Nobel Barış Ödülü'nün ABD Başkanı Donald Trump'a verilip verilmeyeceği merak edilirken ödül Venezuelalı siyasetçi Maria Corina Machado'ya verildi.
Machado'nun Trump tarafından, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro'ya karşı desteklendiği biliniyor.
Trump destekçisi Machado'ya ödül verilmesi dünyada yankı bulurken Türkiye'den de birçok siyasetçinin gündeminde yer aldı.
TEBRİK MESAJI TEPKİ TOPLADI
Soruşturmalar kapsamında tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, Machado'nun ödül almasına yönelik sosyal medya hesabından tebrik mesajı paylaştı.
İmamoğlu'nun paylaşımı şöyle:
Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Maria Corina Machado’yu en içten duygularımla kutluyorum. Venezuela’da demokrasi ve özgürlük mücadelesi verenlerin bu onurlu başarısı, sadece Latin Amerika için değil, otoriter rejimlerin gölgesinde yaşayan tüm halklar için ilham vericidir. Diktatörlüklerin, baskıların ve hukuksuzlukların hüküm sürdüğü bir dünyada, halkların iradesini savunan cesur liderler, insanlığın ortak geleceği için umut kaynağıdır. Bugün Maria Corina Machado’nun ödülle taçlandırılan mücadelesi, yarının özgür ve demokratik toplumlarının teminatıdır.
Bu paylaşım çok sayıda tepki aldı. Tepkilerin odağında, Machado'nun Filistin'de yaşananlara yönelik İsrail yanlısı bir pozisyonda durması ve Trump tarafından desteklenmesi eleştirisi vardı.
TEPKİLER SONRASI İLK KEZ KONUŞTU
Gelen eleştiriler sonrası ilk kez konuşan İmamoğlu, T24'ten Murat Sabuncu'nun sorusunu yanıtladı.
Olaya ilişkin Sabuncu, "Nobel Barış Ödülü ardından sosyal medya hesabınızdan, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi Venezuela’da Marina Corina Machado’yu ‘en içten duygularla’ kutladığınıza dair bir paylaşım yaptınız. 3,5 milyon görüntülenme, 3 binin üzerinde yorum aldı paylaşımınız. Machado’nun ‘kendi ülkesine yabancı müdahale çağrısından’ meşruiyetini Trump’dan alışına, İsrail’e Venezuela’da hareket çağrısına’ yaptığı paylaşımlar ve duruşu ile biliniyor. Eminim size kadar ulaşan tepkilere rağmen X’teki paylaşımınız duruyor. Machado’yu bu durumu bilmeden de kutladınız, paylaşımı silmeyi düşünüyor musunuz?" sorusunu yöneltti.
İmamoğlu'nun yanıtı ise şöyle oldu:
"Murat Bey, öncelikle bir hususu çok açık ve net ifade edeyim. Ben yıllardır Filistin halkının haklı davasının yanında durdum. Bu ülkede yetişmiş her bir has Anadolu evladının söz konusu Filistin olduğunda hissettiği neyse benimki de odur. Cezaevinde bulunduğum şu günlerde dahi kalbim ve ruhum Gazze’de her gün açlıkla, baskıyla, katliamla sınanan masumlarla birliktedir. Filistin’in tüm dünyaca tanındığı, haklarına saygı duyulan bir millet olması için neler yapabileceğimize ilişkin çalışmalarımızı hiç durdurmadık. Hem kendi coğrafyamızda hem de Müslüman coğrafyasında huzurun hâkim olması değişmeyen gündemimiz. Bu sebeple her şeyden önce yaptığım paylaşımı, art niyetle ve özellikle Filistin meselesi üzerinden konuşanlar, bizim geçmişten beri nerede durduğumuza baksınlar.
Benim Nobel Barış Ödülü’yle ilgili paylaşımım, bir kişiyi değil bir ilkeyi, demokrasiyi, özgürlüğü ve halk iradesini selamlayan bir dayanışma mesajıdır. Norveç Nobel Komitesi, “diktatörlüklerin gölgesinde bile demokrasiye inananlara” ithaf etti bu ödülü. Ben de bu açıklamaya, bu evrensel demokrasi çağrısına yanıt verdim.
Ne yazık ki bu tebrik yapılırken ne kendisinin Filistin ile alakalı fikirlerinden ne de ödülü ABD Başkanı’na ithaf etmesinden haberdardım. Gördüğümde büyük bir hayal kırıklığına da uğradım. Niyetim çok açık olmakla birlikte bu konuda incittiğim, üzdüğüm bir kardeşimiz bile varsa, bundan büyük bir üzüntü duyduğumu bu vesileyle ifade etmek isterim. Ancak bu durumu fırsat bilip bizi dış müdahalelerden medet ummakla suçlama cüreti gösterenlere de iki çift lafım var:
Bizim demokrasi ve adalet mücadelemizin dayandığı yegâne irade mercii ve beklentimizin olacağı makam aziz Türk milletidir. Milletten başka bir adresimiz olmaz, olamaz!
Dış müdahaleler yalnızca topla tüfekle ya da ultimatomlarla yapılmaz. Bir ülkenin bağımsız karar alamadığı her durum da dış müdahaledir. Bugün, okyanus ötesinden meşruiyet bekleyenlerin akıl almaz tavizler verdiği, daha pahalı doğalgaz anlaşmalarına imza attığı ve ülkemizin nadir elementlerini ham halde yok pahasına başka ülkelere pazarlamayı planladığı bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bir telefonla tutukluyu serbest bırakan, bir telefonla kendi ülkesinde katledilen gazetecinin dosyasını muhtemel faile teslim eden, dün söylediklerini bugün yutanların en azından biraz haya edip susmasını beklemek hakkımızdır.
Bizim dış müdahalelerden medet umduğumuzu iddia edenler, önce kendilerinin yurt dışından “meşruiyet” arayışlarını ve başka ülkelere kapı arkasından verdikleri tavizleri açıklasınlar."
MECLİS AÇILIŞINDAKİ FOTOĞRAF TEPKİLERİNİ DEĞERLENDİRDİ
Sabuncu'nun "Türkiye 15 gündür 1 Ekim’de, Meclis açılışında verilen fotoğrafı konuşuyor. Özellikle DEM Parti'li yönetici ve vekiller üzerinden yürüyen bir tartışma var. Tartışmanın ana noktalarından biri sizin de içinde bulunduğunuz durumu ilgilendiriyor. ‘Ana muhalefete yapılanlar konusunda yasak savıcı konuşup iktidarla samimi poz verme’ eleştirisi de iktidarla Kürt siyasetinin en büyük partisinin anlaştığı da tartışmalar arasında. O tartışmalardan sonra CHP ile DEM Parti arasında sosyal medyada başlayan kimi aktif siyasetçilerin de katıldığı bir gerginliğin tırmandığı da görülüyor. Siz bu fotoğrafı, sonradan gelişen durumu nasıl okudunuz?" sorusunu yanıtlayan İmamoğlu, "Türkiye öyle bir siyasi şiddete ve kamplaşmaya sahne oluyor ki TBMM çatısı altında ülkenin Cumhurbaşkanı ve muhalif parti liderlerinin bir poz vermesi bile artık çok garip karşılanıyor. Bu fotoğrafın olması değil, bugüne kadar bu buluşmaların olmaması büyük talihsizliktir. Biz veya diğer muhalefet partileri değil bunun sorumlusu. Yıllardır ülkeyi geren, muhaliflere hakaret ve tehditlerle saldıran kişi bizi bu hale getirdi. Bu fotoğrafın 15-20 gündür tartışılıyor olması, bizlere demokrasimizin kalitesine dair çok şey gösteriyor. Türkiye’yi demokrasi değil, demokrasi karşıtları yönetiyor" ifadelerini kullandı.
İmamoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
"DEM Parti, 19 Mart’ta başlayan demokrasiyi rafa kaldırma sürecinin başından beri bizlere yapılan hukuksuzluğu dile getiriyor. İktidarla yoğun bir müzakere süreci içinde oldukları bir dönemde bu tavırları oldukça değerlidir. Biz de yıllardır başta Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ’ın tutukluluğu olmak üzere, onlara yapılan hukuksuzluklara karşı duruyoruz ve bu sebeple her seçim döneminde iktidar tarafından “terör destekçiliğiyle” suçlanıyoruz. Biz yeni değil, yıllardır Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ’ın özgür kalması gerektiğini ifade ediyoruz. Yanlış anlaşılmasın, biz hukuksuzluk kime yapıldı, diye bakmayız. Bizim savunduğumuz, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığı, millet iradesi ve hukukun üstünlüğüdür. Savunmaya da devam edeceğiz. Haksızlıklara karşı durmak yalnız CHP’nin değil, ülkemizdeki bütün demokratların görevidir."
"DEMİRTAŞ, PAZARLIK İÇİN İÇERİDE TUTULUYOR"
"Selahattin Demirtaş’ın ve Figen Yüksekdağ’ın AİHM’e bir daha itiraz edilerek tahliye edilmemesine ne diyorsunuz?" sorusuna İmamoğlu'nun yanıtı ise şöyle:
"Sayın Demirtaş ve Sayın Yüksekdağ dün de içeride olmamalıydı, bugün de. Her ikisi de siyasi faaliyetlerinden, yaptıkları konuşmalardan dolayı cezaevine konuldu. 2013’te başlayan çözüm süreci bitmeseydi cezaevine de konulmayacaklardı, hepimiz biliyoruz. 2013-2015 arasında suç sayılmayan fiiller 2015’ten sonra yasa, kanun değişmediği halde iktidar ve yargı tarafından suç sayılmaya başladığı için içeri atıldı Sayın Demirtaş ve Yüksekdağ. Devir değişince, daha önce suç sayılmayan fiiller suç sayılır oldu.
Hadi olan oldu, deyip bugüne bakalım, diyelim. Biz bugün neyi konuşuyoruz? Meclis’te kurulan komisyon neyi konuşuyor? Örgütle görüşmeyi başlatanlar neyi konuşuyor? Silahlı terör örgütü mensuplarının, örgüt kurucularının ceza almamasını...
Madem böyle bir süreç başlayacak, daha ne demeye sayın Demirtaş’la sayın Yüksekdağ içeride tutulur ki? Herhalde kimse PKK mensuplarını serbest bırakıp siyasetçileri içeride tutmayı düşünmüyordur.
Bu olmayacağına göre niye bırakmıyorlar Sayın Demirtaş’la sayın Yüksekdağ’ı? Hem de AİHM kararlarına rağmen. Niye bırakmadıklarını söyleyeyim. İktidar hem onları hem de içerideki diğer siyasileri koz olarak kullanmak istiyor. İktidar istiyor ki, yarın yürütülecek müzakerelerde elinde daha fazla koz olsun. Örgütle, DEM Parti’yle yürüteceği pazarlıklarda kullanmak için içeride tutuyorlar Demirtaş’la Yüksekdağ’ı. Çünkü samimi değiller, çünkü tutarlı değiller, daha da kötüsü ciddi değiller...
İnsanların günlerini, gecelerini, yakınlarıyla geçirecekleri saatleri, sağlıklarını kendi siyasi hesapları için çalıyorlar. Bir gün bile cezaevinde olmaması, haklarında soruşturma bile açılmaması gereken binlerce insan var cezaevinde. Hepsi bu iktidarın siyasi hesapları yüzünden. Siyasi hesapları için her şeyi yapabilen, istediğini cezaevine atıp, istediğinin suçunu görmezden gelebilen bir iktidar var bugün ülkemizde."
Nobel Barış ödülünü Trump’a değil, Venezuela’daki destekçisine verdilerDünya
Ekrem İmamoğlu'ndan tebrik mesajı!Gündem