1893 yılının sıcak bir Ağustos günü, Parisliler Seine Nehri yakınlarında alışılmadık bir manzaraya tanık oldu. Motorlu bir araç buhar, duman ve benzinin keskin kokusunu etrafa yaya yaya şehrin sokaklarında ilerliyordu. Fakat otomobilde başka bir farklılık vardı. İlk bakışta önemsiz görünen bu detay, kent yaşamında devrim niteliğinde bir adımı işaret ediyordu.
Paris Polis Teşkilatı, 14 Ağustos 1893’te yayımlanan bir kararnameyle, motorlu araçlara plaka zorunluluğu getirdi. Karar ne sıradan bir bürokratik işlem ne de alelade bir trafik düzenlemesinden ibaretti; bu, teknoloji, toplum ve siyaset üçgeninde doğan bir zorunluluktu. Fransa, yeni bir ulaşım çağının eşiğindeydi. Bu küçük metal levha, devletin otomobillerin kaotik potansiyelini dizginleme çabasının simgesi olacaktı.
ATTAN MOTORA GEÇİŞİN YARATTIĞI GERGİNLİK
Otomobiller 19. yüzyılın sonlarında kent içi ulaşımın alışılagelmiş düzenini tehdit etmeye başladı. Buhar, elektrik veya benzinle çalışan “at arabasız arabalar” aristokrasi ve burjuvazi için birer prestij simgesi hâline geldi. Beri yandan halkın büyük çoğunluğu için bu araçlar, "atların huzurlu ritmini bozan, tehlikeli ve gürültülü makineler" olarak yaftalanmışlardı.
Gazeteler “motor çılgınlarının” atları ürküttüğünü, kesif dumanlar salarak havayı kirlettiğini, kalabalık sokaklarda hız yaparak halkı tehlikeye attığından dem vuran yazılarla dolup taşıyordu. Plaka olmaması ise kazalara karışan sürücülerin iz bırakmadan ortadan kaybolmasını kolaylaştırıyordu.
LOUİS LÉPİNE VE KİMLİK ZORUNLULUĞU
Dönemin Paris Emniyet Müdürü Louis Lépine, Fransa bürokrasisinde modernleşme hamleleriyle nam salmış bir isimdi. Görevi sırasında mevcut talimatlarla kurallara uymayan araçları tespit etmenin imkânsız olduğunu gördü. Bunun önüne geçmek için yayınladığı bir kararname ile plaka zorunluluğu getirdi; metinde açıkça belirtildiği üzere alınan kararın ana gayesi “Kazaya sebep olduktan sonra cezalardan kurtulmak için kaçan sürücülerin kimliğini tespit etmek” idi.
Plaka sistemi yalnızca trafik güvenliğini değil, aynı zamanda devletin yeni teknoloji üzerinde otorite kurmasının da nişanesi idi. Artık motorlu araç kullanmak, sorumluluk gerektiren bir ayrıcalık olmaya başlıyordu.
PARİS’TEKİ İLK PLAKALARIN TEKNİK AYRINTILARI
1893 kararnamesine göre araç sahipleri, numaraları en az 3 cm yüksekliğinde olacak şekilde plaka hazırlamak zorundaydı. Kullanılacak malzeme ve yerleşimi tamamen araç sahibinin keyfine terk edildi. Bu yüzden metal, deri hatta ahşaptan mamül farklı farklı plakalar ortaya çıktı.
TEPKİLER, MİZAH VE İLK DİRENİŞ
Getirilen yeni kural, Paris’te büyük tartışmalara yol açtı. Varlıklı otomobil sahipleri, pahalı araçlarına bu “çirkin” eklemeyi istemiyor, özgürlüklerine müdahale olarak gördü. At arabası sahipleri ise "rakiplerini" kısıtlayan bu karardan oldukça mutluydular. Bazı gazeteler, numaralı araçları karikatürlerle ti’ye aldı.
ULUSAL STANDART VE ULUSLARARASI YAYILIM
Fransa 1901’de plaka uygulamasını ülke geneline yaydı, yetki tamamen devlet kontrolüne alındı. Almanya 1896, Hollanda 1898, ABD ise 1901’de kendi plaka sistemlerini kurdu. Paris’te alınan kararın temel ilkesi "araca özgü ve devlet tarafından verilen" standartlar dünyada da kısa sürede benimsendi.
PLANKANIN TÜRKİYE'DEKİ HİKAYESİ
Fransa’da uygulamaya konulan plaka zorunluluğu kısa sürede Avrupa’nın diğer ülkelerine yayıldı. Osmanlı İmparatorluğu ise motorlu araçlarla 20. yüzyılın başında tanıştı. 1908’de İstanbul’a getirilen ilk otomobillerde plaka uygulaması bulunmuyordu. Zaman içerisinse artan sayısındaki artış ve buna paralel olarak ortaya çıkan güvenlik endişeleri, 1910’ların ortalarında plaka zorunluluğunu gündeme getirdi.
Cumhuriyet Türkiyesi, 1929’da Karayolları Trafik Kanunu ile plaka sistemi resmileştirdi. 1930’larda siyah zemin üzerine beyaz rakamlar kullanıldı. Fransa'da olduğu gibi Türkiye’de plakaların kabulübenzer tepkilerle karşılaştı.
1930’larda İstanbul’da bazı sürücüler, plakalarını kasıtlı olarak çamurla kapatarak polisten kaçmaya çalışıyordu. Dönemin gazeteleri, “Plaka Görünmezse Ceza Kaçınılmaz” başlığıyla haberlerler yaptı.
Türkiye, 1960’lardan itibaren uluslararası standartlara uyum sağladı. Özellikle AB ile gümrük birliği sürecinde, plaka ölçüleri ve yazı tipi ISO normlarına göre revize edildi.
1963’te “Motorlu Taşıtlar Vergisi” plakaya bağlı olarak tahsil edilmeye başlandı.
1995’ten itibaren Avrupa Birliği standardında mavi şeritli plakalar kullanılmaya başlandı.
Plaka bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de elektronik sistemlerle anında sorgulanabiliyor. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün ANPR kameraları, saniyeler içinde binlerce plaka tarayabiliyor.
1893’te Paris’te başlayan bu küçük metal levha yolculuğu, bugün Türkiye’nin her köşesinde son derece sıradan bir uygulama olarak karşımıza çıkıyor.