Değerli okurlarım bu haftaki konuğum Türkiye’nin ve Avrupa’nın yakından tanıdığı ressam Teoman Zaim. Yeniçağ adına Teoman Zaim’le bir röportaj gerçekleştirdik.
Kosova doğumlu sanatçı ilk ve ortaokul eğitimini Türkçe gördükten sonra orta teknik okulu ve üniversitenin makine mühendisliği bölümünü Yugoslav dilinde okudu. Küçük yaşlarında babasının Renoir adını verdiği sanat galerisinde çalıştı. 1990 yılında geldiği İstanbul’da 1996 yılında Arteo isimli resim galerisini açtı. Yurt dışında üç kişisel sergisi açan Teoman Zaim’in yapıtları Türkiye’nin çeşitli galerinde düzenlenen karma sergilerde kendine yer bulmuştur. 2015 yılında sanat galerisini kapatarak sadece resim yapıyor.
Yeniçağ: Kendinizi Türk resim sanatının mihek taşlarından olmuş hemşehriniz Sabri Berkel’in öğrencisi veya O’nun ekolünün temsilcisi olarak görüyor musunuz?
Zaim: Sabri Berkel’in öğrencisi olmayı çok isterdim çünkü ona saygım çok büyüktür. Hemşehrim olduğu için de çok gururluyum. O dönemin çok başarılı çağdaş sanatçılarından biriydi çok beğenirim. Ben bugünün sanatçısısı olmayı yeğlerim. Umarım küçük bir katkım olur.
Yeniçağ: Sanat serüveninizi anlatır mısınız? Siz mi sanata can attınız, sanat mı sizi buldu?
Zaim: Kosova’da doğdum, küçüklüğüm babamın sanat galerisinde geçti. Ama ben makine mühendisliği okudum. İstanbul’a 1990’da geldim ve birkaç sene mühendislik yaptıktan sonra Beyoğlu’nda Arteo isminde kendi sanat galerimi açtım. Akademi okumadım ama bunlar benim sanat okulumdu. Kendimi bildim bileli bir şeyler karalıyordum, ta ki galeriyi kapatıp resme daha yoğunlaşana kadar. Sanatın beni bulduğunu diyebilirim.
Yeniçağ: Türk resim sanatının son 30 yılında sanatçı olarak varsınız. Bu 30 senelik süreci nasıl değerlendiriyorsunuz? Kimleri gördünüz, kimlerle çalıştınız, kimlerle iş birliği içinde oldunuz? Ve nihayet vardığınız nokta?
Zaim: Evet, İstanbulda 30 yıldır sanatın içindeyim. Çok ressam arkadaşım var. Birkaç yıl müzikle uğraştığım için çok müzisyen arkadaşım da var. Çalıştığım galeriler var; Art Point, Ares, Artium vs. Bu 30 sene içerisinde bütün sanat dallarından çok değerli sanatçılarla tanıştım, bazılarıyla çalıştım. Çok sanat konuştuk, tartıştık. Asmalımecit’te sık sık Avni Arbaş ile karşılaşmak, birkaç ay önce kaybettiğimiz Orhan Taylan’ın derin sohbetlerini dinlemek bana çok şey verdi. Bugün Asmalımescit’in simgeleri hâlindeki Yusuf Taktak, Hanefi Yeter, Muzaffer Akyol v.d. büyük sanatçılarla aynı mahallede bulunmaktan her zaman keyif aldım. Maalesef son yıllarda birkaç sanatçı arkadaşımızı kaybettik. Ama denildiği gibi hayat kısa, sanat uzun.
Yeniçağ: Kasım 2009’da Burhan Doğançay’ın, Nisan 2010’da Erol Akyavaş’ın tablolarının 1.5 milyon dolara satılması Türk resim sanatının dünya piyasasına çıkışında yeni bir çığır açacağına inanılmıştı. Bu konuda sizin değerlendirmeniz nedir?
Zaim: 2009’da öyle bir durum oldu, o seviyelerde devam etmedi ondan sonra. Ama yeni nesillerde çok yetenekli sanatçı görüyorum. Umarım dünya piyasasına ayak basarlar.
Yeniçağ: Günümüzde Türkiye’de galericilik, müzayedecelik, sanat yayıncılığı hakkında neler söylemek isterdiniz?
Zaim: Türkiye’de galericiliğin yerini online müzayedecilik aldı. Bu da normal herhalde, teknolojinin yarattığı bir durum. Sanat yayıncılığı sanırım yetersiz. Yine de sanat fuarları durumu düzeltiyor diye düşünüyorum. Öte yandan gayrimenkul fiyatları, örneğin İstanbul’un eskiden önemli galerilerinin bulunduğu semtlerinde aynı işi yapmayı iyice zorlaştırdı diye düşünüyorum.
Yeniçağ: Balkanlar ile Türkiye arasında mekik dokuduğunuzu biliyoruz. Sanata bakışta, yaklaşımlarda, sanat eserleri yapımında ve pazarlamasında ortak ve farklı noktalara ilişkin neler söylemek isterdiniz?
Zaim: Türkiye’de sanata daha ticari gözle bakılıyor Balkanlara nazaran. Balkanlarda sanatın tarihi daha uzun, sanattan anlıyorlar, sanatla yaşıyorlar, sanat hayatın önemli parçası oralarda. Ve hem bütün sanat dallarında bu böyle. Türkiye’de sanatın toplumda daha fazla ilgi göreceği günlerin geleceğine inanıyorum.