'Alevîyim... Samimî Müslüman'ım'

'Alevîyim... Samimî  Müslüman'ım'

Kemal Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs 2023 seçimlerine çok az kala bir cumhurbaşkanı adayı olarak neden malûmu ilâm etme ihtiyacı duydu? Acaba "Aleviyim" derken, başka türlü anlayanlara karşı kendisi üzerinden tarif mi getirmek istedi?

İki gün önce akşam paylaşmasında ne dediğini okuyalım:

"Sevgili gençler. Bu seçimde ilk kez oy verecek sevgili gençler. Bu gece sizinle çok özel, çok hassas bir konuda konuşmamızın zamanı geldi, buna inanıyorum. (...)

İlk oyunu verecek olan sevgili evlatlarım, ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslüman'ım...

Allah'ın verdiği bir canım var, kul hakkı yemem. Harama el uzatmam. Atatürk'ün bize armağan ettiği bu güzel ülkede her şeyden uzak ve yoksul bir evde doğdum. Cumhuriyet'in bize verdiği fırsatlar sayesinde okudum, mesleğim oldu, ailemi kurdum. Kimliklerimiz bizi biz yapan varlığımızdır. Ve elbette onurla sahip çıkmamız gerekir, onları seçemeyiz. Onlarla doğarız, büyürüz ve yaşarız. (...)

Sevgili genç arkadaşım, ülke olarak önümüzde bir eşik var ve bu eşiği hep birlikte aşabilmek için sana ihtiyacımız var. Unutma, tek bir oyla sen bu ülkeyi can yakan mezhep tartışmalarından, bataklığa dönüştürülen Orta Doğu'dan çekip çıkaracaksın, ait olduğu yere taşıyacaksın.

Artık kimlikleri konuşmayacağız, başarıları konuşacağız. Artık ayrışmaları ve farklılıkları konuşmayacağız. Ortaklıklarımızı ve ortak hayallerimizi konuşacağız..."

Kemal Kılıçdaroğlu, muarızının, yavaş yavaş meşrebi üzerinden yükleneceğini biliyor ve önceden kendi inanç çizgisini ortaya koyuyor. "Aleviyim" demesi çok çok önemli. "İnanç kimliği" tarifi daha önemli:

"Ben Aleviyim. Hak Muhammed Ali inancı ile yetişmiş samimi bir Müslüman'ım..."

Burada "Hak Muhammed Ali" üçlüsü üzerinde durmamız gerekiyor. Alevî kaynaklarında açıklama iki türlü:

Hz. Muhammed ve Hz. Ali'nin hak olduğu, onların yolunda gitmek gerektiği inancının özü. Burada hak kelimesi haklılık ve doğruluk manasına geliyor.

Alevî kaynaklarında birinci şık şöyle açıklanıyor:

"'Hak Muhammed Ali' tabiri anlam itibariyle Muhammed ve Ali haktır demektir. Yani Muhammed (a.s.m.) Allah'ın hak peygamberidir Ali (r.a.) de evliyaların şâhıdır anlamında söylenmektedir."

Bir açıklama da şöyle:

"Alevilikte imanın aslı üçtür. Bu üç ilke; 'Allah-Muhammed-Ali'dir. "Lâ İlâhe İllâllâh, Muhammed'ün Resulullah, Aliyyün Veliyullah" Yani; Uluhiyyet, nübüvvet, velayet...

Bu üç ilkenin tek bir ilke olarak açıklanması ise; Allah inancı üzerine inşa edilmiş ve ona bağlı olarak yapılandırılmıştır. Elçi, bu öğretiyi Allah'tan almakta ve veli de elçi ile ilişkisinden ötürü elçiden almaktadır."

Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Samimi Müslüman'ım." demesinin altını çizmeliyiz.

12 Eylül 1980 Darbesi öncesi savrulmalarında maalesef düşmanın çok çok arzu ettiği hiç istenmeyen hâdiseler oldu. Bunlara girmenin de manası yok. Tartışmaların, saldırıların asıl sebebi; insanlar "Alevî" oldukları için değil; sağ-sol ayırımında siyasî tercihte "sol"a yönelinmesinin ister istemez "bütün"ü içine almasıdır.

Biraz kapalı oldu açıklamam ama fazla da deşmek istemiyorum. Ne demek istediğim anlaşılıyor.

Burada ikrar önemlidir. Kemal Kılıçdaroğlu kendisini samimî Müslüman görüyorsa, ona farklı bir sıfat yakıştırılamaz.

Şu var ki, karşısındakiler K. Kılıçdaroğlu'nun sözleri kırpacaklar, başka mecraya dökeceklerdir.

Bizde siyaset böyle: Düşmanlaştırma!

Bu köşede, 15 Kasım 2021'de çıkan aşağıdaki yazımız da bir fikir verecektir:

Ne Sünnîlik ne Alevîlik istismar edilsin!

Alevîlik meselesi her seferinde karşımıza çıkacak/çıkarılacak. Alevîliği kendi mülevves emellerine âlet etmek isteyenler, bizzat Alevî aileden de gelseler, Alevî yaşayışıyla hiçbir ilgileri yoktur.

Saray fetvacısı Prof. Dr. Hayrettin Karaman'ın kendi sitesinde, 17 Ekim 2012'de, Sünnî kızın bir Alevî'yle evlenmesine dair soruya verdiği "Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa… evlenemez" cevabının, tekrar gündeme getirilmesiyle tartışma alevlendi.

Mustafa Kemal Atatürk, "Alevî açılımı"na gitmemiştir. İslâm dininin bütün türevlerini tek çatı altında ve hâliyle iktidarın kontrolünde tutmak için, Osmanlı'nın şeyhülislamlık müessesesini, "Diyanet İşleri Başkanlığı" adı altında devam ettirmiştir. Bunun bir manası Müslümanların bir bütün olarak görülmesidir.

Ak Parti oy toplama hesabıyla birtakım atraksiyonlarda bulunuyor. Her atraksiyonunda, karşılarına, "Alevîlik"e kendilerinin bakışı çıkarılıyor. Hayrettin Karaman, öyle bir kilit isim ki, Saray'ı kurtarmak için, "hırsızlık-yolsuzluk" ayırımı fetvası verdiği gibi, "iktidara zarar verecek ve muhalefete yarayacak ise, yönetenlerin yanlışlarını dile getirmek caiz değildir." mealindeki fetvalar da vermiştir!

Hâlbuki, Ana Hatlarıyla İslâm Hukuku kitabında, "Birçok İslâm bilgininin yalnızca fiilî muhalefetleri yahut zalim sultanlara karşı tarafsızlıklarını muhafaza etmek istemeleri karşısında çektikleri işkenceler, bu baskı rejiminin bir başka delilini teşkil etmektedir." diye yazan da kendisi.

Daha önce belirttiğim gibi, Alevîler arasına girdim. Kazdağları'nda, Anadolu içinde, İstanbul'da Alevîlerle röportajlar yaptım, dedelerin sözlerini yayınladım. Yetmedi, yurt dışına çıktım, Arnavutluk'ta, Makedonya'da Alevî-Bektaşî tekkelerinde dedebabalarla konuştum. Türkiye'deki Alevîlerin durumunu özetleyecek bir diyaloğu aktaracağım. Konuştuğum zat İstanbul Küçükçekmece'de Garipdede Türbesi'nin dedelerinden Fethi Erdoğan.

Fethi Erdoğan Dede, Alevîlerin hepsinin kendisinin anlattıklarını kabul etmediğini, ateistlerin olduğunu söyledi. Benim memleketimi [Yozgat] öğrenmişti: "Sizin hemşehriniz var, bir dede üstelik... [Prof., ismini burada yazmayacağım. A.T.] Alevîliğin İslâm olduğunu kabul etmiyor, Alevîlik bir kültürdür, diyor. Olur mu öyle şey! Alevîysen Müslümansın!"

Dede kızgındı: "Alevî dernekleri kurmuşlar... Ateist adamlar!"

Soruyorum: "Herkes ayrı ayrı mı cem evi açıyor? Bunun bir çatı kuruluşu yok mu?"

Dedenin cevabı: "Bir araya gelmeye çalıştık... Ankara'da bir kuruluş var, onlar da ateist!"

Alevîlik meselesi çetrefilli mesele... Dedeyle konuştukça, hemen hiçbir meselesinin çözülmediğini, karara bağlanmadığını anlıyorum.

Yazılı geleneğin olmaması Alevîleri çok zorluyor ve zorladığı gibi ister istemez istismara açık bırakıyor.

Devlet "laikçi" gördüğü için cem evlerine yardım ediyordu. Kendilerinin de yardım alıp almadıklarını sordum Fethi Erdoğan Dedeye...

"Yardım bize yapılmıyor. Ateistlerin sesi daha fazla çıkıyor. Alevî olduğunu söyleyen ateistlere yapılıyor. Biz, kumbaramıza atılan parayla cem evini döndürüyoruz."

"Dinsiz"le evlenilmez denilebilir ama Alevî'yle evlenilmez denilemeyeceği açık.

Dinî vecibeleri yerine getirip getirmediği söz konusu ise, o, "günah-sevap" içine girer.

Hayrettin Karaman Hocaya, yakından tanıdığını düşündüğüm, kendisiyle Yüksek İslâm Enstitüsü'nde aynı yıllarda okuyan Mehmet Yaman Dedeyi hatırlatacağım sadece.

Yazarın Diğer Yazıları