Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından da yakından takip edilen bu tehlike, karaciğer hasarından kansere kadar ciddi sağlık riskleri taşıdığı ifade edildi.

SOFRALARIN GELENEKSEL LEZZETİ SESSİZ BİR TEHDİDE DÖNÜŞTÜ

Geleneksel beslenme kültürünün önemli bir parçası olan bulgurla ilgili uluslararası bilim camiasından gelen son veriler, gıda güvenliği alanında endişe verici bir tablo çizdi.

Yapılan kapsamlı araştırmalar, bu tahıl ürününün, özellikle uygun olmayan depolama koşullarında, kanserojen ve mutajenik etkileri olan "mikotoksinler" ile kirlenebileceği riskini ortaya çıkardı.

Mikotoksinler, başta Aspergillus, Penicillium ve Fusarium türleri olmak üzere bazı küflerin salgıladığı toksik bileşenler olarak biliniyor.

BİLİMSEL VERİLER ENDİŞELERİ GÜÇLENDİRDİ

Brezilya'da yapılan ve Occurrence of toxigenic Aspergillus flavus in commercial Bulgur wheat (Ticari Bulgurda Toksijenik Aspergillus flavus Varlığı) başlıklı çalışma, ticari bulgur numunelerinde küf varlığının ve özellikle tehlikeli bir mikotoksin türü olan aflatoksinleri üretebilen Aspergillus flavus türünün yüksek düzeyde görülebildiğini gösterdi.

Araştırmacılar, bu durumun bulgurda A. flavus kirliliğinin "endişe verici" düzeyde olduğunu gösterdiğini ifade etti.

Mikotoksinlerin sadece hasat öncesinde değil, aynı zamanda işleme, taşıma ve depolama aşamalarında da oluşabileceği, bu toksinlerin ısıl işlemlere karşı nispeten dirençli olması nedeniyle pişirme yöntemleriyle dahi tamamen yok edilemediği belirtildi.

Dünya çapındaki tahıl arzının yaklaşık %25'inin mikotoksin kirliliği riski altında olduğu, bunun da küresel gıda güvenliği açısından en büyük tehditlerden biri olduğu kaydedildi.

UZMANLARDAN PEŞ PEŞE UYARILAR GELDİ

Konuyla ilgili görüşlerine başvurulan yabancı uzmanlar, tehlikenin boyutuna dikkat çekti. Biyanalitik ve Organik İz Analiz profesörü olan ve aynı zamanda FAO/WHO Ortak Gıda Katkı Maddeleri Uzman Komitesi (JECFA) üyesi olarak trikotesen mikotoksinlerinin insanlar üzerindeki etkilerini değerlendiren Prof. Dr. Rudolf Krska (Viyana Doğal Kaynaklar ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi), gıda güvenliği için çoklu mikotoksin analizinin hayati önem taşıdığını vurguladı.

Prof. Krska, bu toksinlerin sinerjik etkilerinin, yani birden fazla mikotoksinin bir arada bulunmasının oluşturduğu riskin, tek bir toksinden çok daha büyük olduğunu ifade etti.

Belçika'daki Ghent Üniversitesi Kanser Araştırma Enstitüsü (CRIG) Direktörü Prof. Dr. Sarah De Saeger ise, mikotoksinlere kronik maruz kalmanın uzun vadeli sağlık etkilerine odaklandı.

Prof. De Saeger, özellikle aflatoksinler gibi mikotoksinlerin karaciğer kanseri riskini artırdığını belirterek, "Bu bileşenler, DNA hasarına yol açarak ve bağışıklık sistemini baskılayarak, insanlarda akut zehirlenmeden kansere kadar geniş bir yelpazede olumsuz sağlık etkileri oluşturabilir" şeklinde konuştu.

Prof. De Saeger ayrıca, dünya genelinde gıda güvenliğinin, yeterli gıda arzı (gıda güvencesi) kadar önemli olduğunu ve bu risklerin etkin kontrolünün uluslararası bir öncelik olması gerektiğini savundu.

Mikotoksinlere maruziyetin böbrek ve karaciğer hasarı gibi organ toksisitesine yol açabildiği, özellikle bebek ve küçük çocuklar gibi hassas gruplarda daha büyük sonuçları olduğu da Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi (EFSA) tarafından yapılan değerlendirmelerde belirtildi.

Uzmanlar, tüketicilerin bu riski azaltmak için gıdaların depolanma koşullarına azami dikkat göstermesi ve küflenme belirtisi gösteren ürünleri kesinlikle tüketmemesi gerektiğini dile getirdi.

Geleneksel mutfakların vazgeçilmez bir parçası olan bulgurun, tarladan sofraya kadar olan yolculuğunda titiz bir denetim ve yeni koruma yöntemleri gerektirdiğini gözler önüne serdi.