Türkiye'de kimsenin konuşmadığı adam: Macron'un fikir babası Jacques Attali

Türkiye'de kimsenin konuşmadığı adam: Macron'un fikir babası Jacques Attali
Siyaset Bilimci Sinan Baykent, Fransa, Yunanistan ve Türkiye arasında yaşanan Akdeniz krizi ile ilgili “Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası virgülüne kadar doğrudur, haklıdır ve meşrudur” dedi. Baykent ayrıca Fransız basınında “Cumhurbaşkanların kulağına fısıldayan adam” olarak tanımlanan Jacques Attali’yi Yeniçağ için yorumladı.

Fransız basınında “Cumhurbaşkanların kulağına fısıldayan adam” olarak tanımlanan Jacques Attali’yi yorumlayan Siyaset Bilimci Sinan Baykent, “ Hollande ile Hollande’ın eski eşi Royal’ı Attali Mitterand’lı yıllarda bizzat yetiştirmiştir. Sarkozy 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçilinde Attali’yi ekonomik kalkınma odaklı bir komisyonun başına getirdi, Attali’nin ilk işi ise Macron’u söz konusu komisyonun raportörlüğüne getirmek oldu” dedi.

Berkay BİGEÇ/YENİÇAĞ

-Yazdığınız makalede Jacques Attali’nin Fransız siyasetindeki rolünü işlediniz. Kimdir Attali?

“HOLLANDE İLE MACRON’U TANIŞTIRAN DA ATTALİ’DİR”

Jacques Attali Fransız siyasetinin son çeyrek asrına damgasına vuran bir şahsiyet. Mitterrand’dan Sarkozy’ye ve Hollande’dan Macron’a değin geçtiğimiz 25 yılda Fransa’nın kaderine hükmetmiş liderlerin değişmez başdanışmanı, akıl hocasıdır. Öyle ki, Fransa basını Attali için “Cumhurbaşkanların kulağına fısıldayan adam” yakıştırması yapıyor.

Hollande ile Hollande’ın eski eşi Royal’ı Attali Mitterand’lı yıllarda bizzat yetiştirmiştir. Sarkozy’nin de aynı yıllarda Attali’nin sekreterine bir not bırakmak suretiyle kendisinin “ileride Cumhurbaşkanlığı yapmak isteyen genç bir avukat” olduğunu söylediği ve tanışma talebinde bulunduğu, Attali’nin de söz konusu talebi kabul ettiği bugün biliniyor.

Sarkozy 2007 yılında Cumhurbaşkanı seçilinde Attali’yi ekonomik kalkınma odaklı bir komisyonun başına getiriyor. Attali’nin ilk işi ise Macron’u söz konusu komisyonun raportörlüğüne getirmek oluyor. Bu anlattıklarımın tamamı açık kaynaklı bilgilerdir yani ortada bir konspirasyon veya bir komployu deşifre etme niyeti falan yok.

antw2xhpc4cbn24hmjz5qktj2y.jpg

(Jacques Attali)

Hollande ile Macron’u tanıştıran da Attali’dir, bu da gizlenmiyor. Hollande’ın Macron’u bakan yapması bu anlamda tesadüfî değildir. Tıpkı Attali’nin 2014 yılında katıldığı bir televizyon programında “Macron’da Cumhurbaşkanı kumaşı var” demesinin tesadüf olmaması gibi.

-Attali Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u nasıl etkiliyor? Macron, bu koltuğa Attali sayesinde mi oturdu?

“MACRON’UN BİRİNCİ BAŞBAKANI EDOUARD PHİLİPPE’İ MACRON’A ÖNEREN İSİM YİNE ATTALİ’YDİ”

“Macron bu koltuğa Attali sayesinde oturdu” demek çok fazla somut dayanağa muhtaç bir iddia olur. Ancak bunda Attali’nin rolü olmuş mudur? Kesinlikle.

Nasıl etkilediğine dair soruyu işte şöyle cevaplayayım: Macron’un birinci başbakanı Edouard Philippe’i Macron’a öneren isim yine Attali’ydi. Bu bile ikili arasındaki “itimat” endeksini teşhir etmeye kâfidir. Dolayısıyla güçlü bir nüfuzun varlığını inkâr etmek olanaksızdır.

emmanuel-macron-et-nicolas-sarkozy-aux-glieres-sans-francois-hollande-qui-n-a-pas-ete-invite.jpg

Keza geçtiğimiz temmuz ayında icra edilen hükûmet değişikliğinde Mitterrand döneminde kurulan ancak 1992-1993 yılları arasında müstakil yapısını kaybeden Deniz Bakanlığı’nın 2020 yılında tekrar canlandırılıp ihya edilmesinin ardındaki aklın Attali’de vücuda gelmesi yadsınamaz bir gerçekliktir.

Attali 2017 yılında yayımladığı “Denizin Tarihi” adlı kitabında zaten 21’inci yüzyılda Fransa’nın deniz gücü olmaya yönelik girişimlerini artırmakla mükellef olduğunu yazmıştı. Hâl böyle olunca ne Deniz Bakanlığı fikrinin yeniden pratiğe dökülmesi meselesi ne de Doğu Akdeniz’deki aktif Fransız angajmanı şaşırtıcı geliyor.

Peki, Attali nasıl bir Akdeniz hayal ediyor?

Attali, Akdeniz’i Fransa’nın denizlerdeki hâkimiyetinin tesisi için “birinci adım” addediyor.

Geçtiğimiz günlerde Macron sosyal medya hesabından “Pax Mediterranea” şeklinde bir paylaşım yaptı hatırlarsanız. Bu cümle Latincede “Akdeniz Barışı” demek. Ancak baktığınızda, tarihte bu tip geniş ölçekli, bölgesel yahut “küresel” barışlar daima bir imparatorluğun mevcudiyetine referans yapmıştır.

Fransa’nın böylesi bir gücü yok, hiç olmadı ve muhtemelen asla da olmayacak. Başka bir deyişle Fransa bir “imperium” değil ki bölgede kendi “pax” modelini nakşetsin?

Attali böylesi bir şablon yerleşmezse, Akdeniz’in bir “deniz terörü sahası” olabileceğini vurguluyor. 2017 tarihli kitabında aynen bunu söylüyor. Düpedüz bir tehdittir bu tabii. Akdeniz’de bir “serbest pazar” istiyor. Ancak bu vesileyle “barışın” filizlenebileceğine değiniyor.

Attali’yi yorumlamak ziyadesiyle kolaydır aslında: Fransa’nın karasal sömürgeciliğinin denizlere yayılması gayesidir bu. Gerçekten de Fransa Akdeniz’in “tek hâkimi” statüsüne erişirse Afrika’ya kuzey şeridinden başlayarak tümüyle egemen olabilecek kapasiteye erişmiş olur. Bütün bir kıtanın ticaret güzergâhlarını ele geçirmiş olur.

Libya özelinde başlayan Fransa-Türkiye sürtüşmelerinin bugün Doğu Akdeniz’de doruğa çıkmasının kaynağı da burasıdır nitekim.

-Attali’nin Fransa siyasetinde etkin bir isim olduğunu görüyoruz ancak kendisinin “koltuk sevdası” olmadığı ve arka planda olmayı sevdiği gibi bir algı oluştu bende. Bu doğru mudur?

“TÜRKİYE OLARAK HIRSI KOLTUKTA DEĞİL FİKİRDE OLAN DÜŞÜNCE İNSANLARINA İHTİYACIMIZ VAR.”

Doğrudur. Bizdeki idrâki biraz daha zor oluyor ancak koltuklardan daha önemli mevkiler var. Her bağlama Türkiye gözlüğüyle bakmamak lazım. Dahası, bu vesileyle belki kendi bağlamımıza ilişkin bir özeleştiri de dokuyabiliriz.

Bir ulusun düşünce hayatını zinde tutmaya gayret etmek, onu zenginleştirmek ve yükseltmek çok mühimdir. İlaveten ve belki de en önemlisi, düşünce faaliyetini ulusun hizmetine sunmak, uzun vadeye yaymak fevkalade belirleyicidir. Ulusların 20-25 yıllık dış politika projeksiyonları ve tasavvurları böyle teşkil ediliyor.

Türkiye olarak hırsı koltukta değil fikirde olan düşünce insanlarına ihtiyacımız var. Bahsini ettiğim fikirler herhangi bir kökenden gelenler değil elbette, vatana ve vatanın geleceğine adanmış fikirler. Öte yandan düşünceyi okuyan ve önemseyen siyasetçilere, yöneticilere nispetle de var bu ihtiyaç.

Umarım bir gün olur…

-Fransa’nın Akdeniz politikaları Türkiye’nin menfaatlerine çok zıt seyrediyor. Tabii ki her ülke kendi menfaatleri doğrultusunda ilerler ama Fransa ne kadar ileriye gidebilir? Türkiye ile bir sıcak çatışmayı göze alır mı?

“FRANSA’NIN ATTIĞI ADIMLAR KENDİ MENFAATLERİYLE UYUMLU ADIMLAR DEĞİL”

Doğrusu ben Fransa’nın hâlihazırda kendi menfaatleriyle uyumlu adımlar attığını düşünmüyorum. Demin o yüzden dedim, “herhangi bir kökenden gelen fikirler değil” diye. Çünkü Attali’nin mühendisliğini üstlendiği Akdeniz politikasında büyük fay hatları mevcut.

Birincisi Fransa Avrupa Birliği’nin (AB) liderliğine göz kırpabilecek bir pozisyonda değil. Berlin faktörü unutulmamalıdır. Dahası Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri Fransa’nın manevralarına mesafeli duruyor ve böylesi bir “manevî inisiyatifi” kati suretle onaylamaz. Latin ülkelerde dahi tam bir birlik anlayışı yokken, Avrupa’nın geri kalanının kayıtsız-şartsız desteğini ummak en hafif tabirle hayalperestlik olur.

İkincisi, Fransa Avrupa’daki kolektif hayal gücüne Türk imgelerine hücum ederek hitap etme derdinde. Nihaî hedef, bilindiği üzere, birleşik bir “Avrupa Ordusu”. Almanya şimdilik ses çıkarmıyor zira Avrupa Ordusu tahayyülü işine geliyor.

Almanya böylelikle 1945 yılı sonrasında kendisine dayatılan ağır askerî kısıtlamaları geri püskürteceğine inanıyor. Ancak iş Türkiye’yle açıktan bir çatışmaya evirilirse, Almanya buna kayıtsız kalamaz ve Fransa’ya haddini çok sert bir şekilde bildirir. Macron şu anda ince bir ip üzerinde akrobasi yapıyor aslında.

macron-merkel-arasinda-turkiye-duel-g5hy-cover-jpg.webp

Üçüncüsü ise Yunanistan’ın bu baskıyı kaldırmaya ne kadarlığına devam edebileceğiyle ilgili beliren soru işaretleridir. Şimdiden çatlak sesler çıkmaya başladı. Geçtiğimiz yüzyılın başlarında da Yunanistan Fransa’ya (ve o zamanlar İngiltere’ye) güvenmişti, bedelini çok ağır ödedi.

Şahsen Yunan siyasetçi sınıfında Fransa’ya mutlak anlamda güvenilmeyeceğinin farkında olan çok sayıda insan olduğu kanısındayım. Hâl böyle olunca, baskı dayanılamayacak bir boyuta ulaştığında Yunanistan’ın bile Fransa’dan müdahil olmamasını istemesi son derece muhtemeldir.

-Fransız halkının bu konuya tepkisi ne yönde? Halen bazı ekonomik problemler çözülmedi. Bu arada Sarı Yelekliler protestoları da tekrar başladı…

“FRANSA’DA SIRADAN İNSANLARIN UMURU DEĞİL DOĞU AKDENİZ”

Fransa’da sıradan insanların umuru değil Doğu Akdeniz. Hem de hiç.

Macron’un salgında gösterdiği ve göstermeyi sürdürdüğü performans ciddi anlamda tenkit ediliyor. Sizin de dediğin üzere ekonomideki durağanlık ve hatta gerileme hâli de çözülmüş değil, bilâkis. Sarı Yelekliler’le ilgili yine Attali’den bir alıntı yapmış olayım müsaadenizle. 2016 yılının Nisan ayında katıldığı bir televizyon programında Attali o esnada basılan bir kitabını işaret ederek, “eğer bu kitapta zikrettiğim ekonomik reformlar yapılmazsa, Fransa’da 2022 yılına kadar bir devrim olur, sözümü iyi dinleyin!” demişti.

Attali’nin prensi Macron bazı reformlara teşebbüs etti etmesine ancak kazanılan somut bir başarı henüz yok. Sarı Yelekliler vaktiyle hakikaten bir “devrim kıvılcımı” çakmıştı. Ülkenin ezilen, sosyal adaletçi ve egemenlikçi kuvvetlerinin oluşturduğu bir kendiliğinden hareketti Sarı Yelekliler. Şayet sonuna kadar gidebilselerdi gerçekten de 21’inci yüzyılda bir 1789 etkisi görebilirdik. Ancak Sarı Yelekliler parlamentarizm dişlileri tarafından öğütülmeyi tercih etti.

Uzun bir aradan sonra tekrar bir kıpırdanma yaşandığı doğru. Eylemler eskisi kadar kitleselleşecek mi, kitleselleşirse bu defa konvansiyonel eşikler aşılır mı göreceğiz.

-Macron’un NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti dediğini biliyoruz, bu siyaset de Attali’nin siyaseti mi?

“ATTALİ 2019’DA MACRON’DAN ÖNCE DEDİ BU CÜMLEYİ”

Elbette öyle.

Bakınız, Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözünü ilk kez söylediği tarih 2019 yılının Kasım ayının başıdır. Attali ise aynı yılın Ekim ayının ortalarında “Türk ordusunun Suriye’deki harekâtı NATO’nun ölüm ilânıdır” demiştir.

Arada yaklaşık 2-3 hafta kadar bir zaman var ve Attali burada da öncü işlevi görmüş. Dolayısıyla tartışmaya mahal yoktur.

 Sizin gözünüzden Türkiye Akdeniz’de hangi adımları acilen atmalı ve geniş çaplı Akdeniz politikamız nasıl olmalı?

“TÜRKİYE’NİN DOĞU AKDENİZ POLİTİKASI DOĞRUDUR, HAKLIDIR VE MEŞRUDUR”

Türkiye’nin Doğu Akdeniz politikası virgülüne kadar doğrudur, haklıdır ve meşrudur.  Geri adım atmamalı, Yunanistan üzerindeki baskımızı artırmalı ve sondaj faaliyetlerimize de devam etmeliyiz.

AB bünyesinde Orta ve Doğu Avrupa ülkeleriyle diplomatik temaslarımızı sıklaştırmamız, “latin” ittifakında ayrılık örgütlememiz (bilhassa İtalya üzerinden) ve ulusal gururuna seslenmek suretiyle Mısır’la anlaşmanın yollarını aramalıyız.

Gerçekten de Mısır’ın Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) gölgesinde anılmaktan ve BAE’nin bir “uydu devleti” mertebesine indirgenmekten mütevellit rahatsızlık duyduğuna kâniyim.

Suriye’nin bugün kendine has bir iradesi yok ancak Mısır, bütün mevcut ve güncel olumsuzluklarına rağmen, kadim bir devlettir ve gerektiğinde ulus-odaklı rasyonel refleksler gösterebilir.

Kısacası Yunanistan üzerinde bunaltıcı askerî baskı, Orta-Doğu-Latin Avrupa özelinde Fransa karşıtı diplomasi ve Mısır’la anlaşma düzlemindeki bir üçlü strateji Doğu Akdeniz’deki menfaatlerimizi en azından kısa-orta vadede kristalize edecektir.