Yükselirken dağılan milliyetçilik / Kerim YILMAZ

Yükselirken dağılan milliyetçilik / Kerim YILMAZ
Yükseldiği varsayılan yahut iddia edilen milliyetçiliğin efektifliği kuşkulu. Belki de o yüzden tıpkı ısınan hava gibi, yükseldikçe dağılıyor, dağıldıkça etkisizleşiyor sanki. Bu durum matematikten çok daha önemli. Toplamda etkisi olmayan yekûnlar sadece sayı olarak kalırlar.

Seçim sonrasında milliyetçiliğin yükseldiği yorumlarını naçizane analiz eden ''Gerçekte yükselen ne?'' başlıklı önceki yazımda özetle; milliyetçiliğin yükseldiği yerde, milletimiz Cumhuriyet tarihinin en kötü günlerini yaşamaz, milyonlarca sığınmacı, kaçkın, göçmen iç güvenliği tehdit eder hale gelmez, son seçimleri milliyetçilik, beka, vatanı koruma temalı kampanyayla kazanan 21 yıllık iktidar ve milliyetçi ortağı susmaz mealinde düşüncelerimi paylaşmıştım.

Sonunda; Yarınlarda Cumhuriyeti, demokrasiyi, hukuk devletini korumanın zorlaşacağı alenileşen bu ülkede, yükselen milliyetçilik değil akıbeti berbat olacak gafletindir. Milliyetçilik yükselmiyor, çürüyen aktüel siyaset toplumu da çürütüyor, halkını eziyor, anayasal devleti eritiyor. Slogan atmak yerine düşünmeyi dene, diye bitirmiştim.

Servet Avcı başkanda dün ''Milliyetçilerin hatırlanma mevsimi yaklaşırken'' başlığıyla konuyu farklı açıdan irdelemiş. Son seçimlerin ittifak yapıları, yürütülen kampanya ve sonuç itibariyle yerel seçimler için aritmetiksel analizi isabetli. ''Ülkedeki en büyük potansiyelin, yani milliyetçilerin, genel ve yerel yönetimlerde çok daha etkin hâle gelmesi için aklı, bilimi, kültürü ve ahlâkı nasıl hâkim kılarız, işte burada yoğunlaşmalıyız'' tespitine de eyvallah.

Ancak kanaatimce, yükseldiği varsayılan yahut iddia edilen milliyetçiliğin efektifliği kuşkulu. Belki de o yüzden tıpkı ısınan hava gibi, yükseldikçe dağılıyor, dağıldıkça etkisizleşiyor sanki. Bu durum matematikten çok daha önemli. Toplamda etkisi olmayan yekûnlar sadece sayı olarak kalırlar.

Tersi olsaydı ülke bugün gerçek beka sorunu olan göç yoluyla istila projesine sessiz kalınmaz, insanımız güvenlik tehlikesi yaşamaz, demografik yapının Türk milleti aleyhine bozulacağı aşikar iken suskunluk yasası işlemezdi.

Öyleyse meseleye seçimlerde sandık aritmetiğinden öte, giderek her açıdan sıkışan ülkemizin, bölgemizde birlik ve bütünlüğünü koruyarak daha güçlü, daha demokratik bir ülke nasıl olunur konusunu da düşünmek icap eder. Seçim matematiğine indirgendiğinde zaten seçimden seçime hatırlanmasını kabul etmişiz demektir.

Ülkenin yönetimi konusunda maalesef milliyetçi düşünceye uygun ve özgün bir tasavvurumuz hala yok. Parçalı bulutlu hava misali ne güneşi tam görebiliyor ne de yağmur oluyoruz. Sanıyorum aşmamız gereken ilk eşik bu da nasıl aşacağız? Yani neyi, niçin istiyoruz, potansiyelimiz ne, bunu nasıl yapacağız?

Kaybedilen genel seçim öncesi ve sonrası yaşanan, söylenen ve yapılanların, iktidar-muhalefet fark etmeksizin tüm seçmende yarattığı hayal kırıklığı-pişmanlık ve hatta kullanılmışlık duygusuyla siyasetten soğuyan milyonları ikna etmek çok kolay olmayacak, eskisinden de zor olacak.

Bir de artık Ankara ve İstanbul'u alan iktidarı da alır mottosu da olmayacak. Gerçekliğe dayalı ve geleceğe uzanan, akılcı bir milliyetçilik anlayışını hakim kılmalıyız. Zira yerel seçimlere kadar vaziyeti idare edecek iktidar sonrasında milletimize ekonomik açıdan cehennemi yaşatacak. Buna karşı durabilmek için de hazırlıklı olmak gerek.

Dolgu malzemesi olmak elbette çok kötü bir durum ve duygu. Sadece bizde değil, genele de yayıldı ve halkın siyasetten soğumasının sebebi de bu. Ne yapsam sonuç da, hiçbir şey de değişmiyor algısı topluma hızla yayılıyor.

Toplumun sosyolojisi değişiyor, farklılaşan beklentiler karşılanmıyor, dinlenmediğini, ciddiye bile alınmadığını düşünen kesimlerde siyasete güven ve geleceğe umut azalıyor. Yerel seçimlerde sonuca etkili olacak bu iklimi de göz ardı etmeden akılcı bir yol haritasını çizmek gerekiyor.

Akıl, ahlak, adalet...