Müslümanlar katledilirken hükûmetimiz ne yapıyor / Recep Muhlis GÜR

Müslümanlar katledilirken hükûmetimiz ne yapıyor / Recep Muhlis GÜR
Ekim’in 7’sinde Orta Doğu’da, İsrail’le Gazze’de bulunan Hamas kuvvetleri arasında patlayan savaşta, İsrail Devleti, nükleer silahları, savaş uçakları, denizaltıları, savaş gemileri ve yüzbinlerce askeri ile orantısız bir güçle,

Dar bir sahil şeridine sıkıştırılmış, elektriği, suyu kesilmiş, çoğunluğu Müslüman olan aç, susuz, 2 milyondan fazla insanın yaşadığı Gazze denilen bölgeyi bombalıyor da bombalıyor.

23 günden beri bütün dünya televizyonları ve gazeteleri her gün ateşli bombalarla parçalanmış çocuk, kadın cesetlerinin kana boyanmış resimlerini yayınlıyor ve istatistiki sayılarını bildiriyor.

Füzelerle ve uçaklardan atılan bombalarla Hiroşima’ya atılan atom bombasına eşdeğer etkiyle 9 şiddetinde deprem olmuş gibi 200 binden fazla bina yerle bir ediliyor, çoğunluğu Müslüman olan zavallı insanlardan 8 binden fazlası katlediliyor, on binlercesi yaralanıyor, canını kurtaranlar ise perperişan halde sağa sola kaçışıp duruyor, sanki bir kıyamet yaşanıyordu.

İnsanlığın gözleri önünde cereyan eden, en zalim firavunlar dönemine bile taş çıkartacak yürekleri parçalayan bu insan soykırımına karşı vicdan sahibi neredeyse bütün dünya halkları ayağa kalkıyordu.

Hristiyan âleminde New York’tan, Londra’ya onlarca Batı başkentinde yüzbinlerce insan bu yüzkarası katliama dur demek için sel olup meydanlara dökülüyordu.

ABD ve Türkiye’nin film aktörleri ve diğer sanatçıları dahi vicdanları kahreden bu zulmü çeşitli şekillerde tel’in ediyor,

Yine ABD Dışişleri Bakanlığı'nda görevli bir genel müdür istifa ediyor, Hollanda’da ise çeşitli bakanlıklara mensup 300’den fazla üst düzey yetkili hükümetin İsrail’e destek vermesini protesto ediyordu,

Rusya ve Brezilya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyine Gazze’de “Derhal insani ateşkes sağlanması” yönünde karar taslağı sunuyor ve Brezilya’nın teklifi oylamaya sunuluyordu,

İspanya’da Sosyal Haklar Bakanı Lone Belarra, İsrail’i Gazze’de “planlı bir soykırım yürüttüğü” gerekçesiyle İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "savaş suçlusu” olarak Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde yargılanması gerektiğini söylüyor ve kabinedeki iki bakan da onu destekleyen açıklamalarda bulunuyor,

Kolombiya Devleti “Gerekirse tüm ilişkileri durdururuz” diyerek İsrail Büyükelçisini ülkesinden kovuyordu.

Müslüman devletlerin yöneticileri ise adeta soykırıma göz yumarcasına bu insan katliamını kınamakla ve neticesiz görüşmeler ve toplantılar yapmakla vakit harcıyordu.

Bu arada Hamas’lı yetkililer zulmün pençesinden Müslüman ülkelerin yöneticilerine canhıraş çığlıklarla bağırıyorlardı:

“Dünya’daki 57 Müslüman ülke bir olup Filistin’i İsrail’e yem ettiler. Gazze’yi yalnız bıraktılar, Gazze’ye bir bardak su gönderecek güçleri yok, bir parça ekmek, bir battaniye gönderecek güçleri yok”

“Allah belanızı versin! Tahtınızı yıkıp yerle bir etsin!”

“Biz gidersek Gazze düşer Kudüs gider diyenler, siz nerdesiniz? Gazze düştü”

“Kudüs kırmızı çizgimizdir, diyordunuz, şimdi uzatılan ele neden cevap vermiyorsunuz?”

“Ey yalancılar! Siz hiç utanmaz mısınız?”

Peki, bütün bunlar olurken Filistin’e en yakın ülkelerden biri olan Türkiye’de ne yapılıyor?

İktidar, telefon trafiği, mekik diplomasisi derken günahsız bebekler uçaktan atılan bombalarla parçalanırken Gazze’ye gönderilen birkaç kamyon yardımdan başka somut ve elle tutulur hiçbir şey yapmıyor, Cumhurbaşkanı Erdoğan ise 23 gündür İsrail’e lanetler okuyan, zalimliğini vurgulayan sözler sarf ederek milletin yüreğine su serpmekten başka hiçbir icraata teşebbüs etmiyordu.

Hükûmetin hariçten ortağı MHP’nin başı Devlet Bahçeli ise “Ateşkes sağlanmazsa Türkiye süratle devreye girmeli, gereğini yapılmalı” diyerek İsrail’e 24 saat süre veriyor, bu süre dolunca tekrar bir 24 saat daha veriyor,

Gereğini yapacak olan da hükûmet ya… O arada Erdoğan, Devlet Bey’i derhal Beştepe’ye davet ediyor ve baş başa görüşüyorlar;

Peki, ne görüştüler ki?

Arkasından Bahçeli’nin grup toplantısındaki milletin aklıyla alay eden “Devletim istesin, füzeye karşı sapanla yola çıkmazsam namerdim.” sözleri,

Ve alkış tufanı!

…!?

Ve bu arada masum bebekler ve kadınlar İsrail’in attığı bombalarla paramparça edilirken MHP’nin resmi hesabından Ferdi Tayfur’un acılar şarkısı eşliğinde Gazze’deki acı görüntüler paylaşılıyordu.

ŞİMDİ SORUYORUZ!

Taa Güney Amerika’daki Hristiyan Kolombiya Devleti İsrail Büyükelçisini ülkesinden kovarken,

Biz kovamaz mıydık?

Taa Güney Amerika’daki Brezilya Devleti Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne “ateşkes sağlanması” yönünde karar taslağı sunarken,

Biz sunamaz mıydık?

En son Ürdün Devleti’nin Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na sunduğu ateşkes teklifi oylanmıştır.

Bu teklifi 20 gündür biz yapamaz mıydık?

İsrail’i İran saldırılarından korumak için kurulduğu iddia edilen Malatya’daki kürecik üssü kapatılamaz mı?

İsrail’le şu ana kadar yapılan onlarca ticari anlaşma askıya alınamaz mı?

Devlet yetkililerinin oturup karar vereceği daha birçok ekonomik, siyasi ve askerî kararlar alınıp hayata geçirilemez mi?

Ve İsrail’in tonlarca bomba atarak Gazze semasını tamamen alev topuna çevirdiğine dair görüntüler televizyonlarda, gazetelerde yayınlanırken UNICEF’in bile “Bir milyon çocuk için tarifsiz bir dehşet gecesi” dediği bir gece yaşanırken,

İktidar partisi yetkilileri, Ak Parti İl Başkanlığının düzenlediği mitingde İsrail’i ve hamisi Batıyı zalimlikle suçlamaya devam ediyordu. Ve Erdoğan manşetlere taşınan şu cümleyi sarf ediyordu;

“İsrail tam 22 gündür açıkça savaş suçu işliyor. Şimdi biz de İsrail’i savaş suçlusu olarak Dünya’ya ilan edeceğiz. Şimdi bunun hazırlığı içindeyiz. Bunun çalışmasını yapıyoruz.”

Halbuki, Batılı birçok devlet yetkilisi çoktandır İsrail’in savaş suçu işlediğini söylüyor, hatta öyle ki, bundan tam 12 gün önce 18 Ekimde İspanya’nın kadın bakanı Lone Belarra, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun "savaş suçlusu” olarak yargılanması gerektiğini söylüyordu.

Hasılı Batı, İsrail’i çoktan “Savaş suçlusu” ilan etmişken biz hâlâ hazırlık içindeymişiz.

Peki, neden?

İsrail devletinin bu insanlık dışı bebek katliamına Batılı olsun Doğulu olsun normal bir kişinin destek olması mümkün değildir. O halde neden koca koca Batılı devlet adamları İsrail’e koşup açıktan destek oluyorlar ki?

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ağzından baklayı çıkarıyor ve İsrail’e gittiğinde “Bir Yahudi olarak buradayım.” diyor.

ABD ve İngiltere’de siyasi, ticari ve diğer etkili yerlerdeki Yahudi hâkimiyeti artık herkesçe bilinen bir gerçek değil midir?

Bu durumu Hürriyet Gazetesi yazarlarından Nedim Şener 23 Ekim tarihli “One Minute Diyen Dünya, Siyonist İsrail ve Yahudi Sermayesinin Gücü” başlıklı yazısı ile köşesine taşıyor ve şöyle diyor;

“Dünya bugün; ABD’yi bile dize getiren, işlediği savaş suçlarına, soykırıma Avrupa ülkelerini bile ortak eden İsrail ile arkasındaki küresel sistemi adeta ele geçirmiş olan şirketleri, medya yapılanması, STK’ları ile Yahudi sermayesinin gücüyle tanışıyor.

ABD ve Avrupa’da Yahudi sermayesinin söz sahibi olduğu en ünlü medya kuruluşlarında, İsrail’in katliamını haklı gösteren yayınlar yapılıyor….”

Batılı devletlerde durum böyle iken Müslüman ülkelerde farklı mıdır? Suudi Arabistan devletinin Kraliyet ailesinin tarihi kökeninin de aynı ırka dayandığına dair bilgiler çoktandır medyada yazılıp çiziliyor.

Bizdeki durumu ise geçtiğimiz günlerde Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Yusuf Kaplan 22.10 2023 tarihli “Filistin direnişinin sesi, Osmanlı’nın diriltici nefesi” başlıklı yazısında açıklıyor,

Ve hunharca yapılan insan katliamına artık yüreği dayanamayan yazar Türkiye’de artık çoğu kişinin bildiği gerçeği satır arasında faş ederek aynen şöyle diyordu:

“… Bunun adının Osmanlı olup olmaması önemli değil elbette. Ama Osmanlı deyince ne anlaşıldığını hatırlatmak gerek. Bunun adı, bugün Türkiye’dir ama Türkiye, adına “beyaz Türkler” dediğimiz ama Türk de, Müslüman da olmayan ama Türk ve Müslüman ismi taşıyan 40-50 bin kişilik devşirme şebeke ve uyduları tarafından içeriden ele geçirilmiştir. Türkiye’yi yeniden geri alma mücadelesi veriliyor. Bugün Filistin meselesinde Türkiye’nin çok fazla bir şey yapamıyor olması, ülkenin içeriden ele geçirilmiş olması, elinin kolunun bağlı olmasıdır.”

Filistinli yüzbinlerce masum bebeğin ve kadınların “İnsansı hayvanlar” denilerek başlarına bomba yağdırılmasına bırakın Müslüman’ım, Hristiyan’ım demeyi şu dünyada insanım diyen herkesin karşı çıkması gerekmiyor mu?

Küresel güçlerin iradelerine boyun eğen yetki sahiplerinin Dünyayı daha büyük ateş çemberine doğru götüren bu Kabalacı zihniyete dur demelerinin zamanı çoktan gelip geçmektedir.

Dünyanın neresinde olursa olsun ABD Dışişleri Bakanlığı'nda görevli genel müdürün “Daha fazla dayanamayacağım” diyerek istifa etmesi vicdan sahibi her insana örnek olmalıdır.

Aksi takdirde hangi dinden ve mezhepten olursa olsun bu durumlara ses çıkarmayan yetki sahibi herkes, hastane bahçesinde oynarken alev topu olup parçalanan her çocuğa bir bidon benzin de kendisinin döktüğünü bilmelidir.