AİHM ne diyor? Teröristbaşı ne bekliyor?
Önce AİHM kararına bakalım: Mahkeme, teröristbaşına “şartlı tahliye” olmaksızın ağırlaştırılmış müebbet hapis verilmesini, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 3. Maddesine aykırı buldu. AİHS Madde 3 ise aynen şöyle: “İşkence Yasağı: Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı cezâ veyâ işlemlere tâbi tutulamaz.” Maddedeki bu kriterlerin teröristbaşıyla ilgisi olmadığı halde, yorum yoluyla bu kararı verdi.
Ceza hukukçusu Prof. Dr. Ersan Şen, Öcalan kararını şöyle değerlendirdi: “Sadece ‘umut hakkı’ konusundaki başvuru oybirliğiyle kabul edilmiştir. Bunun dışındaki iddialar reddedilmiştir. Öcalan cezaevi şartlarından bir karar bekliyordu. Affın önünün açılmasını istiyordu. Durumunun gözden geçirileceğini umut ediyordu. AİHM kararı Öcalan’ın beklediği karar değil. Öcalan için bir af ve yeniden yargılama yok. Koşullu salıverilme durumu söz konusu olmayacaktır. AİHM sadece, devlete ve millete karşı bu tür suçları işlemiş kişilerin de bir ‘umut hakkı’ olduğunu hatırlatmıştır. ‘En az 25 yıllık kesinleşmiş hapis cezasını yattıktan sonra bu kişinin durumunu gözden geçir’diyor. 15 Şubat 2024’te 25 yılını doldurduktan sonra Öcalan’ın koşullu serbestlikten salınıp salınmayacağı gözden geçirilecek. Öcalan’ın cezaevinde almış olduğu pek çok disiplin cezası var. Bunlar da 2025 yılında dikkate alınacaktır.”
Hukukçuların söylediği “Ceza bir ümittir. Bir uslanma yöntemidir. Uslanma hakkını tanı ve uslandıklarında toplumun içine bırak” anlayışı, teröristbaşı ve bölücü terör örgütü için asla geçerli olamaz. Bebek katilinin sicilinde, “cezaevinde aldığı pek çok disiplin cezası” nın ötesinde, idamına sebep olan kanlı terör cinayetlerini, hücresinden en az 10 yıldır ve alenen yönetmesi vardır. Nitekim, 20 Temmuz 2013’te Kandil’de yapılan kongrede, yeniden KCK Yürütme Konseyi Genel Başkanı, PKK eski Genel Başkanı Murat Karayılan da, askeri gücün (HPG) yeni lideri seçilmiştir. Bu durumdaki teröristlerin “umut hakkı” olabilir mi?
Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, kararla ilgili olarak şunları söylüyor: “Bu yeniden yargılama anlamına gelmez. Türkiye daha önce bu defteri kapattı. İdam cezasının kaldırılması, şartlı tahliye hakkı vermez. Bizim kararımız bu yöndedir. Bunun değişmesi de söz konusu değildir. Esas ceza idamdır. Dolayısıyla bunun da şartlı salıverilme hükümlerinden yararlanma imkanı, bizim hukukumuzda zaten yok. Kararı, AİHM Büyük Dairesi’ne götüreceğiz.” İnşâallah (!) diyelim, ama doğrusu, terörü azdıran Hükümetin ne yapacağını bekleyip göreceğiz.
AİHM’in Çakal Carlos kararı
Fransa’da tek başına Fleury Merogis Cezaevi’nde hücrede tutulan Çakal Carlos’un açtığı davada AİHM, 3. maddenin ihlal edilmediğine karar vermiştir. Mahkeme; “Bilhassa Ramirez Sanchez’in karakteri ve arz ettiği tehlike göz önünde tutulduğunda, tutulma şartlarının insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele teşkil edecek asgari ağır şartlar düzeyine ulaşmadığına” dikkat çekerek, “Devlet, bir mahkumun hücre tecridi durumunu düzenli biçimde gözden geçirmeli, tecridin devamı halinde bunun gerekçelerini göstermeli ve mahkumun fiziksel ve ruh sağlığı durumunu izlemelidir” diyor. Kararda, “karakter ve arz ettiği tehlike” temel kriter sayılmıştır.
Çakal Carlos olarak bilinen uluslararası terörist Ilich Ramirez Sanchez, 8 yıl hücre tecridinde tutulmuştur. Diğer mahkumlardan ayrı tutulan Carlos, sadece TV izleyebilmekte, gazete okuyabilmekte, ailesi ve avukatları ile görüşebilmektedir.
Bir kıyaslama olsun diye Çakal Carlos örneğini seçtik. Teröristbaşının durumuna biraz benzediği için. Benzemeyen tarafları ise, Çakal Carlos bireysel terör yapan bir mafya örgütünün başıdır. Yakalandıktan sonra örgüt dağılmıştır. Başka örnekler de var: Mesela; müebbet hapis aldığı halde, terör örgütüne mensup olmayan; terör örgütüne mensup veya lideri olduğu halde, örgütü dağılmış veya eylem yapamaz hale gelmiş olan, hatta devlet güçlerine teslim olanlar var. Kısaca, bunlar toplum, kamu düzeni ve birey için tehlike arz etmediği için, oldukça farklıdır. Yani bunların, “karakter ve arz ettiği tehlike” ile bizdeki gittikçe azgınlaşan, silahlanmayı sürdüren, katliama ve sindirmeye devam eden, asrımızın en vahşi bölücü terör örgütlerinden birinin başının durumu kıyaslanabilir mi? Hukuk her şeyden önce; yurttaşların can-mal güvenliği, kamu düzeni, vatanın bütünlüğü ve devletin egemenliği açısından tehdit ve tehlikenin varlığına ve boyutlarına bakmak durumundadır.
İşte AİHM bunların hiçbirini dikkate almamıştır. Tıpkı, yetkisi olmadığı halde; Kıbrıs’ta Rum kadınlar Loizidu, Aristi ile 1470 Rum’un ve tüzel kişiliği olmadığı halde, Fener Rum Patriği Bartholomeos’nun Büyükada’daki Rum Yetimhanesi için açtığı davaya bakması ve Türkiye aleyhine karar vermesinde olduğu gibi. Görüyoruz ki AİHM, önemli her davada “Haçlı zihniyetiyle” hareket etmektedir. Bu kararlar maalesef, iktidarın bilgisi ve ilgisi tahtında verilmektedir.