İnanın nereden başlayacağımı bilmiyorum. Aslında dokunsanız ağlayacak bir halde iken zor da olsa gücümü toplayıp, kalemime sarıldım Türk için...

Geçtiğimiz hafta İstanbul Barosu'nun terör iltisakı nedeniyle görevden alınan eski başkanı İbrahim Kaboğlu, Fransa'da katıldığı bir seminerde yaptığı konuşmada aynı cümle içinde Fransız Barosu ifadesini kullanırken ardından Türkiyeli avukatlar ifadesini de kullanarak cümlesini tamamladı.

Fransa'ya gelince Fransız Türkiye'ye gelince Türkiyeli... Bu duruma tepki amaçlı olarak avukatlık cübbemi giydiğim bir fotoğrafımı X (Twitter) hesabımdan "TÜRKİYELİ DEĞİLİZ TÜRK AVUKATLARIZ." şeklinde paylaştım. İnanamadığım bir tablo ile karşılaştım. Yaklaşık 83 milyon görüntüleme alan bu tweetim milyonlarca insanın paylaşımı ile 120 milyonu buldu görüntüleme sayısı. Ve 7'sinden 70'ine, çiftçisinden öğretmenine, doktorundan avukatına, polisinden emeklisine herkes alıntılama yaparak "TÜRKİYELİ DEĞİL TÜRK ÖĞRETMENLERİZ, TÜRKİYELİ DEĞİL TÜRK ÇİFTÇİLERİZ, TÜRKİYELİ DEĞİL TÜRK CERRAHLARIZ..." vs. şeklinde alıntılamalar yaptı.

Tamamen doğaçlama attığım bu tweet Türk milletinin, milli değerlerine ve hassasiyetlerine karşı vicdanını temsil eden bir sosyal deney oldu aslında. Buradan bütün devlet yetkililerimize sesleniyorum , yeni Anayasa çalışmasında bu paylaşımımı bir sosyal deney olarak kullanıp, zihninizde oluşacak kanaatlerle yola çıkın derim.

*

Neden hep aynı konuları gündemde tutuyorsunuz diyeceksiniz. Türkiye'nin gündemi artık yeni Anayasa olduğu için bazı konularda ısrarcı bir dil kullanmak zorunda olduğumu hissediyorum. Hele ki şu meşhur Terörsüz Türkiye süreci gündem iken, silahlar da yakıldı ya şimdi silahsızlanmanın yasasına sıra geleceği için... Neyse !

Nereden nasıl toparlayacağımı bilemiyorum affınıza sığınırım zihnim çok dağınık 11 Temmuz 2025'te yaşanılan PKK'nın silahları bırakma töreni yani 2. Habur rezaletindeki PKK terör örgütünün üst düzey teröristlerinin açıklamalarına baktığımızda, demokratik entegrasyon adı altında yeniden bir kimlik tanımlamasının istendiğini görmemek imkansız. İşin garip yanı da şu ki, PKK/KCK terör örgütü yaptığı her açıklamanın sonunu bebek katili Öcalan'ın özgürlüğüne, kimlik tanımlamasına ve bağımsız siyaset yapmasına bağlarken, bir kesimin ısrarla bunu görmemesi... Geçtiğimiz günlerde yayınlanan terörist Öcalan'ın video kayıtlı bildirisinde “Varlık inkârına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir." açıklamasını da yine aynı kesim tarafından görmezden gelindi. Peki neden? Neden derseniz bana kalırsa; Türklüğün tanımının Anayasa'dan kaldırılması için dört koldan düğmeye basıldı.

*

Aslında tarihten faydalanarak Türklük tanımı net bir şekilde anlatılabilirse bu tartışmalara son verilebilir. Mesela Yusuf Akçura'nın "Üç Tarz-ı Siyaset" eserinde Türklük tanımı şu şekilde yapılmıştır: "Osmanlılık; tek toprak, çok millet. Türkçülük; tek toprak, tek millet.Osmanlılık; meclis sultanını temsil ederken, Türkçülük meclis ulusunun iradesini temsil etmektedir." Bu ifade edilen tanımlamalarla Türkçülüğe etnik milliyetçilik demek doğru olmaz. Tıpkı günümüzde de olduğu gibi. Etnik kökenlere göre kimlik tanımlaması yapmak, ulus devletlerin felsefesine aykırıdır. Türk, anayasal bir kimliktir. Bu sebeple 1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde Türklük bir etnik kimlik olarak tanımlanmamıştır.

*

Türkiyeliyim ifadesi bile Türk'e ait toprağından olan demek iken, ısrarla Türk'ü Anayasa'dan silmeye çalışanların amaçları nedir peki? Bu soruyu yüz kere de olsa sormaya devam edeceğim. Gönül ister ki bu soruyu sormayacağımız günler yaşayalım ama işte... Türkiyeli değil Türk avukatım. Türkiyeli değil Türk köşe yazarıyım. Ne mutlu Türk'üm diyene.