Günümüz dünyasında, özellikle Z kuşağı arasında sosyal fobi, adeta bir salgın gibi hızla yayıldı.
Toplum içinde yemek yemek, telefonla konuşmak ya da bir kahve içmek gibi sıradan eylemler, genç nesiller için kabusa dönüşebildi.
Bilimsel araştırmalar ve uzman görüşleri, bu durumun sosyal medya baskısı, pandemi sonrası artan kaygı bozuklukları ve genetik yatkınlık gibi çok katmanlı nedenlere dayandığını ortaya koydu.
Peki, Z kuşağı neden bir kahve fincanından bile korkar hale geldi? İşte tüm detaylar...
SOSYAL FOBİNİN YÜKSELİŞİ VE Z KUŞAĞI
Sosyal fobi, diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğu, bireylerin sosyal ortamlarda yargılanma, eleştirilme ya da küçük düşme korkusuyla yoğun kaygı yaşamasına neden olan bir psikolojik rahatsızlık.
Dikkat çeken rapora göre, sosyal fobinin görülme sıklığı toplumda yüzde 7-12 arasında değişiyor ve özellikle 10-17 yaş aralığında, yani Z kuşağı olarak tanımlanan 1997-2012 doğumlu bireylerde daha yaygın.
Kadınlarda erkeklere oranla 1,5 kat daha sık rastlanan bu durum, Z kuşağının dijital çağda büyüyen ilk nesil olmasıyla daha karmaşık bir hal aldı.
New York Üniversitesi’nde sosyal psikoloji profesörü ve “The Anxious Generation” kitabının yazarı, Dr. Jonathan Haidt, Z kuşağındaki sosyal fobi artışını sosyal medyanın oluşturduğu sürekli karşılaştırma kültürüne bağladı.
Haidt, “Gençler, Instagram ve TikTok gibi platformlarda mükemmel hayatları izlerken, kendi yaşamlarının yetersiz olduğunu hissediyor. Bu, bir kafede kahve içerken bile ‘yanlış bir şey yaparım’ korkusunu tetikliyor” dedi.
Bir raporuna göre, Z kuşağının yüzde 44’ü siyasi ve sosyal görüşlerini sosyal medyadan alıyor; bu da dijital dünyanın kaygı üzerindeki etkisini açıkça ortaya koydu.
KAHVE İÇMEK NEDEN KORKUTUYOR?
Sosyal fobi, özellikle “performans odaklı” durumlarda kendini gösteriyor. Liebowitz Sosyal Kaygı Ölçeği’ne göre, halka açık yerlerde yemek yemek ya da bir şeyler içmek, sosyal fobisi olan bireylerde en sık tetikleyici durumlar arasında yer alıyor. Örneğin, bir kafede kahve içmek, Z kuşağı için sadece bir içecek tüketimi değil, aynı zamanda “diğerleri tarafından izlenme” korkusunu da beraberinde getiriyor. Dr. Ellen Hendriksen, klinik psikolog ve “How to Be Yourself” kitabının yazarı, bu durumu şöyle açıklıyor: “Bir kafede kahve içmek, sosyal fobisi olan biri için bir sınav gibi hissedilebilir. ‘Fincanı yanlış tutarsam ne düşünürler?’ ya da ‘Kahvemi dökersem rezil olurum’ gibi düşünceler, beynin tehdit algısını harekete geçiriyor.”
Pandemi de bu korkuları körükledi. Bir araştırmaya göre; COVID-19 sürecinde üniversite öğrencilerinin sosyal ve psikolojik olarak derinden etkilendiğini gösterdi.
Uzmanlar, karantina döneminin sosyal etkileşimlerden uzaklaşmayı normalleştirdiğini ve Z kuşağında sosyal fobinin tetikleyici bir faktör haline geldiğini belirtti.
Psikiyatristler, “Pandemi, bireylerin sosyal ortamlardan çekilmesine neden oldu. Z kuşağı, bu dönemde dijital dünyada daha fazla vakit geçirdi ve yüz yüze etkileşim becerileri zayıfladı” dedi.
BİLİMSEL BULGULAR VE TEDAVİ YOLLARI ASDASDASD
Araştırmalar, sosyal fobinin genetik ve çevresel faktörlerin bir kombinasyonuyla ortaya çıktığını gösterdi.
Journal of Anxiety Disorders’ta yayınlanan bir çalışma, sosyal fobi hastalarının yaklaşık yüzde 50’sinin travmatik bir sosyal deneyim yaşadığını ortaya koydu.
Örneğin, okulda alay edilme ya da bir sunum sırasında küçük düşme gibi olaylar, bu korkuların yerleşmesine neden olabildi. Ayrıca, aşırı koruyucu ya da eleştirel ebeveyn tutumları da sosyal fobiyi tetikleyen faktörler arasında.
Tedavi konusunda umut verici gelişmeler mevcut. Bilişsel davranışçı terapi (BDT), sosyal fobinin tedavisinde en etkili yöntemlerden biri olarak kabul edildi.
Stanford Üniversitesi’nde psikiyatri profesörü olan Dr. David Burns, “BDT, bireylerin olumsuz düşünce kalıplarını sorgulamasını ve sosyal durumlarla yüzleşmesini sağlıyor. Örneğin, bir kafede kahve içme korkusuyla başa çıkmak için küçük adımlarla maruz bırakma teknikleri oldukça etkili” dedi.
Ayrıca, bazı durumlarda antidepresanlar veya anksiyete ilaçları da tedavi sürecine destek sağlayabildi.
Z KUŞAĞINA UMUT IŞIĞI
Z kuşağı, sosyal fobiyle mücadele ederken yalnız değil. Uzmanlar, bu neslin teknolojiyle iç içe büyümesinin hem bir avantaj hem de bir dezavantaj olduğunu vurguladı.
Çevrimiçi terapi platformları, gençlerin profesyonel yardım almasını kolaylaştırdı.
Türkiye’de de Hiwell gibi platformlar, sosyal fobi tedavisinde erişilebilir çözümler sundu.
Dr. Haidt, “Z kuşağı, kendi kaygılarını anlamaya ve ifade etmeye önceki nesillere göre daha açık. Bu, tedavi arayışını artırıyor ve umut verici bir gelişme” dedi.
KÜÇÜK ADIMLARLA BÜYÜK DEĞİŞİM
Z kuşağı, sosyal fobinin gölgesinde bir kahve fincanını bile korkuyla tutsa da, bilimsel gelişmeler ve uzman desteğiyle bu korkuların üstesinden gelinebildi.
Toplumun, özellikle ebeveynlerin ve eğitimcilerin, gençlerin kaygılarını anlaması ve destekleyici bir ortam yaratması büyük önem taşıdı.
Bir fincan kahve, sadece bir içecek değil, aynı zamanda özgüvenin ve sosyal bağların bir sembolü olabilir. Z kuşağı, bu zorlu yolculukta küçük adımlarla büyük bir değişim oluşturabilir.