Ahmet Hamdi Martonaltı’nın ilginç soyadının hikayesi. Atatürk Nutuk’ta adını geçirdi soyadını bizzat kendi verdi

Ahmet Hamdi Martonaltı’nın ilginç soyadının hikayesi. Atatürk Nutuk’ta adını geçirdi soyadını bizzat kendi verdi

Milli Mücadelenin az bilinen kahramanlarından birisiydi…
Ahmet Hamdi Efendi, 1891 yılında Manastır vilayetine bağlı Florina’da doğdu.
Balkan Savaşları sırasında Manastır’ın Sırpların eline geçmesi üzerine,
ailesiyle birlikte İstanbul’a gelmek durumunda kaldı ve
26 Haziran 1919’da Sirkeci’de bulunan büyük postanenin
telgraf merkezinde memur olarak göreve başladı.
Ahmet Hamdi Bey’in İstanbul’da göreve başladığı dönem,
Mondros Mütarekesi’yle beraber tüm ülkede işgallerin gerçekleştiği ve
bu işgallere karşı Millî Mücadele’nin başladığı en çetin günlerdi.
Telgrafhanedeki memurlar, görevlerini
zor şartlar altında yerine getirmeye çalışıyorlardı.
Telgrafhanede uzun yıllardır çalışmakta olan Leon adlı Ermeni asıllı memur,
İngilizler adına istihbarat toplarken, işgalcilerin Türk memurlar üzerindeki baskı ve
hakaretleri günden güne artmakta,
öyle ki bu memurların bir araya gelip görüşmeleri bile
ecnebi sansür heyetince yakından takip edilmekteydi.
Ahmet Hamdi Bey, telgrafhanede mesai sonrası nöbetçi bulunduğu bir gece,
birden makinenin çalışmaya başladığını ve
Erzurum’dan İstanbul’un arandığını fark ederek cevap verdi…
Telin ucundaki kişi Mustafa Kemal Paşa’ydı.
Kendisini tanıtan Ahmet Hamdi Bey,
Paşa’nın emirlerine amade olduğunu belirtmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Yıldız telgrafhanesinin bağlanmasını isteğini müdürüne iletmiş
fakat müdür bu isteği reddetmiştir.
Bu durumu Paşa’ya bildiren Ahmet Hamdi Bey,
emirlerini kendisine yazdırmasını,
telgrafın güvenli bir şekilde teslimini sağlayacağını söylemiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın, Ayan’dan Fuat Paşa’ya götürülmek üzere yazdırdığı telgrafı
Hamdi Bey, ertesi gün bizzat yerine ulaştırmıştır.
Üstlerinden izinsiz ve işgalin gölgesinde yerine getirdiği bu görevden sonra,
nöbetçi olduğu gecelerde Mustafa Kemal Paşa ile bağlantı kuran Hamdi Bey,
İstanbul’da yaşanan gelişmelerden kendisini haberdar etmiştir.
“İstanbul, 16.3.1920
Ankara’da Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,
Bu sabah Şehzadebaşı’ndaki Muzıka Karakolunu İngilizler basıp,
oradaki askerlerle çarpışarak, sonunda şimdi
İstanbul’u işgal altına alıyorlar. Bilgilerinize arz olunur.
Manastırlı Hamdi”

Hamdi Bey’in takip eden telgrafları, telsizle Harbiye’nin işgalinin haber alındığı,
Beyoğlu Telgrafhanesi önünde İngiliz askerlerinin bulunduğu;
kısa süre sonra da Harbiye Telgrafhanesi’nin işgal edilip, telin kesildiği;
Tophane’nin işgal edildiği, zırhlılardan asker çıkarıldığı,
Şehzadebaşı’nda sabah yaşanan çatışmalarda altı şehit verildiği,
on beş yaralı olduğu haberlerini vermiştir.
Telgraflar, işgalin Derince’ye yayıldığı,
Beyoğlu telgrafhanesi çalışanlarının kendi yanlarına geldiği,
bir saate kadar kendisinin de bulunduğu
İstanbul Telgrafhanesi’nin işgal edileceği haberleriyle gelmeye devam etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, Hamdi Bey’in işgali haber veren ilk telgrafının altına
“İvedi olarak kolordulara benim imzamla” notunu düşerek,
Rumeli ve Anadolu’daki bütün komutanlara iletilmesini istemiş;
telgraf, Edirne, Bandırma ve İzmir’e yine
Hamdi Bey aracılığıyla İstanbul üzerinden ulaştırılmıştır.
Hamdi Bey’e Mustafa Kemal Paşa,
“Milletvekilleri ile ilgili bir haber aldınız mı?
Meclis telgrafhanesi cevap veriyor mu?”
diye sormuş,
O da “Evet veriyor 14. Kolordu Komutanı hazır. Paşa istiyordu verelim mi?” diye cevaplamıştır.
Ancak bundan sonra iletişimin kesilmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa,
İstanbul Telgrafhanesi’nin de işgal edildiği kanaatine varmıştır.
Hamdi Bey, anılarında Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı bu görüşmenin,
telgrafhane başmuhaberecisi tarafından telgraf genel müdürüne ihbar edildiğini anlatır.
Ne var ki Hamdi Bey tehlikeyi sezerek daha önceden
telgraf kâğıtlarını küçük parçalara ayırarak yuttuğu için,
telgrafhaneye gelen genel müdür ve beraberindekiler
yaptıkları aramada bir kanıt bulamamıştır.
Duruma hiddetlenen genel müdür,
Hamdi Bey ve kendisi ile temasta olanların görevlerine son vermiştir.
İstanbul’un işgalinden Ankara’nın haberdar edilmesi için Ahmet Hamdi Bey’e,
Başmuhabereci İhsan (Pere) Bey’in emir verdiğine dair bilgiler de bulunmaktadır.
Buna göre; işgal günü kendisine santrallerden ve
yakın telgrafhanelerden telefonla gelen haberleri
Ankara hattında makine başında bulunan Hamdi Bey’e İhsan Bey yazdırmış,
ancak telgraflar Ankara’ya onun imzasıyla ulaşmıştır.
İhsan Bey, işgal nedeniyle kesilen İstanbul-Ankara arasındaki iletişimi sağlamak üzere
TBMM’nin açılışından üç gün önce PR Gizli Telgraf Merkezi’ni kurmuş,
bu hizmeti İstiklal Madalyası’yla ödüllendirilmiştir.
Atatürk, Nutuk’ta da, Ahmet Hamdi Bey’in böylesi kritik bir zamanda ve
güç koşullarda Ankara’yı bilgilendirmesini
kahramanlık olarak nitelendirmiş ve şöyle demiştir:
“Bu vatansever ve cesur Ahmet Hamdi Bey olmasaydı,
İstanbul felaketinden haber almak için,
kim bilir ne kadar çok beklemek zorunda kalacaktık.
İstanbul’da bulunan nazır, milletvekili, komutan ve
teşkilatımızdan bir kimsenin çıkıp da bize
vaktinde haber vermeyi düşünmemiş olduğu anlaşılıyor.
Demek ki hepsini heyecan ve korku bürümüştü.
Bir ucu Ankara’da bulunan telin İstanbul’da bulunan ucuna yanaşamayacak kadar şaşkın bir duruma gelmiş olduklarına hükmetmek, bilmem ki doğru olur mu?
Telgraf memuru Hamdi Efendi, daha sonra Ankara’ya gelerek
karargâhımız telgraf memurluğunu yapmıştır.
Kendisine borçlu olduğum teşekkürü burada açıkça ifade etmeyi milli ve
vatani görevlerimden sayarım.”

Ali Fuat Cebesoy da hatıralarında, Hamdi Bey’den takdir ve minnetle söz etmiştir.
Hamdi Bey işinden ayrıldıktan sonra bir süre annesi ile birlikte
güç koşullarda yaşamış ve daha sonra
Millî Mücadele’ye katılmak üzere Ankara’ya geçmeye karar vermiştir.
Bursa’da Mustafa Kemal Paşa’ya telgraf çekerek emrine hazır olduğunu belirtmiş,
ancak Hürriyet ve İtilafçılar tarafından casus olduğu ileri sürülerek
burada tutuklanmış ve İstanbul’a geri gönderilmiştir.
Tutuklamayı öğrenen bir telgrafçı arkadaşı, Ankara’yı durumdan haberdar etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, 56. Fırka Komutanı Bekir Sami Bey’e telgraf çekerek,
kendisinin kurtarılmasını emretmişse de
bu iş için görevlendirilen polis müdürü vapura yetişememiştir.
Hamdi Bey, zahmetli bir yolculuğun ardından Galata Rıhtımı’na yanaşan
vapurdan kimsenin görmediği bir sırada iskeleye atlayarak
kaçmış ve Üsküdar’daki evine sığınmıştır.
Birkaç gün sonra Kuvâ-yı Milliyeciler kendisiyle temas kurarak,
onu Anadolu’ya geçirmek için emir aldıklarını ve hazır olmasını istemiştir.
Önce vapurla Mudanya’ya geçmiş, oradan da karayoluyla Ankara’ya hareket etmiştir.
Bilecik’te görüştüğü Bekir Sami Bey, kendisine
Mustafa Kemal Paşa tarafından gönderilen ve
içinde 250 Lira bulunan zarfı teslim etmiştir.

Bilecik’ten trenle Eskişehir’e geçmiş;
buranın istasyon şefinin zorluk çıkarması üzerine
iki gün bekletilmiş ve nihayet Ankara’ya varmıştır.
Heyet-i Temsiliye Karargâhı olarak kullanılan Ziraat Mektebi’nde kendisini tanıtarak,
Mustafa Kemal Paşa’yla görüşmek istediğini belirtmiştir.
Paşa’nın daha önceden verdiği emir doğrultusunda hiç bekletilmeden huzura alınmış,
böylelikle makine başında birçok kez konuştuğu
Mustafa Kemal Paşa’yı ilk kez görmüştür.
Görüşme sırasında Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki İsmet (İnönü) Bey’e
İstanbul’daki durumu kısaca anlatan Hamdi Bey’i
İsmet Bey “Paşam, böyle gençlerimiz varken, vatanımızın halâsı (kurtuluşu) gecikmez”
sözleriyle onurlandırmıştır.
Gitmek üzere izin isteyen Hamdi Bey’i Mustafa Kemal Paşa akşam yemeği için alıkoymuştur.
Zorlu geçen yolculuğun izlerini taşıyan kılık kıyafetinden dolayı
sofrada yadırganan Hamdi Bey; Paşa’nın
“Efendiler, şu sürtünmek istemediğiniz adamı tanıyor musunuz?
Bu kahraman adam Manastır’lı Hamdi’dir.
Pek azımızın görebildiği büyük hizmetler yapmıştır.
Kendisine hürmet ve muhabbet borçluyuz”
şeklindeki sözleriyle,
davetlilerden samimi bir ilgi görmüştür.
Ahmet Hamdi Bey, Ankara’da, önce Mustafa Kemal Paşa’nın özel telgrafçılığı görevini üstlenmiş,
daha sonra Batı Cephesi Komutanlığı sırasında İsmet Paşa’nın
cephe telgrafçılığında bulunmuştur.
İsmet Paşa’nın II. İnönü Zaferi’ni müjdeleyen telgrafı da
buna karşılık Mustafa Kemal Paşa’nın
“Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin makûs talihini de yendiniz” diyen
tebrik telgrafı da Ahmet Hamdi Bey’in makinasından geçmiştir.
Hizmetlerinden dolayı 3731 numaralı “Kırmızı Şeritli İstiklal Madalyası”na layık görülmüştür.
Soyadı Kanunu’nun kabulünden sonra Atatürk;
İstanbul’un işgal haberini telgrafla ileterek Millî Mücadele için kıymetli bir hizmette bulunan
Ahmet Hamdi Bey’e o güne atfen “Martonaltı” soyadını vermiştir.
Martonaltı soyadının anlamı Mart ayının on altıncı günü "mart on altı" demektir.
Gazi Mustafa Kemal paşa telgrafçı Hamdi’nin 16 Mart'da İstanbul'un işgalini
hayatı pahasına kendisine Ankara'ya bildirmesi nedeniyle
o günün anlamına özel olarak bu soyadını vermiştir.

KAYNAKÇA

ATATÜRK, Kemal, Nutuk, Yay. Haz. Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara 2002.
CEBESOY, Ali Fuat, Millî Mücadele Hatıraları, İstanbul 1953.
COŞKUN, Nusret Sefa, “Millî Mücadele Tarihine Eklenecek Bir Yaprak Kahraman Telgrafçı Manastırlı Hamdi’nin Son Posta’ya Anlattıkları”, Son Posta, 14-17 Şubat 1941.
ÇARDAK, Muttalip, Telgrafçı Manastırlı Hamdi Bey, İstanbul 1984.
ÇIPAN, İsmail, Manastırlı Telgrafçı Hamdi Bey, Selçuk Üniversitesi, Yayınlanmamış Y.L. Tezi, Konya 1990.
DURUKAL, Hüsnü Sadık, “Millî Mücadeleden Hatıralar: İstanbul’un İşgali ve Fedakâr Telgrafçılarımız”, Cumhuriyet Gazetesi, 22 Mart 1959, s.2‐5.
GÖKOĞLU, A. Baha, İnkılâbımızda Posta ve Telgrafçılar, Ankara 1940.
İstiklal Harbimizde PTT, T.C. Ulaştırma Bakanlığı PTT Genel Müdürlüğü, Ankara 2009.
ÖZCAN, Halil, Atatürk’ün Özel Şifre Hattı PR Gizli Telgraf Merkezi, Ankara 2019.
ÖZÖNDER, Hasan, “Millî Mücadele Kahramanlarımızdan Telgrafçı Manastırlı Hamdi Martonaltı”,
TEMEL, Mehmet, İşgal Yıllarında İstanbul’un Sosyal Durumu, T.C. Kültür Bakanlığı, Ankara 1998.
ÜNAL, Ertan, “Manastırlı Hamdi’nin Gerçek Öyküsü”, Popüler Tarih Dergisi, S 67, Mart 2006.

Yazarın Diğer Yazıları