Adın niye Türkçe! Sen cehennemliksin!

Adın niye Türkçe! Sen cehennemliksin!

İktidar tarikatlara ve cemaatlere bel bağlamış görünüyor. Bir ikisi hariç, hepsi Saray''ı destekliyor.

Hemen bütün tarikatların/cemaatlerin vakıfları, dernekleri var. Devletten alabildiğine istifade ediyorlar.

Mustafa Kemal Atatürk''ün tarikatlara tavrı nettir. Bunu Nutuk''ta açık söyler.

Hemen itiraz gelecektir... O zaten şudur, budur...

İtirazcılar şunu hiç akılarına getiriyorlar mı? Mustafa Kemal neden bu sözleri söyleme ihtiyacı duydu? Peşin düşmanlığı olabilir mi?

Onun da ailesinin, özellikle annesinin dindarlığının altı çizilir.

(Selanik''te Mustafa Kemal''in doğduğu evi gezerken bir odada rahle ve üstünde Kur''ân''ı görünce, görevliye, bu Kur''ân''ın o zamandan kalıp kalmadığını sormuştum. Rahle varmış. Kur''ân Türkiye''den getirilmiş. Bu rahle Zübeyde Hanım''ın hayat tarzının bir parçası ve hep orada. Her fırsatta Kur''ân okuyor. Bunu Mustafa Kemal''in büyüdüğü ev itibarıyla yazıyorum.)

Saray''da buluşan tarikat/cemaat uzantılarının her birinin "İslâm"ı kendine göre. Onların "İslâm"ı mı? Açık söylüyorum; tartışılır.

Bariz örnek: "İslâmcı" cemaat, "İslâmcı" iktidardan azamî istifade etti, sonra devirmeye kalktı. Önce "İslâmcı" iktidarın ipliğine pazara çıkardı. Yolsuzluk, rüşvet... Ne varsa ortaya döktü. Yıkamayınca silaha sarıldı.

"Evlâd-ı Resûl İlim ve İrfan Derneği" diye bir dernek varmış. "Seyyid" sıfatını isminin başına koyan Muhammed Mardinî namında bir Suriyeli "Şeyh", bu dernekte konuşmuş. Türkçe isimlere itiraz etmiş:

"Çocuklara Yağmur, Kaya gibi isimler koyuluyor. Bu isimleri olan çocuk cehennemlikse isminden dolayı en son cehennemden çıkarılacak. Çocuğa babası din eğitimini vermeli, veremiyorsa kendini bu işe adamış olan seydalara, şeyhlere, alimlere, mürşidi kamillere teslim etmeli. Teslim etsin çocuğunu, arkasını aramasın."

İslâm anlayışlarını mide kapasitesiyle sınırlayanlara sadece gülüp geçin. (İsim meselesinde TDV İslâm Ansiklopedisi''nde "Ad Koyma" maddesine girerseniz bir fikir edinirsiniz.) 

Ben de ismimden dolayı bir "şeyh"in itirazına uğramıştım. "''Ailen ''Arslan'' ismini koymamalıydı." demişti. Şimdi aklımda değil; Müslüman Kardeşler''in fikriyatçılarından Muhammed Kutub''un (Yoksa Seyyid Kutub muydu?) bir kitabında okumuştum. "Hangi isim olursa olsun, kendisinin Müslüman olması önemli." mealindeki sözü aklıma geldi ama o an söylemeye gerek görmedim. Çok gençtim. Yaşı ilerideydi ve fakültede hocamın da babasıydı.

Mustafa Kemal''in şu sözleri üzerinde düşünülmelidir: 

"Efendiler; tekke ve zaviyelerle, türbelerin seddi ve alelumûm tarikatlarla şeyhlik, dervişlik, müridlik, çelebilik, falcılık, büyücülük ve türbedarlık ve ilh gibi birtakım unvanların men ve ilgāsı da Takrîr-i Sukûn Kanunu devrinde yapılmıştır. Bu husustaki icrâât ve tatbikat, heyet-i ictimaiyemizin, hurâfe-perest, ibtidâî bir kavim olmadığını göstermek nokta-i nazarından, ne kadar elzem idi; bu, takdir olunur. / Birtakım şeyhlerin, dedelerin, seyitlerin, çelebilerin, babaların, emîrlerin arkasından sürüklenen ve falcılara, büyücülere, üfürükçülere, nüshacılara, tâli'' ve hayatlarını emniyet eden insanlardan mürekkeb bir kütleye, medenî bir millet nazarıyla bakılabilir mi? Milletimizin hakikî mahiyetini, yanlış manada gösterebilen ve asırlarca göstermiş olan bu gibi anâsır ve müessesât, yeni Türkiye Devleti''nde, Türk cumhuriyetinde idâme edilmeli miydi? Buna atf-ı ehemmiyet etmemek, terakkî ve teceddüd nâmına, en büyük ve gayr-i kabil-i telâfi hata olamaz mıydı? İşte, biz, Takrîr-i Sükûn Kanunu''nun mer''iyyetinden istifade ettik ise, bu tarihî hatayı irtikâb etmemek için milletimizin nâsiyesini olduğu gibi açık ve pâk göstermek için; milletimizin mutaassıp ve kurûn-ı vustâî zihniyette olmadığını ispat etmek için istifade ettik." (Nutuk, 1927 baskısı, s. 626)

Yazarın Diğer Yazıları