Ama hangi terörle mücadele

Ama hangi terörle mücadele
Türkiye şehit haberleriyle kavruluyor. Amerika, Almanya, Rusya Türkiye'ye ihtar üzerine ihtar veriyor:- Suriye'de YPG'nin üzerine gitmeyin...

Eğer YPG ile karşı karşıya gelir ve 22 militanı öldürürsek dünya ayağa kalkar...  Ancak Güneydoğu'da 22 şehit vermemiz kimsenin umurunda değil.

İktidar ne yapıyor peki? FETÖ'cüler için uygulanan terörle mücadele PKK'ya uygulanıyor mu? Örneğin mali kaynaklara müdahale var mı?

Irak'a Kandil'i boşaltması için ne zaman ültimatom verilecek? Ne zaman "eğer sen boşaltmazsan ben boşaltırım" denilecek? Ne zaman Kandil'in yani PKK'nın beyninin tasfiyesi için harekete geçilecek?

Melih Aşık Milliyet

******

Kepçeyle şehit gömmek!

------

(...) Gözünüzde canlandırmaya çalışın; şehit Halit Şıltak'ın eşi yaşadığı üzüntüyle hastanede kontrol altında tutulduğu için törene katılamıyor.

Annesi tabuta kapanıyor ve "Senin yerine ben öleydim. 7 aydır kızını görmedin, daha sana baba diyemedi. Ben nasıl dayanabilirim bu acıya" diyerek Kürtçe ağıt yakıyor.

Şehidin 9 aylık bebeği yakınlarının kucağında babasını uğurluyor.

O sırada Şehit Uzman Çavuş'un cenazesi mezara konuyor ve o da ne? İnsanlar mezara toprak atmak için beklerken tabutun üzerine "inşaat kepçesiyle" toprak yığılıyor.

Neymiş efendim; İmam törene gelen bürokratları düşünerek "Hava sıcak, misafirleri bekletmeyelim, kepçe gelsin" demiş.

O kahramanlar kavurucu sıcakta da, dondurucu soğukta da ülkeleri için mücadele veriyor, çoğu bebeklerini kundakta bırakarak, analarının dediği gibi "onlara ve hayata doymadan" şehit oluyor.

İmamın yaptığı "Şehidimize, ailesine ve milletin duygularına en büyük saygısızlık"tır, suçtur, Diyanet İşleri'nin onu derhal görevden alması ve soruşturma açılması gerekir.

Güngör Mengi Vatan

******

 "Kitabına uydurmaya"

çalışınca bakanlığı kaybetti

--------

Erdoğan'ın Başbakanlık Müsteşarı iken İçişleri Bakanlığı'na oturtulan, daha sonra da milletvekili olarak bu göreve devam eden Efkan Ala'nın beklenmedik anda görevden alınması herkes için şaşırtıcı oldu.

Aslında "şaşırtıcı" diyorum lafın gelişi tabii, bugüne kadar görevinde kalmasıdır şaşırtıcı olan.

Sadece bir buçuk yıl içinde 16 büyük terör saldırısına maruz kaldık ve yüzlerce insanımızı kaybettik.

Ala'nın azledilmesinden sonra pek çok spekülasyon yapıldı.

Hatta durumu fark edemeyenler Efkan Ala'nın MİT Müsteşarı olacağını bile söylediler.

AKP'ye çok yakın tanıdıklarımdan Efgan Ala olayının iç yüzünü öğrendim.

Elbette "en kesin bilgi budur" diyemem, ancak konuştuğum kişilerin özellikle saraya yakın olduğunu bildiğimden anlatılan senaryolar içinde "en akla yakınının" bu olduğunu söylemeliyim.

Ala, dinci faşist cemaatçileri temizleme operasyonunda "ağır kaldığı" için azledildi.

"Ağır kalmak" şu; saray kimlerin tasfiye edileceği konusunda bir talimat veriyor ve "anında uygulanmasını" istiyor.

Eğer söylediği zaman içinde operasyon yapılmamışsa öfkeleniyor ve hemen "kelle alma" yoluna gidiyor.

Peki, Efkan Ala'nın işi biraz "ağırdan" almasının nedeni ne?

Çok basit; Ala işi "kitabına uydurmaya" çalışmış. Şu anda cemaatçi olarak nitelenen herkes sorgusuz sualsiz ya gözaltına alınıp tutuklanıyor ya da geri dönüşü mümkün olmayan biçimde kamudaki görevinden atılıyor.

Kanun Hükmünde Kararname'lere göre kamu görevinden atılanların geri dönüşü mümkün değil, dava açamıyorlar, herhangi bir başka kamu kuruluşunda dolaylı dolaysız çalışamıyorlar ve eğer varsa işleriyle ilgili ehliyet ya da sertifakaları, bunlar da iptal ediliyor. Yani tam bir açlığa mahkumiyet bu.

İşin aslına bakarsanız işi "kitabına uydurmaya" çalışan sadece Efkan Ala değil. Kamuda imza yetkisi olan pek çok kişinin uykusunu kaçıran bir konu bu.

Her ne kadar bugün için işten atılanların dava açmaları mümkün değilse de, yarın ne olacağı belli olmaz.

Olağanüstü hal bittikten, durum biraz normale döndükten sonra şimdi pek duyulmayan "sessiz çığlıklar" büyük bir gürültüye dönüşebilir.

Böyle bir durumda sorumlular imza sahipleri olacaklar.

Gerçi onlar "emir saraydan geldi, ne yapabilirdik" diyebilirler ama hukuken bu mümkün değil.

Çünkü Eroğan her ne kadar "beni halk seçti, farklı cumhurbaşkanıyım" dese de mevcut anayasaya göre "görevi sırasında yaptıklarından sorumsuz" sayılıyor.

Yani emri veren Erdoğan olsa bile, sonuçta "sorumsuz" olduğu için kabak imzayı atmak durumunda kalan bakanın, bürokratın başına patlayacak.

İşte Efkan Ala "ne olur ne olmaz" duygusu ile tasfiye listelerini imzalamadan "işi kitabına uydurmaya çalıştığı" için kellesini vermek zorunda kaldı.

Aldığım bilgilere göre aynı duygu içinde olan ve saray tarafından fark edilen bazı "bakan" ve "bürokratlar" önümüzdeki günlerde yerlerinden olacaklar.

Kimse şaşırmasın.

Can Ataklı Korkusuz

******

"30 Ağustos"u kaldırmak isteyenlere...

----

"Hoca"dan bir çift laf

-------

Bazılarına göre '30 Ağustos'u kutlamak gereksiz! Çünkü esas zafer Lozan'daymış.

Birinci Harp'in son barış muahedesiyle 30 Ağustos Zaferi'ni kıyaslamak, "Patlıcan, armuttan daha lezzetli bir meyvedir" demek kadar abestir. Lozan'da zafer olmaz, çünkü diplomatlar orada birbirine süngüyle saldırmıyorlar.

Büyük bir zaferdir 30 Ağustos, üstelik her ülkede de böylesi yoktur. Sahip olanlar da bu zaferi kutlar.

Son yıllarda yakın Türk tarihi üzerinde, Frenklerin 'demystification' dediği, 'sözde' tabu düşünce ve yorumları yıkma havası esiyor. Evvela şunu söyleyeyim: Yakın tarih üstünde bu tür eğilimler ilkin Batı Avrupa'da başladı. O toplumların tarihlerinin, pek övündükleri demokratik gelenek ve miras(!) ile bağdaşmayan rejimlerle ve olaylarla dolu olması, tarih yazımını yeniden düzenlemeye ve bazen daha da aşırı giderek orta eğitimde ağırlıklı olarak hatta bazen münhasıran yakın tarihin okutulmasına neden oldu...

İlber Ortaylı Hürriyet

******

Devam filmi gibi

-----

Tutukluluk cezaya dönüştürülmüş durumda.

(...)  Memleketin dört bir tarafından "bize haksızlık yapıldı" mektupları geliyor.

FETÖ ile uzak yakın ilgisi olmayan birçok isim, fırsattan istifade ekarte ediliyor.

(...) Sanırım FETÖ'cü çetenin çektiği Ergenekon filminin devamını izliyoruz...

Ahmet Hakan Hürriyet

******

Kanada ve Türkiye

Kanada'dan ilginç bir haber... Sağlık Bakanı Dr. Jane Philport, Toronto-Hamilton bölgesinde bazı denetimler yapıyor ve toplantılara katılıyor.

Bakan hanım, bu gezi için özel arabasını yollamaktansa, gittiği yerdeki bir taksi firmasından hizmet alıyor. Mart ve temmuz aylarındaki denetim gezileri sonunda bu şirkete "3700 dolar" masraf ödüyor.

Kanada'da tüm muhalefet ayağa kalkıyor "Devletin parası böyle çarçur edilir mi? Bu ne savurganlık? Böyle rezalet olmaz!" diye ortalığı karıştırıyor.

Kanada Vergi Mükellefleri Federasyonu da (Canadian Taxpayers Federation) 3700 dolar masrafı çok bularak Sağlık Bakanı hakkında soruşturma açılmasını istiyor.

Bu arada taksi şirketinin de Bakan'ın Liberal Partisi'ni destekleyen yandaş bir firma olduğu iddiaları ortaya atılıyor.

Sonuç:

Kanada hükümeti zor duruma düşünce Sağlık Bakanı Jane Philport, yapılan aşırı harcamaları devlete kendi cebinden geri ödeyeceğini açıklıyor.

Kanada'dan haberi yollayan okurum Tarık Karslı:

"Aynen bizim Türkiye'deki gibi, değil mi?" diye dalga geçiyor!

Rahmi Turan Sözcü

******

Doğru söze ne denir

-------

FETÖ'cülük zehrinin panzehri ATATÜRKÇÜLÜKTÜR.(...) Farklı hesaplar peşinde koşanlar şunu iyi bilmeliler ki, Cumhuriyet tarihinin bu en ağır kumpasından çıkış için başka bir yol yok!..

Uğur Dündar Sözcü