlere, siyasal kültürel temelli dalgalanmalara ve dönüşümlere sahne oluyor..
Bu dönüşümün merkezinde yeniçağın ruhunu yansıtan geçmişten bugüne yeniden alevlenen bir direnç yani milliyetçilik akımı yeniden yüksek sesle sahneye çıkıyor.
Milliyetçilik bir kimlik mi, bir duygu bir düşünce yada toplumsal siyasal bir direniş hareketi midir? Ya da bunların hepsi mi dir?
Bu sorular bize şu soruyu soruyor
“Biz kimiz? Bizi biz yapan değerler nedir?”
Biliyoruz ki Milliyetçilik sadece siyasal bir fikir bir kimlik değildir. Halkın kendi kaderini tayin etme kültürel varlığını koruma ve bağımsız yaşama arzusudur. Kalbi kinle dolanların değil, kalbi vatan sevgisiyle atanların idealidir. Aynı zamanda yeniçağın ruhunu ve vicdanını yakalayan zamanın belirsizlikleri karşısında da bir savunma refleksidir.
İşte bu yüzden Milliyetçiliğin belki de en büyük başarısı tarihteki kralların tebaasından ülkelerin vatandaşına dönüşen devrimci ve demokratik haklar gerçeğidir.
Bu haklar gerçeği dünya siyasetinin belirlenmesinde ve şekillenmesinde çok etkili bir güçtür. Farklı bölgelerde, farklı dönemlerde bazen baskıcı ve otoriter, bazen de ilerici ve demokratik şeklinde siyasi kültürel özne ve nesne olarak karşımıza çıkmıştır. Nice imparatorluklar yıkılmış nice halklar bağımsız olmuştur.
Milliyetçiliğin ana temasında yurt arayışı yoktur, yurdu koruma ve onu yeniden tanımlama ihtiyacı vardır, Ulusal birlik ve bağımsızlık temelinde siyasal toplumun yani ulus devlet anlayışının inşası vardır.
Hangi yüzyılda olursa olsun insanının ana vatanına sevgisi varsa ulusuna da psikolojik olarak bağlanır. Hangi bölgede, coğrafyada olursa olsun ulusuna siyasi sadakatine bağlı olan milliyetini de rakipsiz görür. İnsandan millete ve oradan da milliyete dönüşen milliyetçilik bir arada yaşama kültürüne bağlı olan topluluklarda ise hiç bir zaman yok olmaz!
Bugün Milliyetçi söylemlerin Avrupa’dan Asya’ya ve Amerika’ya kadar küreselleşme ve anındalaşma teknolojisinden siyasi- ticari ağların bütünleşmesine kadar çok kültürlülük ve ulus ötesi toplumlara rağmen halâ zayıflamıyor.
Fikirsel direnç ve dayanıklılığını koruyor, küreselleşmenin yerel ruhu yeniden yükseliyor.
Adeta Milliyetçilik yeniçağda yeniden diriliyor.
Elbette bu yerel ruhun varlığını korumak ve sürdürme azmini diri tutmak için bir milli bilinç gerekir. Bunun için de Ortak bayrağa ortak dile ve tarihe sahip olmak gerekir.
Ve o değerleri anlamak, dışlamaya değil birlikteliğe dayanmak ölçülü ve bilinçli bir milliyetçiliğin ve hatta millet olmanın en sağlam zemini olabilir.
Burada bir parantez açmak istiyorum.
Milliyetçilik sadece başkalarına karşı bir duruş değildir asıl olarak kendimize ve gelecek nesillere karşı bir sorumluluktur.
Milliyetçilik Türkün Çanakkale’deki sesiz kahramanı, millî mücadelede cephaneye giden anaların duasıdır.
Ve bugün sıvasız evlerin büyüttüğü sınırlarımızı bekleyen Mehmetçiğin kalbindeki vatan sevgisidir.