33. Şûra'nın ardından...

Yerli, milli, Türkiye’yi Türkiye yapan değerlere bağlı olan Aydınlar Ocaklarının her yıl iki kere düzenlediği büyük şûraların 33.’sü Elazığ’da Harput Aydınlar Ocağımızın ev sahipliğinde yapıldı. Şûra’nın Cumhuriyetimizin 86. Yıl dönümüne rastlaması da ayrı bir anlam taşıyordu. Çeşitli ocaklardan 180 civarında delegenin katıldığı, üç gün süren ve 28 Ocağımızın yer aldığı toplantı, Akgün Oteli’nde gerçekleştirildi. Son yılların en mükemmel ve verimli, hanım katılımının yüksek olduğu toplantılardan biri olan bu Şûra’yı düzenleyen Harput Ocağımızın Başkanı Doç. Dr. Sayın Tarık Özcan’a, yönetim kurulu üyelerine ve emeği geçen herkese teşekkürü borç biliriz. Ayrıca, kültürel faaliyetlere ve sivil toplum kuruluşlarının gayretlerine yakın ilgi göstermesi ile tanınan Elazığ Valisi Sayın Muammer Erol’a, Belediye Başkanı Sayın Süleyman Selmanoğlu’na, Fırat Üniversitesi Rektörü Sayın Prof. Dr. Fevzi Bingöl’e ve Şoförler Cemiyeti Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dernek ve vakıflara da şükran duygularımızı ifade ederiz.
Şûra’da rahmetli hocamız Ahmet Kabaklı ve geçenlerde kaybettiğimiz değerli büyüğümüz Ergun Göze de saygı ve rahmetle anıldılar. Dünya ve ülke sorunları ile ilgili son derece kaliteli 19 tebliğin sunulduğu Şûra’da; ilk gün, açılıştan sonra “Doğu Anadolu’da Emperyalizmin Tuzakları” konulu açık oturum yapıldı. Fırat Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Orhan Kılıç’ın başkanlığını yaptığı açık oturuma, Prof. Dr. Ahmet Buran, Prof. Dr. Erdal Açıkses, Yrd. Doç. Dr. Davut Kılıç katıldılar. Harput Musıki Grubunun müzik ziyafeti çektiği, Keban ve Harput’un ziyaret edildiği Şûra’da, ilgi çekici tebliğler vardı.
Kredi kartı kullanımının doğurduğu sorunlardan, büyük alışveriş merkezlerinin esnaf ve sanatkârı, orta sınıfı çökerten, rekabeti yok eden yanlışlara; Türk tarımı ve genetiği bozulmuş gıdalardan, Trakya’da kredi borcu olan çiftçilerin topraklarının ellerinden çıkıp Yunan bankalarına geçişine; Kuzey Irak yönetimini tanımanın ve Erbil’de konsolosluk açmanın yanlışlığına; açılım adı altında önümüze sürülen tuzakların ülkemiz için ne ifade ettiğine kadar çeşitli konular ele alındı. Tesbit ve teklifler yapıldı.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığının ve Türkiyeliliğin birer kültürel kimlik olmadığı ısrarla belirtildi. Sanayi kuruluşlarının yabancıların eline geçmesi, iş yerlerinin kapanması, artan işsizlik, büyüme hedeflerinin eksiye dönüşmesi, Anayasanın sürekli çiğnenmesi gibi konular değerlendirildi. Vatikan patentli diyalog oyunlarının inanç dünyamız, birlik ve bütünlüğümüz üzerinde doğurduğu sorunlar ele alındı. IMF-Dünya Bankası ilişkileri üzerinde duruldu. Eğitimde millilik tartışıldı. Eğitim ve öğretim dilinin Türkçe olmasının egemenlik haklarımızın bir gereği olduğu belirtilerek bundan taviz verilmemesi istendi. Eğitimde amacın sadece bilgili ve meslek sahibi insan yetiştirmek değil; bu bilgiyi ülkesi için kullanabilecek şuura sahip kılabilmek olduğu ısrarla vurgulandı. Yüksek Öğretimde eğitim sistem ve müfredatının bize uymayacak şekilde evrensel kalıplara dönük tektipleştirilmenin, Devletin sosyal sorumluluklarından uzaklaşarak vatandaşına müşteri gözüyle bakmasının yanlışlığı belirtildi.
Bir önemli tebliğde de; ülkemizdeki sosyal değişme ve karmaşa ortamında, bazı muhafazakârların liberalleşerek devşirilmiş eski sol ve olmadık çevrelerle işbirliğine gittikleri ve yanlış değerlendirmelerle küresel güçlere hizmet ettikleri ortaya kondu. Aslında, sağın milliyetçi kesimiyle milliyetsiz kesimini keskin çizgilerle birbirinden ayıran bu değişim süreci çok yönlü ele alınmalıdır. Bu süreç anlaşılmadan birçok şeyi günümüzde çözmek ve yerli yerine oturtmak mümkün değildir.

Yazarın Diğer Yazıları