Mülakatlar kalkmayacak

Mülakatlar kalkmayacak
Mülakatlar kalkacakmış…Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan, Mayıs 2023’te yapılan iki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde birkaç kez “Devlete işe alımlarda çok özel durumlar dışında mülakatı kaldıracağız. Yazılı sınavlarda alınan puanları temel alacağız,” dedi.

Neden?

Çünkü mülakat sınavlarının nesnel yapılmadığını, yandaşlar kayrılarak liyakati olmayanların devlet görevine alındığını sağır sultan bile öğrendi. Hakkı yenenler ordusu oluştu. Haksızlığa tepki gelişti. Sınavlara tepkinin yüksek olduğunu anlayan Sayın Genel Başkan da yaklaşık yirmi yıldır devlete yandaş devşirmek için kullandıkları ve kendi iktidarlarının yarattığı liyakati olan adayları biçen öznel mülakatlara tavır aldı!

Yazılıda yüz puan üzerinden yetmiş puan, seksen puan, dahası doksan puan alanlar, elli puanı güç bela aşabilenler karşısında eleniyor. “Yüz yüze konuşma yoluyla” anlamına gelen mülakatı kazananların yandaşlar; kazanamayan yüksek puanlıların yandaş olmayan liyakatliler olduğunu artık sağır sultan bile biliyor. Yani öznel sınavların amacı, liyakatlileri eleme, yandaşlara yol vermeye dönüştü.

“Mülakat kaldırılacak…”

Bu söylemin içi doldurulacak mı, yoksa AKP, altın yumurtlayan tavuklarından önemli birini kesecek miydi? Temel gibi inanmayıp yine de “Du bakali acep n’olicek?” merakında beklemeye başladık.

Sayın Millî Eğitim Bakanı, “Mülakat kaldırılacak,” sözünü nasıl algıladı?

Seçimlerin, üstünden dört ay zaman geçti.

Sayın Yusuf Tekin’den, mülakat sınavlarının ne zaman kaldırılacağı ile ilgili açıklama bekliyorduk; açıklama geldi:

“Bundan böyle mülakat gibi mülakat yapacağız…”

Şaşırdık mı? Yooo!

Seçim bitmiş, “Atı alan (yine) Üsküdar’ı geç(miş)ti.”

Mülakat sürecekti.

Bakan ne demek istedi?

Bakan, “Mülakat gibi mülakat…” derken eski hukuk diliyle “tevilli ikrar” yapmış oldu. Yani kendinden önceki mülakatlarda liyakate değil, kayırmaya yönelik uygulamalar yapıldığını “ikrarda bulunmuş” oldu.

Sayın Cumhurbaşkanı ayrı telden, Bakan Bey ayrı telden çalıyor demeyin sakın. Bakan Bey, izinsiz ayrı/aykırı söz edemez. Tek adam yönetiminde tek ayak cezası alır.

Sayın Bakan’a Sorular:

“Mülakatları mülakat gibi” yapacakmışsınız. Bunun için nesnel bir ölçünüz var mı?

Kur’an’da liyakate uyulması emredilir. “Her yetkili insan, buna uygun davranıp davranmadığı açısından hesap verecektir,” denir. Liyakate değer vermek, ya da “işi ehline vermek” inancınızın ilkelerinden biri mi, değil mi?

İşi ehline vermemek, ehil olmayan tek tip yandaşlarla kadroları doldurmak, milli servete de zarar vermek olmaz mı?...

Soruları uzatmaya gerek yok. Sizden önce de Millî Eğitim Bakanları vardı. Biri “Çantasız Eğitim Uygulayacağız,” dedi.

“Çantasız uygulama” çok önemliydi (Buna değineceğim). Laf uçtu, Bakan unutuldu.

“Çağın Projesi, Yüzyılın Projesi; Fatih Projesi’ni başlatıyoruz,” dedi bir başka Bakan. İki milyar dolardan fazla harcama… Sonuç; fos! Bakan nerde? Övündüğü projesi için özür diledi mi?..

Örnekleri uzatmaya gerek yok…

Tepkisiz “Doğu Toplumu Kulları” hesap sormayı bilmiyor nasılsa.

Hazır, En Büyük Muhalefet Başkanı, “Sokağa çıkmayın!” diyerek, “kullaşmayanları” da kulluğa çağırıyor ya…

Altı ay sonra, bilemediniz bir yıl kadar sonra görevi bıraktığınızda, “ehil olana değil, yandaşlarınıza” mülakat kazandıran (ki nesnel “mülakat gibi mülakat” yapılamayacağıa göre), sözleriniz için siz de özür dilemeyeceklerden mi olacaksınız?

Başarısızlar, sözünü tutamayanlar ancak “laik demokratik bir hukuk devletinde” hesap verir ve en azından özgür bireylerden oluşan toplumdan özür diler.

Rahat olun yani.

Yandaş kayrılmayan mülakat var mı?

Var:

Tanzimat Fermanı ilan edilmiş…

Genç Sultan Abdülmecit, eksiklerine karşın yönünü çağdaşlığa dönmüş bir yöneticiydi. Liyakate önem verileceğini, işin ehline bırakılacağını toplumda yerleştirmek istiyordu. Bunun için babasının açtırdığı Harbiye ve Tıbbiye’yi seçti. İlk uygulama yeri olarak Tıbbiye (Mekteb-i Tıbbiye-i Adliyye-i Şâhâne) seçildi.

1843 yılında Tıbbiye son sınıf öğrencileri için bitirme mülakatı yapılması, bitirenlere diploma verilmesi kararlaştırıldı. Bu uygulama Osmanlılarda ilk olacaktı. Hazırlıklar başladı. Sınav için Sorbonne’daki uygulamalar örnek alındı. Öğrenciler okulda Fransızca öğrendikleri için sınav dili Fransızca olacaktı. Sınav tarihi 20 Eylül 1843 olarak açıklandı. Sınav kuruluna Sultan Abdülmecit başkanlık edecekti.

Sınava katılacak 19 son sınıf Tıbbiyeli heyecan içindeydi. Sınav kuruluna Sultan’ın başkanlık edeceğini, sınavda tarafsız gözlemcilerin de bulunacağını ve elçiliklere sınava katılma davetiyeleri gittiğini öğrenmişlerdi. Ayrıca sınav salonunda çok sayıda konuk da yer alacaktı. Tıbbiye öğretmenleri, özellikle Sultan Mahmut’un Viyana’dan getirttiği Hekim Öğretmen Charles Ambrois Bernard ve Okul Yöneticisi (Tıbbiye-i Şahane-i Ders Nazırı) Hayrullah Efendi, hazırlıklar için oldukça ter dökmüşlerdi.

“imtihan, halen Galatasaray Lisesi’nin bulunduğu yerde kain (bulunan), sonradan ne yazık ki bir yangınla kül olan, kül olurken de 19. Yüzyıl Tıp Tarihimiz için önemli olan pek çok vesâikı (evrak, belge) beraberinde mahveden ‘Galatasaray Tıbbiyesi’nde icra edilmiştir.

Padişahın beraberinde bazı vükelâ, yaverleriyle o sırada İstanbul’da misafir olarak bulunan Eflak Voyvodası da bulunmaktadır. …

Padişah, bundan sonra son sınıf talebelerinin imtihanlarının başlamasını, imtihana giren talebenin etek öpmesine gerek olmadığını, sadece askerî tazimle iktifa edilmesini (askeri kurallara uygun davranılmasını), hey’et:i mümeyyize (sınav kurulu) ile talebelerin imtihan esnasında oturmak selâhiyetini haiz bulunabileceklerini şifahen irade eyliyor. Malumdur ki Osmanlı padişahlarının yalnızca eteği öpülürdü. Huzurunda Kırım hanları dışında kimse oturamazdı. O vakit mektepte bütün dersler Fransızca tedris ediliyordu. İmtihan zorunlu olarak Fransız diliyle icra edilecektir. Esasen Sultan Abdülmecit de bu dili gayet güzel bilmektedir. (1)”

On dokuz son sınıf öğrencisi içinde önce Salih Efendi’nin sınavı başladı. 1816 yılında Beyoğlu-Cihangir semtinde doğmuştu. Padişahın baş işaretiyle oturdu. İlk soru anatomiden. … Ardından fizyolojiden bir soru… Patalojiden, dâhiliyeden, hariciyeden, hıfzıssıhhadan, eczacılıktan, botanikten birer soru… Yanıtlar doğru ve doyurucu.

Diğer on sekiz öğrenci de Sultan Abdülmecit ve sınav kurulu önünde ter döktüler. Seyirciler, konuklar, diğer tıbbiye öğretmenleri sınavı başından sonuna büyük bir ilgiyle izledi.

Baştan sona salonda bulunan herkese açık ve liyakate uygun bir sınav yapıldı.

Salih Efendi birinci… Tıp tarihinin ilk diplomasını en başarılı öğrenci olarak o aldı.

Tıbbiyeye nebatat/botanik/bitki bilimi öğretmeni olarak atandı. Meslek yaşamında tıp alanında birçok üst düzey görevlerde bulundu.

Diplomalardaki imzalardan biri, Sultan Abdülmecit’e aitti:

“FACULTE DE MEDECİNE DE L’E EMIRE OTTAMAN

Diplome de Docteur en Medecine et et Cihirurgie

Au nom de S. M. Le sultan Abdul-Medjid Khan . (2)

Yansız, yandaş kayırmadan, liyakatin öne çıkarıldığı, işin ehline verildiği bir uygulama, değil mi?

Sayın Bakan’ın, sorumluluğunu taşıdığı ve taşıyacağı mülakat sınavları yüzünden tarihe nasıl geçeceğini merak etmeli miyiz?

Geç bunları, anam babam, geç;

Geç bunları bir kalem! (3)

Biz biliyoruz mülakatları kimin ne niyetle yaptıklarını.

-----

(1), (2): Doç. Sırrı Akıncı, İlk Diplomalı Hekimimiz, Hayat-Tarih Mecmıası, Sayı: 10

(3): Orhan Veli Kanık.