Londra’nın çatı bahçelerinden İstanbul’un mahalle bostanlarına, şehirler yeşil bir dönüşümün ön saflarında. Kentsel bahçecilik, sadece bir hobi olmaktan çıkarak gıda güvenliğini güçlendiren, toplulukları birleştiren ve çevre bilincini artıran bir harekete dönüştü.

Balkonlarda domates, teraslarda marul, boş arazilerde patates yetiştiren kent sakinleri, kendi yiyeceklerini üreterek hem doğayla bağ kuruyor hem de endüstriyel gıda sistemlerine alternatif bir model sundu.

Uzmanlar, şehir bahçelerinin sağlık, ekonomi ve sosyal dayanışma üzerinde derin bir etki oluşturacağını bilimsel çalışmalar ise bu hareketin iklim değişikliğiyle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini gösterdi.

Kentsel bahçecilik, özellikle pandemi sonrası dönemde hız kazandı. Londra’da, Incredible Edible gibi topluluk girişimleri, kamusal alanlarda ücretsiz sebze ve meyve bahçeleri kurarak gıdaya erişimi demokratikleştiriyor.

İstanbul’da ise Yedikule Bostanları gibi tarihi alanlar, modern kent bahçelerine ilham veriyor.

New York’ta, Brooklyn’deki topluluk bahçeleri, düşük gelirli mahallelerde taze gıdaya erişimi artırırken, sosyal bağları güçlendiriyor. Bu bahçeler, sadece yiyecek üretmekle kalmıyor; Aynı zamanda komşuluk ilişkilerini canlandırıyor, çocuklara doğayı öğretiyor ve kent yoksulluğuna karşı bir kalkan oluşturdu.

Londra Üniversitesi’nde çevre sosyolojisi profesörü olan Dr. Barbara Prainsack, şehir bahçelerinin toplumsal etkisini “sessiz bir devrim” olarak nitelendirdi. Prainsack, “Kentsel bahçeler, insanları gıda üretimine dahil ederek kontrolü ellerine almalarını sağlıyor. Bu, sadece mideyi değil, zihni ve ruhu da besliyor. İnsanlar, market raflarına bağımlı olmaktan çıkıp kendi yiyeceklerini yetiştirdiklerinde, hem özgüven kazanıyor hem de çevreye duyarlı hale geliyor” dedi.

New York’taki Columbia Üniversitesi’nde kentsel planlama uzmanı olan Prof. Lance Freeman ise ekonomik boyutuna dikkat çekti:

“Şehir bahçeleri, gıda harcamalarını azaltarak hane bütçelerine destek oluyor. Aynı zamanda, yerel üretimin artması, karbon ayak izini düşürüyor. Örneğin, Brooklyn’deki bir topluluk bahçesi, yıllık 500 kilogram taze ürün sağlıyor ve bu, mahalle sakinleri için hem besleyici hem de uygun maliyetli bir kaynak.”

Freeman, bahçelerin kentsel alanlarda yeşil alanları artırarak sıcak hava dalgalarına karşı da koruma sağladığını ekledi.

Kentsel bahçeciliğin faydaları, bilimsel çalışmalarla da desteklendi. Urban Forestry & Urban Greening dergisinde yayımlanan bir araştırma, şehir bahçelerine katılan bireylerin stres seviyelerinde %30’luk bir azalma, fiziksel aktivitelerinde ise %40’lık bir artış gözlendiğini ortaya koydu. Çalışma, bahçeciliğin ruh sağlığını desteklediğini ve obezite gibi kronik hastalıklarla mücadelede etkili olduğunu gösterdi. Ayrıca, taze sebze ve meyve tüketiminin artması, özellikle düşük gelirli topluluklarda beslenme kalitesini iyileştiriyor.

Environmental Research Letters’da yayımlanan bir başka çalışma, şehir bahçelerinin karbon emisyonlarını azaltmada önemli bir rol oynayabileceğini buldu. Araştırmaya göre, kentsel tarım, gıda taşımacılığından kaynaklanan emisyonları %5’e kadar düşürebiliyor. Örneğin, Londra’daki bir çatı bahçesi, yıllık 200 ton karbon eşdeğeri emisyonu önledi. Dahası, bu bahçeler, yağmur suyunu emerek kentsel selleri azaltıyor ve şehirlerin iklim değişikliğine uyum sağlamasına yardımcı oluyor.

Londra’da, Hackney’deki Growing Communities projesi, 20 yıldır yerel çiftçilerle iş birliği yaparak organik gıda kutuları dağıtıyor ve kent bahçelerinden elde edilen ürünleri pazarlara taşıyor.

New York’ta ise, Bronx’taki La Finca del Sur bahçesi, Latin ve Afro-Amerikan kadınlar tarafından yönetiliyor. Bahçe, hem gıda üretiyor hem de kültürel etkinliklerle mahalleyi canlandırıyor. Bahçenin kurucularından Tanya Fields, “Bu toprak, bizim mirasımız. Kendi yiyeceğimizi yetiştirmek, sadece beslenmek değil, aynı zamanda özgürleşmek demek” diyerek projenin ruhunu özetledi.

Kentsel bahçecilik, sadece bugünün ihtiyaçlarını karşılamakla kalmıyor; geleceğe de yatırım yapıyor. Hükümetler ve yerel yönetimler, bu hareketi desteklemek için adımlar atıyor.

Londra Belediyesi, 2025’te şehir genelinde 100 yeni topluluk bahçesi kurmayı planlıyor.

İstanbul’da, bazı belediyeler, boş arazileri bahçelere dönüştürmek için pilot projeler başlatıyor. Ancak, uzmanlar, arazi erişimi ve finansman gibi zorlukların aşılması gerektiğini vurguluyor.

Dr. Prainsack, “Bahçeler, politik bir duruş. Gıda bağımsızlığı için yerel yönetimlerin daha fazla destek sunması şart” dedi.

Şehir bahçeleri, betonun arasında yeşeren bir umut. Her ekilen tohum, sadece bir bitki değil; dayanışma, sağlık ve sürdürülebilirlik vaat ediyor. Kent sakinleri ellerini toprağa buladıkça, gıda devrimi kök salıyor. Gelecek, bu bahçelerde filizleniyor.