Unutmak mümkün değil!

Kırım ve Ukrayna’da Rusya ile ABD kapışıyor. ABD savaş gemileri Rusya’ya gözdağı vermek için Montrö Anlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak Karadeniz’e çıkıyor amma Montrö’de belirlenen süreyi aşarak Anlaşmayı delik deşik ediyor. Rusya haklı olarak  “Bize uyguladığın gibi Montrö’yü ABD gemileri için de uygula” ikazında bulununca, Dışişleri Bakanı açıklama yapıyor:
“-Biz Montrö’yü titizlikle uyguluyoruz. ABD savaş gemisi Möntrü’yü delmedi. Savaş gemisi bozuldu, römorkorlerle çekmek zorunda kalınca süre uzadı.” 
Koskoca Türkiye’nin ABD’nin hatırı veya korkusundan sığındığı bu tutarsız mazereti tarihin unutması mümkün mü? 
ABD’nin en çok güvendiği savaş gücünün en önemli parçası, en büyük düşmanı Rusya ile gerektiğinde çatışmak için Karadeniz’e geçiyor ve orada bozuluyor, bir kağnı gibi deniz öküzü diyebileceğimiz römorkorlerle çekiliyor...  Kargaların bile güleceği bu savunmayı Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu yapıyor...

***

Türkiye, Suriye ile ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptıktan, eski düşmanlıkları yerden yere vurup, “Biz dost olduk, dostluk mu daha iyi, düşmanlık mı?” diye övündükten bir iki gün sonra ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi devreye sokuluyor ve Davutoğlu-Erdoğan yönetimindeki Türkiye bir gecede dost Suriye’nin en şedit düşmanı haline geliveriyor. 
“Bir hafta içinde Şam’da Cuma namazı kılacağız”  gibi 
“Fatih” ane laflar edilmeye başlanıyor. Ve işte bu günlerde Davutoğlu’na, “Esat gitmezse ne yaparsınız?”  sorusu yöneltilince “Stratejik Derinlikli”  Dışişleri Bakanımız Davutoğlu, “Böyle bir ihtimal asla yok, yok da... Esed gitmez ise, onun elini sıkmaktansa, istifa etmeyi tercih ederim”  cevabını veriyor.
Malumu üzere Suriye’deki iç savaş 4’üncü yılına girdi ve Esad, “Terörizmi bitirmek üzereyiz, kesin zafer çok yakın” açıklamasında bulundu.
Davutoğlu’nın öngörüsü çıkmadı, Esad’ın öngörüsü kesinleştiğinde Davutoğlu bakalım sözünde duracak mı?

***

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Türk milletinin başına ördüğü dış politika çorabı yüzünden 900 km’lik Türkiye-Suriye sınırı teröristleri yolgeçen hanına döndü ve bu bölgede PKK’nın küçük bir devletçiği oluştu.
Türkiye’ye bir milyona yakın Suriyeli geldi, beslenme, barınma, sağlık ve giyim kuşam gibi fatura Türk milletinin sırtına bindi. 
Bu yetmediği gibi Türkiye bir terörist cenneti haline geldi. Hatay’da yüze yakın insanımız katledildi ve yaralandı. Osmaniye-Adana yolunda teröristler polis ve jandarmamızı şehit etti, sivillerimizi katletti. 
Türkiye uluslar arası camia tarafından terörizmi destekleyen ülke konumuna düştü hatta teröristlere kimyasal silah temin etmekle suçlandı, kuvvetli deliller ortaya kondu’85
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi düne kadar halkı mutlu, temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan sosyal bir devlet olan Suriye’yi kan çanağına, Türkiye’yi terör ve masraf batağına soktu.
Libya’dan bile ibret almadılar. Yine bu ikilinin desteği ile Kaddafi’sizleştirilen Libya bugün petrollerini Avrupalıların sömürdüğü, istikrarsızlığın tavan yaptığı, kimsenin can güvenliğinin olmadığı bir ülke haline geldi. Dün kardeş ve dost dedikleri Suriye’ye BOP’u devreye sokanların hatırı için savaş ilan eden Davutoğlu-Erdoğan ikilisi Libya’dan bile örnek alamadılar.
Güneyimizde Suriye, Kuzeyimizde Rusya ile kapıştık. Doğumuzda PKK, Batımızda Ege’deki adalara Yunan Bayrağı çeken ve kendisine ses çıkartılamayan AB üyesi bir Yunanistan var... Rum kesimi Türk kesimi ve Türkiye’nin hakkı olan Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz yataklarına İsrail’le birlikte el koydu.
Bütün bunlar ve dahası ABD’ye kayıtsız şartsız teslimiyetin neticesi. Bu işten tek kârlı çıkan ise sadece İsrail..
“Ey dünya lideri”  ve “Ey Stratejik Derinlik”  mucidi, tarih size ne diyecek ve bu hesabı Allah’a nasıl vereceksiniz, hiç merak etmiyor musunuz?
Allah’ın işine bakın ki, her gittiği yere binlerce polis götüren ve cemırlarla korunan Başbakan, “Hayatından endişe ediyormuş..” Dostları bunlar olunca insan elbette hayatından endişe eder! Çok acı bir durum. Korkunun gerçek sebebinin kavranılamaması çok daha acınacak bir durum...
Evet...
Çektikleri ve millete çektirdikleri bu acı günleri unutmak asla mümkün değil...Kırım ve Ukrayna’da Rusya ile ABD kapışıyor. ABD savaş gemileri Rusya’ya gözdağı vermek için Montrö Anlaşması’ndan doğan haklarını kullanarak Karadeniz’e çıkıyor amma Montrö’de belirlenen süreyi aşarak Anlaşmayı delik deşik ediyor. Rusya haklı olarak  “Bize uyguladığın gibi Montrö’yü ABD gemileri için de uygula” ikazında bulununca, Dışişleri Bakanı açıklama yapıyor:
“-Biz Montrö’yü titizlikle uyguluyoruz. ABD savaş gemisi Möntrü’yü delmedi. Savaş gemisi bozuldu, römorkorlerle çekmek zorunda kalınca süre uzadı.” 
Koskoca Türkiye’nin ABD’nin hatırı veya korkusundan sığındığı bu tutarsız mazereti tarihin unutması mümkün mü? 
ABD’nin en çok güvendiği savaş gücünün en önemli parçası, en büyük düşmanı Rusya ile gerektiğinde çatışmak için Karadeniz’e geçiyor ve orada bozuluyor, bir kağnı gibi deniz öküzü diyebileceğimiz römorkorlerle çekiliyor...  Kargaların bile güleceği bu savunmayı Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu yapıyor...

***

Türkiye, Suriye ile ortak Bakanlar Kurulu toplantıları yaptıktan, eski düşmanlıkları yerden yere vurup, “Biz dost olduk, dostluk mu daha iyi, düşmanlık mı?” diye övündükten bir iki gün sonra ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi devreye sokuluyor ve Davutoğlu-Erdoğan yönetimindeki Türkiye bir gecede dost Suriye’nin en şedit düşmanı haline geliveriyor. 
“Bir hafta içinde Şam’da Cuma namazı kılacağız”  gibi 
“Fatih” ane laflar edilmeye başlanıyor. Ve işte bu günlerde Davutoğlu’na, “Esat gitmezse ne yaparsınız?”  sorusu yöneltilince “Stratejik Derinlikli”  Dışişleri Bakanımız Davutoğlu, “Böyle bir ihtimal asla yok, yok da... Esed gitmez ise, onun elini sıkmaktansa, istifa etmeyi tercih ederim”  cevabını veriyor.
Malumu üzere Suriye’deki iç savaş 4’üncü yılına girdi ve Esad, “Terörizmi bitirmek üzereyiz, kesin zafer çok yakın” açıklamasında bulundu.
Davutoğlu’nın öngörüsü çıkmadı, Esad’ın öngörüsü kesinleştiğinde Davutoğlu bakalım sözünde duracak mı?

***

Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin Türk milletinin başına ördüğü dış politika çorabı yüzünden 900 km’lik Türkiye-Suriye sınırı teröristleri yolgeçen hanına döndü ve bu bölgede PKK’nın küçük bir devletçiği oluştu.
Türkiye’ye bir milyona yakın Suriyeli geldi, beslenme, barınma, sağlık ve giyim kuşam gibi fatura Türk milletinin sırtına bindi. 
Bu yetmediği gibi Türkiye bir terörist cenneti haline geldi. Hatay’da yüze yakın insanımız katledildi ve yaralandı. Osmaniye-Adana yolunda teröristler polis ve jandarmamızı şehit etti, sivillerimizi katletti. 
Türkiye uluslar arası camia tarafından terörizmi destekleyen ülke konumuna düştü hatta teröristlere kimyasal silah temin etmekle suçlandı, kuvvetli deliller ortaya kondu’85
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi düne kadar halkı mutlu, temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanan sosyal bir devlet olan Suriye’yi kan çanağına, Türkiye’yi terör ve masraf batağına soktu.
Libya’dan bile ibret almadılar. Yine bu ikilinin desteği ile Kaddafi’sizleştirilen Libya bugün petrollerini Avrupalıların sömürdüğü, istikrarsızlığın tavan yaptığı, kimsenin can güvenliğinin olmadığı bir ülke haline geldi. Dün kardeş ve dost dedikleri Suriye’ye BOP’u devreye sokanların hatırı için savaş ilan eden Davutoğlu-Erdoğan ikilisi Libya’dan bile örnek alamadılar.
Güneyimizde Suriye, Kuzeyimizde Rusya ile kapıştık. Doğumuzda PKK, Batımızda Ege’deki adalara Yunan Bayrağı çeken ve kendisine ses çıkartılamayan AB üyesi bir Yunanistan var... Rum kesimi Türk kesimi ve Türkiye’nin hakkı olan Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz yataklarına İsrail’le birlikte el koydu.
Bütün bunlar ve dahası ABD’ye kayıtsız şartsız teslimiyetin neticesi. Bu işten tek kârlı çıkan ise sadece İsrail..
“Ey dünya lideri”  ve “Ey Stratejik Derinlik”  mucidi, tarih size ne diyecek ve bu hesabı Allah’a nasıl vereceksiniz, hiç merak etmiyor musunuz?
Allah’ın işine bakın ki, her gittiği yere binlerce polis götüren ve cemırlarla korunan Başbakan, “Hayatından endişe ediyormuş..” Dostları bunlar olunca insan elbette hayatından endişe eder! Çok acı bir durum. Korkunun gerçek sebebinin kavranılamaması çok daha acınacak bir durum...
Evet...
Çektikleri ve millete çektirdikleri bu acı günleri unutmak asla mümkün değil...

Yazarın Diğer Yazıları