Aşırı sağ yükseliyormuş

Dünyada ve Türkiye’de aşırı sağ yükseliyormuş. İstihbarat raporları dâhil, araştırmacıların söylediği bu.

“Aşırı sağ” kavramını, daha çok etnik kimlik üzerinden “ırkçılıkla” açıklıyorlar.

“Aşırı sağ” ırkçılık mıdır?

Mesela, Yahudilerin, Gazze’de yaptığı katliamın ne kadarı ırkçılık ne kadarı dincilik ve ne kadarı dinin ideolojileşmiş hâlidir? Bu örnekten yola çıkarsak “aşırı sağ” ile dinciliği nasıl ayıracağız?

Belirsizlik var değil mi?

Evet.

Öyle ise “aşırı sağ” dedikleri şey “Milliyetçilik” ise ve o da ırkçılık ve çok tehlikeli ise ne yapmamız gerekir?

Yok etmemiz.

E, edin o zaman.

Bir soru daha: Aşırı sağ (Milliyetçilik) tehlikeli de aşırı dincilik (İslamcılık, Siyonizm, Katolizim, Protetanizim) tehlikesiz mi?

Değil tabii.

Tarih kimin ne yaptığının sicilini ortaya koyuyor. Tarım devriminden sanayi devrimine ve belki halen daha modern çağlara kadar insanoğlunun gelmiş geçmiş yaptığı bütün savaşlarının temel dayanağının dini olduğunu yazıyor.

Haçlı savaşları.

İslam toplumlarının yaptığı fetihler.

Yahudilerin, Siyonizm adına şu an şimdi Gazze’de yaptıkları.

Bunların hepsi ve tamamı meşruiyetini dine dayandırmıyor mu?

Demek ki neymiş; insanlık ve elbette devletler ve gene bağlı olarak siyaset, eylemlerine, din üzerinden haklılık ve meşruiyet kazandırıyormuş.

Modern çağlara gelindiğinde dinin yerini milliyet aldı. Bazen ikisi birlikte yol yürüdüler. Böylece “Milliyetçilik çağı” başlamış oldu. Yeni dünya düzeni böyle kuruldu. Sanayi devrimi ve modernizm, bütün imparatorlukları tarihten sildi. Bizde kimi cahiller, Osmanlı’nın neden yıkıldığı sorusuna abuk subuk cevaplar verse de gerçek bu.

O gerçek, insanlığın geçirdiği büyük değişimdir. Önce bunu anlamak lazım.

Bugün de böyle bir değişim sürecindeyiz.

Bakın yapay zekâ geldi. Birkaç yıl sonra neler yapacağını tam olarak kestiremiyoruz.

İnsansı robotlar yapılıyor. Henüz yaşantımızla iç içe değilse de fazla sürmez, evlerimizin, iş yerlerimizin bir parçası olacak. Gelecek 50 yıl sonrakiler, bugün bizim 1900’lü yılları algıladığımız gibi gelişmemiş, pek çok şeyin yapılamadığı zamanlar olarak görecek. O günün nesilleri, durumumuzu ancak filmlerden görüp tahmin edecek.

Çünkü modernizm bitti, postmodernizim geldi, tartışılmağa devam ederken yeninin de yenisi bir moderne doğru evriliyoruz.

İşte bu süreçte savaşların ve çatışmaların da seyri değişiyor. Dünyada yeni bir düzen kurulacağının, uluslararası dengelerin değişeceğinin ipuçlarını görüyoruz. Avrupa, Batı merkezli dünyanın ömrünü tamamladığını, Siyonizm’in Gazze’de buna son verdiğine şahit olmaktayız. Böylece artık Avrupa sonrası yeni dünya düzeninden söz edilmeğe başlandı. Çünkü Avrupa merkezli dünya, tüm değerleri ile Gazze olaylarıyla Siyonizm’e kurban edildi. Artık Avrupa değerleri yok. Hiçbir şeyin ölçüsü değil. Amerika, NATO ile kendini yenileyip yaşatmak istese de, kendi içinde eyaletlerin başkaldırısıyla karşılaştı. Artık Batı Medeniyeti yüksek değer üretemiyor, üretemediği gibi kendi değerlerini de çiğnemiş durumda.

İşte tam bu noktada, ortaya ne çıkıyor?

Milletler/toplumlar, gelecek kaygısıyla kendilerinin ne olacağını sorguluyor?

Yani?

Batı değerleri işe yaramıyorsa, teknoloji ve yapay zekâ, ileride ne olacağını tam bilemediğimiz bir geleceği haber veriyorsa; bir de devletler, mevcut dünya düzenini Orta Doğu’dan başlayan gerilim ve savaşlarla, Çin-Amerika-Rusya ve Avrupa eksenli yeni bir değişimin küresel dalgalarına doğru itiyorsa, ben (Biz=ülkemiz) ne yapacağız?

Özümüze sarılacağız. Varlık bilincimize yöneleceğiz.

Kısaca bizi var eden millî bilincimiz olan milliyetçiliğimize koşacağız.

Yoksa?

Yoksa kendimizi kayıp eder, uyuşturucu almış ve bilincimizi yitirmiş gibi başkalarına yem olur, tarihin kayıp milletler/toplumlar çöplüğüne gideriz.

Eğer dünyada sağcılık=milliyetçilik yükseliyorsa, biliniz ki bu toplumların etraflarında beliren tehlike mesajlarını algılamalarının bir sonucudur.

Bu gidişi tehlike görenler bilmelidir ki, etkisiz tepki olmaz.

Yazarın Diğer Yazıları