Siyasete ''Özel'' ders: Yargı önce koktu sonra korktu / Kerim YILMAZ

Siyasete ''Özel'' ders: Yargı önce koktu sonra korktu / Kerim YILMAZ
Kemal Kılıçdaroğlu; adaylığını temin için kurguladığı genel seçim öncesinde oynadığı ''demokrat dede'' rolünden kaybettikten sonra sert bir dönüşle otoriterliğe evrildi.

Hafta sonu yapılan kurultayında CHP, gelecekte ülke için de yararlı ve hayırlı olacak, siyasete parti içi demokrasi dersi verdi. Yeniye her daim avans ve şans veren halkın bu umudunu ileri taşıyabilir mi, zaman gösterecek. Kısaca ''lider sultası'' denilen, her partide olup da, kazananın memnun, kaybedenin eleştirdiği ama kimsenin değiştirmek istemediği bu sistemi delip geçti. Kemal beyi, yazdığı ve adaylığına imza verdiği delegelerle yendi. Sonuçlarından bağımsız bu bile, carî siyasi parti düzeni ve işleyişine göre büyük bir başarı ve ancak elli yılda bir olabilen parti içi devrimdir.

Kemal Kılıçdaroğlu; adaylığını temin için kurguladığı genel seçim öncesinde oynadığı ''demokrat dede'' rolünden kaybettikten sonra sert bir dönüşle otoriterliğe evrildi. Mayıs seçimini partilisi olan rahat kazanacak adaylar (Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş) varken, CHP ideolojisine taban tabana zıt, oyu ölçülemeyecek kadar küçük partilere bol keseden dağıttığı vekillikler ile adaylığında ısrar ve temin etti.

Öncesinde ülkenin en önemli ve son seçimi diyerek yoğun psikolojik baskıyla ölüm-kalım mücadelesine çevirdiği seçimi kaybedince önce hiçbir şey olmamış gibi davrandı. Oy veren kesimlerde büyük bir öfke ve kızgınlık oluşturdu. Sonra yenilgisinin sebebini başkalarına kusur atfıyla izah ve vaziyeti idare etti. Kurultay konuşmasında bile M. Akşener'i ima ile herkesi, kendisini sırtından hançerlemekle suçlaması bardağı taşırdı ve yazdığı delegeyi dahi sinirlendirdi.

Oysa sadece İYİ Parti'liler değil yandaşı ve partisinden geçinen ahlaksızlar haricindeki anketçiler kazanacak aday olmadığını söylemiş ve göstermişti. Hırsı pir-i fâniye yenildi. Halkın çoğunluğunu yoksullaştıran mevcut sistemin değişimi yanında yarınlara umudunu da yok etti. Tabanının öfkesini anlamak yerine bastırmayı tercih etti ve kendisi açısından kötü bir finalle gitti.

CHP'de bir devir kapanırken mevcut siyaset pratiğine ders olan bu değişimin diğerlerini etkilemesi ve donuklaşan muhalefet blokuna yeni bir anlayış ve ivme kazandırması olağan beklentidir. Kaybedenin gitmesi gerektiğine inanç ile taban baskıları arttıkça, partilerin seçim kazanma duyguları, çabaları kamçılanacaktır. Yaklaşan yerel seçimler için yeni bir heyecan yaratacak bu kurultaydan sonra önemli ve değerli olanın seçimleri kazanma hesapları yapılacak. O yüzden ders oldu ve her siyasi cenahta okunmaya ve okutulmaya devam edecek. Ben haklıyım başkaları kusurlu aymazlığı, ben bilirim şımarıklığı, ilkel ide bencilliği sorgulanacak.

Eminim ki Kemal Bey şimdi, siyasetçi, anketçi ve danışmanlarının etrafına ördüğü duvarı aşıp keşke önce, hiç değilse ilk turdan sonra bıraksaydım diyor ama nafile. Herkes için ibret olacak bu sonucun 'keşke'den önce dikkate alınması temennisiyle ülkemiz siyasetine hayırlı olmasını diliyorum. Özgür Özel'in gelişi CHP açısından olumlu sayılabilir ama hep saptığı söylenen Atatürk'çü çizgisine çekilmeye yetmez. Mustafa Kemal'in askerleriyiz sloganı atılırken bölücü ve marjinal siyasete göz kırpmak bu gelişi nasıl etkileyecek, değişim nereye evrilecek, bekleyip görülecek.

Toplumda yaygınlaşan siyasetten soğumayı ve sebeplerini iyi analiz edenlerin ayakta kalacağı, aksi halde soğumaya direnenleri dona çekeceğini düşünüyorum. Halkın ne olsa da, kim gelse de değişmeyecek algısı kırılmadan siyaset normalleşmeyecek.

Yargı neden korkuyor?

Et kokarsa tuzlarsın da tuz kokarsa ne olacak? Hukuk sisteminin teminatı ve sigortası olan yargı işte o tuzdu. Siyasallaşmaya 2010 referandumuyla başlayıp, 17-25 operasyonları ve 15 Temmuz hain darbe girişimiyle devam eden süreçte maalesef yargımız koktu. Herkesin bildiği bu sırrı, iktidarın has adamı bir Başsavcı ifşa edince ''yargı'' başına geleceklerden korktu.

Eski bir yargıç olmam hasebiyle yakından takip ile bildiğimden on kat fazla bu kokuşma, iktidar çevrelerini dahi tedirgin etti. Hakim Savcılar Kurulu'na yapılan ihbara, aynı adliyeden Adalet Komisyonu başkanı ve bir kısım hakimler de resmi yazılarla cevap verip savunma yaparken bile kokuşmanın derinliğini ispat ettiler. Aynı adliyede kendini doğrulayan kehanet misali, resmi yazıyla yapılan ifşanın haberleşmesine, kamuoyuna ulaşmasına ve içeriğine erişimi engelleyen kararları jet hızıyla verdiler.

Tuzun kokması işine HSK'dan önce Saray'ın el attığı ve ihbardaki durumu fazlasıyla doğrulayan istihbarat raporu aldığını yazan gazeteciler alelacele gözaltına alındı ya da tutuklandılar. Ankara merkezli Ayhan Bora Kaplan operasyonları, Sinan Ateş soruşturması ile Dilan Polat olayı etrafında emniyet ve yargıdaki bağlantılarının açığa çıkacağından çok korkan ''adliyedeki çeteler'' baskı ve sindirme yolunu seçtiler.

Ama bu kez o kadar güçlü değiller. Çünkü raporda gördüklerinden Erdoğan'da rahatsız olmuş ama henüz bir kararı yokmuş. Saray içine uzanabilecek yargıdaki kokuşmanın daha fazla yazılıp çizilmemesi için ön alan bazı saray görevlileri, çareyi şimdilik gazetecileri tutuklatmakta bulmuş. Resmi antetli ve imzalı ihbarlarla ayyuka çıkmış bu iddialara ne olacak? HSK, kokan adliyelere müfettiş gönderecek, inceletecek, soruşturma açacak, yapacak vesair. Bunlar uzun iş ve giderek tavsayacak, asıl çözüm Saray'ın kararıyla olacak.

Halkı bu çürümüşlükten bilgilendiren sayısı bir elin parmaklarını geçmeyen gazetecileri sindirme ve baskılar, malum hikayedeki gibi sesi bastırır da ya kokusu n'olacak? Bekleyip göreceğiz, ama bu yaranın kangrene dönüşmemesi için radikal karar ve derhal icra gerekir. Bu namuslu ve işini iyi yapan yargıçların da arzusu ve talebidir. Çünkü bu hale düşürülmüş bir yargı mensubu olmaktan rahatsız ve müşteki olanlar hala çoğunlukta ama mevcut sistemin muktedirlerinin hışmına uğramaktan dolayı sessiz kalıyorlar.

Bir ülkede tüm kurumlar çökmüş adalet sağlam ise korkmayın. Ama tüm kurumlar sağlam ama adalet çökmüşse hiç de hayrolmayacak akıbetinize hazırlanın. Sadece kadrolar ve isimlerin değişimi yetmez, çare de olmaz. Yargı bağımsızlığını temel alan, demokratik hukuk devletini özümseyip bu yolda çaba gösterecek zihniyet değişimi şarttır. Bunu yapacak da siyaset kurumudur ve zihinsel dönüşümün oradan başlaması gerekir. Siyasette ahlak olmadan yönetimde adalet olmaz.

Ekonomik olarak çökük, maliyesi borca batık, eğitim, sağlık, tarım, üretim ve her alanda adalette sınıfta, diplomasi de oyun dışında kalık ülkenin değişim ve dönüşümü daha fazla engellenemez. Mevcut sistem iktidar sahipleri tarafından dahi sürdürülemez.

İlgili Haberler