AB'nin amigolarına ne oldu?

Acaba müzakere süreci ne alemde? Hangi  fasıldayız, hangi fasılda oyalanıyoruz?
AB konusu son yıllarda ısrarla gündemden kaçırılan bir konu olmuştur.
Türkiye’nin AB macerası ve tek taraflı aşkı hiç de iyi gelişmedi. Siyasi tarihimizde kamuoyunun yanıltıldığı ve bunda maalesef Türkiye’li basının başrolde yer aldığı konuların başında AB üyeliği gelir.
Medeniyet projesi diye takdim edilen, allanıp pullanıp tek yol olarak gösterilen teslimiyet projesi ülkemizde son yıllardaki karışıklıkların ve karmaşa ortamının hatta terörün artışına yardımcı olmuştur.
Ekranlarda AB amigosu ünvanlı veya ünvansız aydın sıfatlı hokkabazlara artık rastlanmıyor. Yazık oluyor topluma, artık bilgilendirilemiyoruz!
Kendimizi tam bir ortaklığa atalım, sırtımızı AB’ye dayayalım her şey anında düzelecek zannedenler askeri vesayetten şikayet edip de Brüksel’in vesayeti altına girmekten utanmayan fikir soytarıları ekranlarda AB’nin faziletlerini, AB cennetini bize artık anlatamıyorlar.
Efendim AB istediği için değil; vatandaşımız buna layık olduğu için AB istekleri kabul edilmeliymiş.
Üye olup olmamak önemli değilmiş. AB bir milliyetçilik projesi değilmiş. Neden milli menfaatler korunmuyormuş. AB yolunda devlet değil; vatandaş kazançlı çıkacakmış.
KKTC; üyelik önünde engelmiş. Zaten Kıbrıs’ın da statejik önemi kalmamış. AB bütünleştirir bölmezmiş. (İspanya’yı tam üyelik acaba bütünleştirdi mi , yoksa 17 bölgeye ve eyalete mi bölüyor.)
Kıbrıs’ta sorun çözülecekmiş. Şu halde KKTC ile Rum kesimi ayrımına gerek yokmuş. TSK ve Kemalistler pozitifleştirilmeliymiş. Atatürk’ün resimleri kaldırılmalıymış. Etnik gruplara özerklik sağlanmalıymış. Milli sınırlar ve milli devletler ortadan kalkıp tek devlete geçilecekmiş.
Şu halde milli menfaatleri korumaya da  bölücülük yapmaya da ne gerek varmış?
Kamuoyu araştırmalarına göre türlü aldatmacalara, şaşırtmalara ve milli olamayan sermaye ile basının önemli bir bölümüne rağmen AB’ye bakış değişmektedir. %55 destekten %30’lara ve günümüzde de %17’lere gerileyen destek ile bazıları suçüstü yakalanmıştır.
Bir ara Guardian isimli İngiliz gazetesinde ilginç bir yorum vardı. Bir yazara göre Avrupa ne Türkiye ile evlenmeye niyetli, ne de ondan ayrılmaya gönüllüdür. “Metresiyle” ne evlenmeyi, ne de onu kaybetmeyi göze alabiliyor.
Bu yorumda da olduğu gibi Türkiye devamlı oyalanmaktadır.
TC’nin  kuruluş felsefesine karşı olanlar ister sınıf çatışmasına bel bağlamış aşırı sol; ister milliliği reddeden sağın milliyetsiz, milli devletsiz, milli kimliksiz kesiminin AB taraftarlığında nasıl birleştikleri unutulmamalıdır.
Küresel gücün oyuncağı olan bu farklı çevrelerin küresel patronun emrinde oldukları bir gerçektir. Gözlerden kaçırılan gerçek, çatışmanın milli yerli kalabilenlerle dışarıdan yönetilenler arasında oluşudur.
Ancak laik-anti laik kutuplaşması ile toplum oyalanmakta, asıl kamplaşma göz ardı edilmektedir.
06 Ekim 2004 AB İlerleme Raporu daha tercüme edilmeden Sayın Başbakan olumlu ve dengeli ifadesini kullanmıştı. Ancak rapor Türkiye’yi Türkiye olmaktan çıkarıyor, yeni etnik ayrılıklar yaratıyordu.
O dönemde basındaki bazı manşetler utanç vericiydi;  “Çok güzel oldu, artık dönüş yok Avrupalıyız. Artık niye değil yolun açık olsun Türkiye biz değil çocuklarımız kazandı. Bastır Türkiye, merhaba Avrupa biz geldik. Başbakan konuştu Avrupa dinledi. Başbakanımız bir de İngilizce bilseydi. Yine vücut dilini kullandı. KKTC yardım paketi hazırlanıyor. Ambargolar kalkacak, Brüksel’de nikah Ankara’da düğün.”
Bu manşetler basın için önemli eksilerdir. O tarihlerde Yeniçağın manşeti ise  “satışımız toptandır” idi. Türkiye için iç ve dış güvenlik konusu haline gelen ve son yıllarda uyutulan bu macerayı daha çok ele alacağız.

Yazarın Diğer Yazıları