86. yılda bizi utandıranlar
Geçen hafta İstanbul’da “Almatı Kültür Günleri” faaliyetleri vardı. Kardeş Kazakistan çok geniş bir heyetle ve başta Cumhurbaşkanı Sayın Nazarbayev olmak üzere İstanbul’a gelmişlerdi. İ. Ü. Avrasya Enstitüsü tarafından bir açık oturum düzenlendi. Misafir öğretim üyelerinin de katıldığı bu toplantıda oturum başkanlığı yaptım. Bu vesile ile güzel gelişmelerin ortaya çıkmakta olduğuna şahit olduk. Bu konuda Avrasya Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Hayati Tüfekçioğlu’nu çalışmaları dolayısı ile tebrik ederiz. Aynı günün akşamı Harbiye’deki İstanbul Kongre Merkezi’nde bir konser verildi. Böylece Kazakistan folklor ve sanat yönünden de tanıtılmış oldu. Bunların hepsi çok güzel. Ancak, binlerce kişinin izlediği konserde iki takdimciden biri olan ve Türkiye Türkçesi ile programı takdim eden kişinin İstanbul yerine Konstantinopol’u kullanması doğrusu beni çok şaşırttı. Bunun sorumluları muhakkak vardır; ama maalesef ülkemizde bu konulardaki hassasiyet azaldı.
Cumhuriyet Bayramımızın 86. yıl dönümünü kutluyoruz. Bu yıl dönümünde Türkiye’nin karşı karşıya olduğu açık ihanetleri, önümüze konan tuzakları ve de gaflet örneklerini bir bir gözden geçirmemiz gerekmektedir. Cumhuriyet, milli mücadelenin tacıdır. Zor şartlar altında yine o dönemde de ihanetlere ve milli mücadeleyi engellemek isteyen işbirlikçilere rağmen, çöken Osmanlı’dan milli devlete geçtik. Milli mücadeleyi zaferle bitirdik. Başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere bu mutlu ve kutlu sonucun alınmasında emeği geçen nice isimsiz kahramanı saygı ve rahmetle anmayı bir görev biliyoruz. Onlara çok şey borçlu olduğumuzun farkındayız.
Biz milli mücadeleye karar verirken ve onu zaferle sonuçlandırırken bu ülkeden iki- üç devlet ve millet yaratmak amacıyla ortaya çıkmadık. Bir bütün olarak ülkemizi istila eden Batılı emperyalist güçlere karşı bir milli hareketi ortaya koyduk. Bunu yaparken kimseden izin veya katılma onayı almadık.
Yine biz bu şerefli mücadeleyi milli birlik ve bütünlük için gerçekleştirdik. 86 yıl sonra insanlarımızı milli kimliğimiz olan ve şerefle taşıdığımız Türklüğümüzden uzaklaştırıp etnik sıfatları milli kimliğin önüne dikmek için yapmadık. Etnik fitneyi yaratmak ülkeyi yönetenlerin görevi değildir. Biz bu mücadeleyi yeni azınlıklar yaratmak, egemenlik haklarımızı birileri ile anlaşılmaz bir şekilde paylaşmak, egemenliği etnisitelere dağıtmak ve Müslüman azınlık yaratmak için yapmadık.
Biz bu şerefli mücadeleyi insanlarımızı resmi kanaldan birbirine ötekileştirmek, soğutmak, kamplaştırmak ve farklılıkları kutsallaştırmak için gerçekleştirmedik.
Biz bu haysiyetli mücadeleyi Anadolu’dan kovduğumuz istilacı güçleri 86 yıl sonra tekrar geri çağırmak ve davet etmek üzere yapmadık. Biz bu bağımsızlık mücadelesini Türkiye ile başkaları adına kavgalı ve kullanılan bir terör örgütü ile mücadeleyi bırakıp dağa çıkanları ödüllendirip müzakere için gerçekleştirmedik. Irak’ta ve Dünya’da Müslüman kanını oluk gibi akıtan işgalci ABD’nin işbirlikçisi ve Kürt vatandaşlarımızla hiçbir ilgisi olmayan terör örgütünü aklamak için yapmadık.
Milli bağımsızlık savaşı, devlet sosyal fonksiyonlarını yerine getirmesin, vatandaşına müşteri gözü ile baksın; özelleştirmeler yabancılaşma şekline bürünsün, tarım perişan edilsin, sanayi tasfiye edilsin, üretme-tüket ve ithal et anlayışı yerleşsin diye yapılmadı. İktisadi bağımsızlığı siyasi bağımsızlığın garantisi gördük.
Milli mücadele, hayali AB üyeliği önünde itilmiş ve kakılmışlığı oynamak, gurur ve haysiyetimizi kırdırmak, bütçesine ve memur maaşlarına kadar kontrol altına alınmış bir ülke için gerçekleştirilmedi.
Cumhuriyetin 86. yılını kutlarken, Cumhuriyeti bize emanet edenlerin manevi huzurunda rahat değiliz. Son yıllarda hazmedilmesi mümkün olmayan olaylarla karşı karşıya geldik. Milletleşmeden geriye; boy, kabile, aşiret ve etnik taassuba dönüş, ne bütünleşme, ne de barış projesi olabilir.