Anayasa tuzağı ve 'emperyal devlet'

Yeni Anayasa çalışmalarında uzlaşma komisyonu işi aceleye getirmemelidir. Belirli bir tarihe kadar bu çalışmalar bitecek diyenlerin anlaşılan ellerinde hazır ve ısmarlama bir anayasa vardır. Yeni anayasa çalışmaları “devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü”nü ortadan kaldırmak, ülkenin ve Türk Milletinin ufalanması amacı ile yapılmaz. Devletin üniter yapısı, ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, Türk Milleti, Türk kimliği, milliyetçilik gibi kavramları ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran iradeyi içlerine sindiremeyenlere teslim olunmamalıdır. Anayasanın başlangıç kısmının tartışılacak bir tarafı yoktur. Ancak, etnik ırkçı ve etnik özürlü olanlar bundan rahatsız olabilir. Türklük ve Türk kimliği etnik bir sıfat değildir ki, etnik çağrışım yapabilsin. Türk Milleti milletleşme sürecinden geriye döndürülüp etnik ve mezhep asabiyetine, taassubuna teslim edilmemelidir. Demokrasi ile milletleşme arasında çok yakın bir bağ vardır. Demokrasi ile ırkçılık bağdaşmaz. Etnik ırkçılığa teslim olacak bir anayasa hazırlık çalışmasını kimse demokratik diye yutturmaya kalkmasın. Farklılıklar bütünü zedelemediği ölçüde demokrasi işleyebilir.
Anayasada modası geçmiş, Batılı ülkelerin bile artık uzaklaştığı çok kültürlülüğü çağrıştıran ifadelere ve grup haklarına yer verilmemelidir. Kolektif haklar değil; her fert için eşit, geçerli hak ve hürriyetler esastır. 1982 Anayasası’nın 66. Maddesi ayrımcılığı, etnik taassubu ve etnosantrizmi reddeder. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını bütünü ile milli kimlikte kucaklamak en isabetli yoldur. Türkiyelilik saçmalamaları aynı coğrafyayı paylaşmanın ötesinde kültürel bir kimlik olamaz. Anayasal vatandaşlık gibi özentiler de ismi konmamış bir çocuk veya cami avlusunda bulunmuş bir bebek gibidir. 
Türkiye Cumhuriyeti hükümetleri her şeyden evvel Milli Mücadele ve onun tacı olan Cumhuriyete, Devletin temel kuruluş ve varoluş gerekçeleri ile uzlaşmak, onlara sadakatle bağlı kalmak zorundadırlar. Böyle yapılmadığı takdirde hazırlanacak yeni bir anayasa sakat bir doğum gibi olacaktır.
Bu iktidarın en büyük yanlışı genelde aldığı sağ oylarla bağdaşmayacak bir şekilde dün aşırı sol olup bugün neoliberalleşen, kendi ülkesi ile başkaları adına kavgalı bir kesimin etki alanına girmiş olmasıdır. Orta Doğu’da Müslüman kanı akıtan emperyalist gücün emrine girmiş ve onunla işbirliği yapan sözde İslamcı bazı çevreler de bu liboş takımının ortaklarıdır. Türkiye’yi Türkiye yapan değerleri yok sayarak düzenlenecek bir Anayasanın yeri ancak çöp sepeti olabilir.
Türkiye önce bölgesinde, daha sonra da Orta Doğu ve Kuzey Afrika İslam coğrafyasında izne tabi bir emperyal devlet olmaya zorlanmaktadır. Kolayca doldurulşa gelmekteyiz. Bize “önce içeride çoğulcu ol, milli devlet ve üniter yapıdan uzaklaş, size uymasa da çok kültürlü bir yapıya gir ve Anayasanı ona göre yap ki Orta Doğu’da ve İslam coğrafyasında yeni imkânlar kazanasın” denmektedir. Önce Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş amacını inkâr et, Milli Mücadeleyi dışla, milli kimliği göz ardı et ki, yeni Osmanlı ağabeyliği yürüyebilsin telkinleri yapılmaktadır. Bize “Dünya devleti” olacaksın. Bugün ısrarlı olduğun, pek de taviz vermediğin konularda yumuşa ve daha çok taviz ver, milli davaları unut aklı verilmektedir.
Dış politikadaki eksen değişiklikleri sebepsiz değildir. Eğer Suriye ve Libya politikalarımız aniden değişebiliyor, terör örgütü ile müzakere yapılabiliyor, Somali ve Gazze ile daha fazla ilgileniliyor ise, Orta Doğu’daki rejimlere karşı muhaliflerin kolu kanadı oluyorsak bu sebepsiz değildir. Hatta bilinen bir gerçeğin, bir Alman vakfının PKK’yı desteklediği açıklaması Sayın Başbakan’dan geliyorsa Türkiye’nin rotasının döndüğü yer bellidir.
Önümüze romantik ve pembe bir gelecek konulurken Irak’ın kuzeyinde kara harekâtımız engelleniyor, TBMM’den sadece karar çıkarmakla yetiniyoruz. Ordu hedef alınıyor, itibar ve güç kaybettiriliyor. Gelişmiş yerli savunma sanayiimiz de yeterli değil. İnsansız istihbarat uçaklarını kafa tutar göründüğümüz İsrail’den veya ABD’den alıyoruz.
Sözde dostlarımızın anladığı mânâda emperyal devlet olma anlayışı bize uymamaktadır. Türk kültüründe böyle bir anlayış yok. Osmanlı bile Batılı mânâda emperyalist olamamıştır. Olmayacak şeylere özenmeyelim; ülkeyi çorbaya çevirmeyelim.

Yazarın Diğer Yazıları