Ateşle oynayan siyaset!..

Ateşle oynayan siyaset!..

Yalan- dolan, rüşvet-torpil, iltimas- pervasızlık ve sömürüyle ihanet, siyasetin kitabından hiçbir zaman eksilmedi bu ülkede...

Demokrasiyi bir araç olan gören zihniyetlerin, adam kayırmacılığı neredeyse strateji haline getirdiği siyaset dünyasında, pervasızlık sadece kendi yandaşlarını kollamak- onları ihalelerle beslemekten ibaret değil...

Bir taraftan da yoksullaştır- köleleştirir stratejisiyle dar gelirli, eğitimsiz, geri kalmış çevreleri dinci siyasetle mürit- militan ordusu haline getirmek, neredeyse tek strateji oldu bu ülkede...

Velhasıl, hangi ideolojide olursa olsun, siyaset bu ülkenin her meselesinde pervasız davranmaktan hiçbir zaman geri durmadı, halen de durmuyor...

İşte bu pervasızlık içerisinde; seçim beyannamelerinde tutulmayan sözlerle topluma yıllarca safsatalar anlatıldı, insanların yoksullukları sömürüldü, işsizlik üzerinden edebiyat yapıldı, dar gelirlilerin sofrası üzerinden akham kesildi, gençliğe yalanlar söylendi, emekliler uyutuldu ve işsizler ordusu da aş- iş vaadiyle sömürüldükçe sömürüldü...

Böylesi zavallıca bir ortamda; siyasetin sürekli yalanlar söylediği, toplumun da, balık hafızalı deyimine sığınarak her şeyi kısa sürede unuttuğu nadir ülkelerden biri oldu Türkiye...

Bu yüzden siyasetin sadece yalancılığı, vurgunculuğu, yağmacılığı, adam kayırmacılığı değil; tutulmayan sözlerin açtığı yaralar da, yandaş medyacılığın toz pembe manzaralar çizmesi nedeniyle toplumun hafızasından hızlıca çıkarıldı ve iktidar mücadelesi her seferinde, yeni yalanlar üzerine yeniden inşa edildi...

Türkiye''de, Demokrat Parti döneminden bu yana gericiliğe, tarikatlara- cemaatlere tavizler verilerek yürütülen karanlık siyaset stratejisi de, işte yukarıda anlatılan manzaranın içerisinde büyüdü...

Bu din sömürüsü pervasızlığı ANAP dönemindeki bağnazlıkla zıplama yaptı, DYP ve Refah Partisi dönemlerindeki ihanetle ilerledi, AKP dönemindeki çok tehlikeli ilişkiler ve girişimlerle de zirve yaptı...

Peki siyasetçilerin; şeyhlerin-hocaların ellerini öpmek, destur almak ve bağnaz kesimlerin gözünü dinciler üzerinden boyamak için sıraya girdiği bir karanlık dönem Türkiye için nelere mal oldu?..

SİYASET- MÜRİT- MİLİTAN!..

AKP''nin 2002''den itibaren; sonraları darbeci olan ve "ne istediler de vermedik" diye desteklenen Fethullaçıları yanlarına alarak yürüttükleri din sömürüsü pervasızlığı, diplomasi- ekonomi- güvenlik konularında tabii ki çok büyük sosyal yaralar açarken, asıl sinsi ve karanlık travma ise hep gözardı edildi...

AKP döneminde dinin siyasete alet edilmesi, tarikat ve cemaatlerin büyütülmesi, imam hatipler üzerinden mürit militan kadrolaşması için arka bahçeler oluşturulması gibi tehlikeli stratejilerin yol açtığı bir pervasızlık var ki; (Türkiye''nin tüm sorunları bir tarafa) bu karanlığın açacağı ağır yaralar kesinlikle ve kesinlikle kapatılamaz, vuracağı sert darbeler giderilemez, onarılamaz...

İşte o tehlikeli ve aslında ihanet stratejisi halen ayakta ki, tüm ülkeyi her geçen gün karanlığa sürüklemekten geri durmuyor...

Çünkü sadece yoksul- geri kalmış- eğitimsiz çevreleri yalanlarla partizan yapma çabaları değil, en tehlikelisi de, din sömürüsünden mürit- militan yaratmak stratejisi yürütülüyor ki, Türkiye''nin en büyük yarası bu oldu...

İşte yaratılan o derin travma hiç kuşkusuz Adnan Menderes''in milletvekillerine, "siz isterseniz hilafeti bile getirirsiniz" sözleriyle büyüdü ve ağır etkileri durdurulmayarak bugünlere kadar gelindi...

KOMŞULARDAN DERS ALIN GAFİLLER!..

Peki; biz siyasetin 1950''lerden bu yana, sosyal- siyasal- ekonomik ve güvenlik meselelerinde açtığı yaralarla birlikte, en önemlisi ve en yaşamsalı da, laiklikle ilgili tahribatlarını niçin gündeme getirdik?..

Çünkü geçmişteki ilişkileri nedeniyle çok tartışılan, Atatürk karşıtlığını militanlık düzeyine getiren bir bağnazı ziyareti ve fetvalarla ilgili tuhaf açıklamalarıyla toplumda sık sık infial uyandıran Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş''ın, son günlerde devletin bütün etkinliklerinde başrole çıkarılması, din ve devlet ilişkilerini kırmızı çizgilerle ayıran "laiklik" ilkesini bir kez daha tehlikeli tartışmaların ortasına sürükledi...

Ve o tartışmalar, Erbaş''ın son olarak Yargıtay''daki açılışta dua etmesi ile büyürken, toplumun laiklik konusundaki hasasiyetiyle bir kez daha oynandı...

Bırakın cumhuriyetin rövanşını almaya çalışan gerici- bölücüleri, tarikat- cemaat şeyhlerini, onlardan beslenen bağnaz gazete ve gazetecilerle Atatürk''e düşman bürokrat kılığındaki soytarıların çabalarını da; siyasetçilerin laiklikle oynamaya kalkışması tehlikeden de beter, korkunç bir felaketi getirmez mi bu ülkeye?..

Hadi İran''da yaşananlardan, hadi son dönemde Afganistan''da büyüyen karanlıktan ders alınmadı da; laikliği hedef alan Hizbullah''ın Güneydoğu''yu cehenneme çevirmesini, İslami Hareket örgütünün suikastlarını, El Kaide''nin İstanbul''daki bombalarını, IŞİD''in canlı bomba eylemlerinde binlerce masumu katletmesini ve FETÖ''nün darbesini de mi unuttu AKP ve yandaşları?..

Türkiye Büyük Millet Meclisi''nde laiklik üzerine yemin eden siyasetçilerin laikliği tartışıyor olması ne kadar tuhaf ve ne kadar tehlikeli değil mi?..

Peki; miting meydanlarında ağızlarından İslami terimleri düşürmedikleri yetmezmiş gibi, Kur''an-ı Kerim''le kitleleri etkilemeye çalışan siyaset anlayışının, dinci terörün cirit attığı bir dünyada, tarikat ve cemaatleri palazlandırdıktan sonra, şimdi de devletin ve 81 milyonun huzurunu ayakta tutan laikliği tartışma masasına getirmeleri ihanet değil de nedir?..

Sözüm iktidara da, "laiklik tehlikedir diyemem" sözleriyle bağnaz kesimleri cesaretlendiren muhalefete de...

Bu ülkede laiklik ısrarla tartışma konusu yapılırsa, sakın ola unutmayın, bu ateş eninde sonunda hepinizi yakar!..

Çünkü bu ülkede, kim ki laikliğe saldırdı ve bağnazlığa sarıldı, unutmayınız ki, hepsi iktidardan da muhalefetten de yok olup gitti!..

İşte İran orada, Irak orada, Suriye orada ve karanlığın giderek büyüdüğü Afganistan da orada... Bakınız, ders alınız...

Yazarın Diğer Yazıları