Açılma, boğulursun
Son günlerin moda kavramı açılım, gündemden düşmüyor. Aslında, Türkiye’nin gündemini de başkaları tayin ediyor. Türkiye’ye istenen şekli vermek için sürdürülen yabancı kaynaklı operasyonlar ve aslında darbeler de açılım diye etiketleniyor. Adamın biri yaşadığı sorunlardan bıkmış, yılmış, boğulmak için sahile gelmiş, en iyi şekilde boğulabilmek için nasıl açılabilirim diye düşünmüş. Bizde de siyaset tiyatrosunda bu oynanıyor. Ama siyasetçi utanmadan “Türkiye’nin sorunlarını Türkiye çözmeli” diyor. Rahmetli İ. İnönü’nün tabiriyle “Hadi canım sen de...”
Bir açılımdır gidiyor. Bu açılım macerasının bir bölümü de Ermenistan’la ilgiliydi. Karşı taraftan herhangi bir ışık görmeden tek taraflı adımlar attık ve Ermeni açılımı fiyaskoyla bitti. Ermeni iddialarını güçlendirdik. Sarkisyan, Türkiye’deki milli maça gelmek için kapıların açılması şartını koştu. Bizim açılımımız Ermenistan’ın haksız ve mesnetsiz iddia ve taleplerini hiç caydırmadı. Beyanatlar ortada...
Şimdi sıra Kürt açılımında. Aslında, Kürtlere, vatandaşa bir açılım yok. Zaten Anayasanın 10. Maddesinin ışığında ferdi hak ve hürriyetleri kullanıyorlar. Üstelik, hayali AB üyeliği sürecinde çıkarılan sözde uyum yasalarıyla kültürel haklar oldukça genişledi. TRT şeş-beş oyununa geçti. Kürt sorunu kollektif haklarla ilgilidir. Ayrımcı ve işbirlikçi Kürtlere imtiyazlar tanımak ve pozitif ayrımcılık yapmak anlamını taşır. I. Tanzimat’ta Gülhane Hattı Hümayunu ile dini azınlıkları imtiyazlı kıldık. Şimdi ise; II. Tanzimat’la devletine ihanet etmemiş büyük çoğunluğa rağmen; çoğu Kürt olmayıp Kürtçü olan veya dışarıdan kumandalı bazı çevrelere vatandaşın sırtından imtiyaz tanıyoruz. Efendim bu açılımla PKK devre dışı kalacakmış, muhatap teröristbaşı değilmiş. Eğer siz örgütün ve katil başının silâhla gerçekleştirmek istediği taleplerin önemli bir bölümünü kabul ediyorsanız; örgütün nasıl devre dışı kaldığını iddia edebilirsiniz? Bu bir siyasi şikedir. Aynen sporda ve futbolda olduğu gibi...
Ülkenin pazarlanması üzerine uzlaşma aranmaz. Devlet devletle uzlaşır. Milli egemenliğe ve devlete ortak aranır mı? Bugün aranıyor. Gerekçesi de; demokratik açılım... Bu demokratik açılım, terörle karşı karşıya kalan Avrupa ülkelerinde acaba neden uygulanmadı? İspanya bir ara yanlış yaptı. Daha sonra başbakanları halktan özür diledi. Çünkü, daha fazla demokratik haklar terörist saldırıları bitirmedi. Bizde ise; hâlâ elinde silâh tutan, parmağı devamlı mayında olanlar ve onların temsilcileri muhatap alınıyor. TRT başta olmak üzere; birçok kanal bu çirkin tezgâhı pazarlıyor. İzlerken TRT ne hale getirildi diye düşünüyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine yönelmiş bir psikolojik savaş var. Dün Milli Mücadeleyle, Cumhuriyetle kavgalı olan İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit Hükümetinin yandaşları bugün de görevde. Gaye milli duruşun zayıflatılması ve milli reflekslerin yok edilmesi. Bunun için Türkiye fedakârlıklar yapabilmeli. Teslimiyetçi çizgi izleyebilmeli. Barış için tavizler verebilmeli. Çünkü, Türkiye büyük devlettir! Yeri geldiğinde ABD büyük devlettir, özür dilemez diyerek Çankaya’da işi kurtarmaya çalışıyoruz.
Açılım denen hikâye PKK yenilgisini bütün iç ve dış desteklere rağmen; gözardı ettirmek ve Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın mülakatında da belirttiği gibi; amaç, Türkiye’deki ırkçı Kürtçü potansiyeli Irak’ın kuzeyine yabancılaştırmamaktır. Örgüt görevini tamamlamıştır; ama Türkiye’ye karşı kullanılacaktır. Örgüt elemanları değişik aflarla ve haklarla Türkiye’ye ithal edilmelidir. Sorunu Irak’ın kuzeyinde çözmeyi beceremezseniz; bu ithalat kaçınılmaz olur. Şimdi vatandaş soruyor; AKP’ye verilen oylar nereye gitti diye.
NOT: Şehitlerimizi anmak üzere 30 Ağustos Pazar saat 14.30’da Edirnekapı Şehitliğinde buluşalım.