Aman dikkat!

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban-ki Moon sayın Cumhurbaşkanı Talat’ı  “görüşmelerdeki cesareti için”  kutlamış. Bize, ABD ile İngiltere’nin arzuları doğrultusunda Annan Planı gibi şeytani bir planı kabul ettirmek için elinden gelen her şeyi yapmış olan bu makamın yeni sahibi Moon’un bu kutlamasına pek sevinemedim, çünkü bunun anlamı  “Aferin, bizlerin (yani ABD ile İngiltere’nin) istediği çizgidesin”  demektir. Bu çizginin ne olduğunu daha önce de yazmıştım. Tekrarlamakta zarar yoktur, yarar vardır. ABD Annan Planı’nı önce Türkiye’ye, sonra da Türkiye kanalıyla bize kabul ettirdikten sonra (ve Rumlar tarafından aldatılmış olmasına rağmen) derhal bizim  “Evet’imize”  yorum getirerek bunun  “Bundan sonra ayrı egemenlik, ayrı bağımsızlık istemediğimizin kanıtı olduğunu”  kayda geçirmişti. Talat-Hristofyas temasları maalesef  “Hristofyas masadan kaçmasın”  diye bu çizgide başlatılmıştır. Ban-ki Moon’un cesaret deyip kutladığı işte budur. Sayın Talat’ın  “Anlaştığımız ilkelerin altını dolduracağız”  demesini dinleyen yoktur ve yarın görüşmeler başladığında  “ilkelerin altını doldurmak”  için atılacak her adım yoldaş, Barış meleği Hristofyas tarafından  “oyunbozanlık”  olarak yorumlanacak ve İsveç’te yaptığı gibi  “biz Talat ile anlaşmıştık, ama Türk hükümetinin de kendisini desteklemesine rağmen, askeri kanat işi bozmaktadır” yalanıyla askerimizi ve garantileri boy hedefi haline getirme eylemine devam edecektir. Unutmayalım, Hristofyas  “Biz federasyonu beğenmiyoruz ama Türk askerinden kurtulmak için başka çaremiz yoktur”  diyen kişidir. ABD’nin temsilcisi Bryza’nın  “Türkiye mükellefiyetlerini yerine getirsin (yani Rum idaresini tanısın) ve önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun”  beyanatı da unutulmazsa oynanmakta olan oyunun ne anlama geldiğini ve iplerin kimlerin elinde olduğunu görmek mümkündür.
“Bu kadar evhamlı olma” diyenler olacak. Evhamlı değilim, başımdan geçenlere bakarak  “kutlama”  durumunu değerlendiriyorum. Ben de toprak konusunda  “Yüzde 30’un altına inersen Kipriyanu anlaşmayı imzalayacak; yüzde 30’a karşı psikolojik bir takıntısı var”  diyen Genel Sekreter Cuellar’a  “Bugün kabul etmesi şartıyla yüzde 29+’yı kabul ediyorum”  demiştim. Cuellar, bunca yıllık Kıbrıs meselesini sonuçlandıran Genel Sekreter oluyor sevinciyle beni defalarca kutladı. Büyük cesaret gösterdiğimi söyledi, ABD ve İngiliz temsilciler  “devlet adamlığımı”  göklere çıkardılar. Sonra ne oldu? Kipriyanu bizi on gün beklettikten sonra öneriyi reddetti, fakat  “Bugün kabul etmesi şartıyla”  yaptığım öneri benim ayağıma kalıcı bir şekilde bağlanmak istendi. Birkaç ay  “yılın devlet adamı”  olarak alkışlanan ben, Kipriyanu’yu  “görüşmeye”  davet etmeye devam ettim. Bu kez aynı Amerikan ve İngiliz temsilciler  “Denktaş bey, karşı tarafın kabul etmeyeceğini bildiğin bir belgeyi masada tutman yapıcılık değildir ki”  demeğe başladılar. Yani, Kipriyanu’yu masaya getirmek için onun istediği değişiklikleri masaya oturmadan yapmamı bekliyorlardı.
Şimdi, Annan Planı’nı  “Türklere verilen haklar fazladır”  diye reddetmiş olan Rum tarafı ile başlayan müzakerelerde bizden beklenen o  “fazlalıklardan”  Rumların istedikleri şekilde vazgeçmemiz,  “ılımlı olmamız ve cesaretle tavizler vererek yarım asırlık Kıbrıs meselesinin halline yardımcı olmamızdır” . Sayın Talat’ı alkışlayacak olanların bekledikleri cesur adım Sayın Talat’ın tek halk, tek devlet, tek egemenlik, tek vatandaşlık formülüne sadık kalması, Maraş’ı, Güzelyurt’u, Karpaz’ı Rumlara iade etmesi, garantörlükten vazgeçerek yoldaş Hristofyas ile anlaştığı şekilde Kıbrıs’ın askersizleştirilmesini sağlamasıdır. O zaman sadece kutlama ile kalmayacaklar, belki de Nobel Barış Ödülü’nü de verecekler, ancak elde edilecek sonuç hiç de kalıcı barış olmayacak ve Sayın Talat kendi halkının yüzüne bakamayacaktır. KKTC Cumhurbaşkanı’nın bu tuzağa düşmeyeceğini ümit etmekteyiz. 

Yazarın Diğer Yazıları