Suriye’den sonra Irak tuzağı!

Türkiye’nin dış politikası da, özellikle son Irak bunalımından sonra, kesinlikle rayından çıkmış bulunuyor.
Ne yazık ki, günlük tavırlar, sansürler, zikzaklar, çelişkiler ve çifte standartlar Türk dış politikasını adeta kemiriyor.
Libya ve Suriye gafletinden sonra, içine düşülen Irak tuzağı Türk dış politikasının “iflas” ettiğini gösteriyor. 
Bırakın Suriye ve sığınmacıların durumunu Irak’taki büyük sorunlar, endişeyle izleniyor.
“Arap Baharı” safsatasıyla birlikte, tehlikelerine bir bir dikkatleri çektiğimiz “bunalım”  gün be gün daha da yaklaşıyor ve derinleşiyor. 
Suriye’den sonra Irak’la oluşan gerginliğimizin boyutları, her an daha hassas hale geliyor veya getiriliyor.
Her şeyi bir yana bırakalım, sayıları 1 milyonu aşan sığınmacıların ve Irak’taki vatandaşlarımızın hassas durumu bile başımızı şimdiden ağrıtmaya yetiyor.
Irak’tan yayılan tehlikeli haberlerin doğru olmadığını temenni etmekle beraber, hükümetin sansürden dönüp gerçekleri kamuoyuna aktarması gerekiyor.
Unutulmasın ki, bu tür haberler ve söylentiler bile, sansür ortamında Türkiye’ye büyük zararlar verebiliyor.
Aslında, Irak’taki iç çatışmanın daha aylarca sürebileceği sanılıyor. 
Yani çeşitli “suçlamalar” veya “iddialar”  Türkiye’yi bekliyor.
IŞİD’in yanı sıra, Irak’ın Kuzeyi’ndeki Kürt oluşumunun alacağı mesafe, bu arada PKK’ya sağlanacak gücün, karşımıza çıkışının hesap edilmesi önem kazanıyor. 
Nereden bakılırsa bakılsın, sanki Türkiye’nin tehlikeli bir tuzağa düşürüldüğü anlaşılıyor. 
Her an, umulmadık beklenmedik gelişmeler karşımıza çıkıyor. 
Öte yandan, Suriye planını erteleyen ABD’nin şimdilik Türkiye’yi boşlukta yani, yalnız bıraktığı haber ve yorumları medyada yer alıyor. 
Unutulmamalıdır ki, ABD için, koşulara göre, daima dengeler değişebiliyor.
ABD’nin kesin kararı, bugünlerde bekleniyorsa da Irak’ta oluşan IŞİD gibi güçler bütün hesapları karıştırıyor.
Kaldı ki, ülkemiz “mezhep” konumu itibarıyla da çok hassas bir durum arz ediyor.
El Kaide’nin yavrusu IŞİD’in şimdi Sünnilerin, Şii’lere yönelik tepkilerini istismar ederek Irak’ın mezhep gerilimlerinden yararlanmayı umduğu zaten biliniyor.
Suriye’den sonra, Irak’taki kargaşaya IŞİD’in bulaşması tansiyonun ve ortamın ne kadar gergin olduğunu adeta gözler önüne seriyor. 
Özellikle, Türkiye’nin, her ne pahasına olursa olsun, üzerine giydirilen elbiseyi bir an önce çıkarmanın yollarını bulması beklentisi, büyük halk kitlelerini yakından ilgilendiriyor. 
Unutulmamalıdır ki, Irak’ın tamamen yıkımı halinde, başta İran olmak üzere çeşitli güç ve devletlerin devreye girebileceği senaryolarının başrollerinde de Türkiye oynatılıyor.
Mısır’daki ihtilal, Suriye’deki katliam ve çatışmalardan sonra, Irak daha da önem kazanıyor.
Ne var ki, Türkiye’nin suskunluğu veya politikasını frenlememesi dikkatlerden kaçmıyor.
Mısır ve Suriye politikasından vazgeçemeyen Türkiye’nin Irak’taki şok gelişmelerden sonra, yanlış tutumundan vazgeçmesi daha doğrusu kurtulması icap ediyor. 
Gerçi, Türkiye hem konumunu hem de stratejik gücünü kaybetmiş görünüyor.
Neredeyse bir ayı geçen süreden beri, Irak son yıllardaki en sert krizlerden birini yaşıyor.
Ülke, İslamcı militanların saldırısı sonrasında parçalanmanın eşiğinde çırpınıyor. 
Irak’ta 2006 yılında büyüyen mezhep çatışmaları, son dönemde tekrar hızlanıyor.
Ama asıl gelişmelerin, geçen yıl Aralık ayında Sünni militanların Felluce ve Ramadi’yi ele geçirmesi sonrasında başladığı hesaplanıyor.
Sünni kabile liderlerinin desteğini alan İslamcı militanların, Şii Başbakan Nuri Maliki’ye Sünni Müslümanların gösterdiği tepkiden yararlanması dikkatleri çekiyor.
Zaten, Sünni gruplar Maliki’yi ayrımcılık yapmakla ve Irak politikasını tekeline almakla uzun zamandır suçluyor.
Felluce ve Ramadi’nin işgalinden sadece altı ay sonra militanların, Irak’ın en büyük ikinci şehri Musul’a saldırıya geçip şehri almaları halen tartışılıyor.
Musul’daki 30 bin Irak askerinin, bin civarında militan karşısında silahlarını bırakıp kaçmaları, saldırıların stratejisinden önemli ipuçları veriyor.

Yazarın Diğer Yazıları