Türkiye’nin iç ve dış politikaları çöktü

Türkiye’nin altındaki temel kaymaya, üzerine bina edilen temeller, teker teker çökmeye devam ediyor. Hatırlarsanız, her ne kadar liderlerimiz, demokrasi ve özgürlük palavraları sıksa da, artık ülkemizin Afrika’daki bir ilk çağ kabilesine döndüğünü yazmıştım. Sonuçta, geçen haftaki gelişmelerin hiç biri, bir uygar ülkede meydana gelmez. Dünyanın en özgür ülkesi sayılan ABD bile bayrağına, insanlarına sahip çıkar vatandaşlarının kılına dokunanları, bir yerlerde kıstırıp, cezalandırır. Bu, aslında her uygar ve gerçek demokrat ülkede meydana gelen, olağan bir vakadır. 
Her ne kadar sizleri fazla ilgilendirmiyorsa da bayrak, bir ulusun namusu ve onurudur. Osmanlı’da bile bayrak, ne kadar önemliydi hatırlayın. Ulubatlı Hasan’ın, Bizans surlarına diktiği bayrak için kaç yiğit can vermişti. Peki, ay yıldızlı güzelim bayrağımızı, seçim propagandası olarak kullanan bir iktidarın, ona bir paçavra muamelesi yapanlara gösterdiği hoşgörü ne? Bayrağımızın askeri üsten ve Türk toprakları sayılan konsolosluktan indirilmesi karşısında sessiz kalması, gerçek görüş ve niyetlerini göstermiyor mu? 
Gelelim güncel konulara... Biliyor musunuz, Batı başkentlerinde, artık Türkiye’nin adı, uygar dünyaya düşman, radikal terör örgütleri ile birlikte geçiyor. Mesela Sudan’daki diktatörden, Irak’taki kelle kesen El Nusra ve IŞİD’e, oradan Afrikalı küçük kız çocuklarını kaçıran Boko Haram’a kadar ilişkiler, ne kadar karanlık. 
Artık Türkiye, dünya başkentlerinde öylesine hızla itibar kaybediyor ki, bir ülkenin bakanı kalkıp Başbakana gelme diyor, ABD Başkanı en sıkıştığımız anda, görüşme taleplerine yanıt vermeyip, Dışişleri Bakanı Kerry ile görüşmeyi yeterli buluyor. Bu mu Türkiye’nin hak ettiği itibar? Cumhuriyet kurulduğundan bu yana ülke hiç bu kadar örselenmemişti. 
Sevgili okurum; Türkiye, bu yokuştan aşağı, içeride mezhep çatışmalarını körükleyerek, önce yavaş yavaş, sonra çevredeki öteki mezhep çatışmalarında taraf olarak, koşmaya başladı. Bu iktidarla kanka olan terör örgütlerinin ortak özelliği, sözüm ona, Allah adına, Allah tarafından verilen canları almaları. Ortak olarak el koydukları yerlerde, şeriat yasaları uygulamaları. Benim bildiğim, İslam dini, hoşgörü emreder, böylesine acımasız değildir. Onun için, benim yolum bu takımla, nedense hiç kesişmiyor. Onların dinle bağlantılarının hiç biri, bana, samimi gelmiyor. 
Başta, size, devletle aşiret arasında gidip gelen bir ülkeden söz ettim. Musul’daki konsolosluk binamıza giren bu teröristler, binada bulunan kripto makinelerine de el koymuş. Anlamı, Türkiye’nin herhangi bir dış temsilciliği veya diplomatik misyonuna çekilecek şifreli mesajları, bu kişiler okuyabilecek ve şifrelerini çözebilecekler. Hoş, devletin, en gizli kozmik odalarında, aşçı ve garsondan suikastçı arayan bir siyasetin, buna aldırmasını beklemek de saflık değil mi?
Washington’da düzenlenen, Kongre’deki bir toplantıda konuşan, ABD’nin eski büyükelçilerinden James Jeffrey, bu ilişkilerinden dolayı Başbakan Erdoğan ve kabinesini eleştiriyor. Dikkatinizi çekerim, Jeffrey, Erdoğan’a destek veren az sayıdaki Amerikalı büyükelçilerden biri. Konuştuğu kurumun politikalarını, ABD’deki her iki parti de Demokrat ve Cumhuriyetçiler destekliyor. 
ABD, bir zamanlar düşman olduğu İran ile, Irak konusunda ve IŞİD’e saldırılar için iş birliği yapmaya hazırlanıyor. Bu arada, Suriye’deki Esad yönetimiyle el altından görüşüyor. Kendinize ait bir dış politikanız yoksa, bir taraftan öteki tarafa savrulup durursunuz. Ege’de Yunan donanması ile yaşanan gerginliklerden, nedense havuz medyası tek kelime etmiyor. Şimdilerde Türkiye düşmanları, akbabalar gibi başımıza üşüşmüş bulunuyor. 
Bu arada Ankara, ne bayrak krizine, ne de Irak olaylarına, ciddi bir yaklaşım sergileyebiliyor. İktidarın o kadar çok açığı var ki bunları Türkiye’nin dostu düşmanı herkes biliyor, bir ona oy veren seçmenler hariç. Tüm Batı ülkeleri, vatandaşlarını Türkiye’ye seyahat konusunda uyarıyor. İnanın bana, bugünler, ileride başımıza geleceklerin yanında hiç kalacak, eminim... 

Yazarın Diğer Yazıları