Tek şarkıyla dağıldığımız gece

Her Şey Bu Masada'nın en sadık izleyicilerindenim. Akşam kuşağında kaçırsam, geç saattekini yakalıyorum. Beni buna iten Doğa Rutkay'ın kendisi. Her şeyden önce iyi niyetli. "İçinin güzelliği, dışına vuran" tiplerden. Bugüne kadar hiçbir saygısız tavrını görmedim. Konukların iyi seçimi de etken. Adı gibi doğallığıyla tanınan insanın başarılı olamaması zaten mümkün değil.

Bu kadar övgüden sonra şu soruyu yöneltebilirsiniz; "Göklere çıkardın ama fazla yer vermiyorsun. Bir iki satırla geçiştiriyorsun." Eski yazıları karıştırırken, Bloomberg'deki programla ilgili notlarımın hiçbirini atmadığımı fark ettim. Kendi kendime söz verip bu pazarı Her Şey Bu Masada'ya ayırmaya karar verdim. Türk Sanat Müziği'nin üç önemli ismini işleyeceğim. Hepsini son olarak Doğa Rutkay'ın misafiri olarak seyrettim.

Kamuran Akkor

En büyük avantajı Gönül Akkor gibi ablaya sahip olmak. Daha sonra Türk Hafif Müziği'nin babalarından Vasfi Uçaroğlu ile evlendi. Bu da ona yeni artılar kazandırdı. Eşinin orkestrasında çalışması ününe ün kattı. Güzel ve buğulu sesi ile kısa zamanda tutuldu. Konser ve sahne çalışmalarıyla zirveye çıktı.

Kamuran Akkor'u yakın plandan gördüğüm ilk günü hatırlıyorum. Dünya gazetesinden çıkmış eve gidiyordum. Sultanahmet'teki adliyenin önünde bir de baktım hoş bir bayan. Dikkatimi çeken hamileliğinin iyice belirginleşmesiydi. Bana has özellik olsa gerek, doğacak çocuğun cinsiyetini belirledim; kız. Bu konuda gerçekten uzmanımdır. Çıkıntının biçiminden pat diye kız mı, erkek mi hemen anlarım. Bu Ataninemden kalma. Hatta bir keresinde arkadaşımla baldızının doğum yapacağı Alman Hastanesi'ne gitmiştik. İki kişilik odada yatıyordu. Karşısındaki yatakta da eşi Türk olan Alman bir bayan. Fazla kalmadık. Çıkarken döndüm ve iki hamileye, karın bölgelerini işaret ettim. Söylediğim sadece "kız ve kız" oldu. Bir gün sonra telefonla arandım. Dediğimin aynen çıktığı bildirildi; "Kız ve kız".

Yine Kamuran Akkor'a dönecek olursam bildiğiniz gibi o da Menekşe'yi doğurdu. Zaman içerisinde kendisiyle birkaç kez konuşma imkanı buldum. Bu da TSM'ye döndüğü yıllardaydı. Halen iki ayrı Türk müziği korosu çalıştırdığını ve ortağı olduğu özel konservatuvarda ders verdiğini biliyorum.

Akkor'u her zaman beğeni ile dinlemeyi sürdürüyorum. Hele "Kaç kadeh kırıldı, garip gönlümde"yi onun kadar güzel okuyan biri henüz çıkmadı.

Mustafa Keser

Bakmayın siz bıçkın havalarına. Bugünlere kolay gelmedi. Kendi ağzından itirafını dinledim, sırf müzik hayatı devam etsin diye taksi şoförlüğü dahi yaptı. İzmir Radyosu'nda, TRT sanatçılığına enstrüman çalarak başladı. Pek çok isme -Müzeyyen Senar dahil- eşlik etti. Nazariyat bilgisini ve ardından yorumculuğunu geliştirdi. Mustafa Keser'i ilk kez İstanbul'a geldiği yıllarda dinledim. Kanuni Bertan Üsküdarlı'nın yerinde oldu. Epey devam etti. Şişli'deki Kent Taverna'nın müdavimi olmuştuk. Çünkü İstanbul Emniyet Müdürlüğü Siyasi Şubesi'nin "stres atma yeri" bu mekandı. Terörle mücadele molalarında hep buraya gidilirdi. Tabii beni de sürüklerlerdi.

Sonraları Terörle Mücadele Dairesi Başkanı olacak Mete Altan, dönemin Birinci Şube Müdürü Vedat Cem merhum, Uğur Gür ve daha pek çok isim birlikte fasıl yapardık. Yıl ise 1989'du. Keser TRT'den ayrıldı. İlk özel televizyonlardan olan HBB'de "Canlı istekler"e başlatıldı. Müthiş tutuldu. "Aloo ne koyiim" anonslarıyla VJ'lere dönüştü. Bu ekolü halen TRT Müzik'te de devam ettiriyor. Kendi gazinosunu da ihmal etmiyor. Yine şen, yine şovmen. Keser'in en güzel söyleşilerinden bir başkası HABER TÜRK'te Veyis Ateş'le olandı. Eski kayıt ve fotoğraflarla anılar zenginleştirilmişti. Unutmadan son bir not daha düşelim. Mustafa Keser, Elazığ kökenlidir. Fatih Kısaparmak'ın kuzeni.

Selami Şahin

15 yaşında İstanbul'a gelip Sirkeci'deki Doğubank İşhanı'nda -müziğin ilk adresiydi- ayakçılıktan başlayıp bugünlere geldi. Olağanüstü yetenek. İleride Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar gibi ölümsüzlere katılacak.

Selami Şahin'le ilgili en dramatik hatıramı aktarmak istiyorum. Özel Harekatçı çok ünlü bir arkadaşımızın Romeo Juliet öyküsüne benzeşen evliliği olmuştu. Eski manken bu kızımız genç yaşta vefat etti. Bizimkinin yası bitmek bilmedi. Doktor olan bir başka arkadaşım "Bunu yemeğe çıkaracağım gelsene" dedi. Sahnede Selami Şahin. Doktor, üçüncü kadehten sonra Şahin'e bir kart uzattı. Ne yazdığını göremediğim için müdahale edemedim. Şarkı başladı; "Teninin kokusunu özledim" dedikçe bizimkinin gözyaşları sel oldu. Anlayacağınız kafaları dağıtalım derken taziye çadırına dönüştük. Yaslı kahramanımızı evine elindeki şişeyle bıraktık.

Yazarın Diğer Yazıları