"Atları da Vururlar"

Büyükada'daki ruam -at vebası- salgını, "bunlardan nasıl kurtuluruz" diyenler için ışık oldu. Benim gibi hayvanseverler ise bugüne gelişin en büyük nedenini devletin kanayan yaraya çözüm bulmamasında görmekte. Bu arada hatırıma dünyanın en munis hayvanlarının çektiği çileyi anlatan öyküler geldi. "Atları da Vururlar" isimli kitabı ilk anda anımsadım. Roman 1935'de yayınlandı. Horace McCoy 1929 Amerikan krizini ve takip eden yılları konu alır. Tiyatro ve filmleri de yapıldı. Burada, sırf  üç kuruş ödül uğruna yere yığılana kadar dans edenler anlatılır.

Neden sonra aklıma benim "At ve Arabacı" isimli öyküm geldi. Oysa benim ilk ödüllü yazımdır. Merhum Çetin Ener'in senaryo haline getirip çektiği kısa filmle ödül kazanmıştım. Paris'de verilen "İnsan Sinopsisi" ödülüydü. Ve de hayatımda elde ettiğim ilk uluslararası başarıydı.

Gerçek olay

Eski okurlarım hatırlarlar, yeniler için tekrarlamak istiyorum;

Eskiden at arabaları İstanbul'un her tarafına yük taşırdı. Ben de bir gün dramatik bir olaya tanık olmuştum. Cağaloğlu yokuşunun ortasında inşaat demiri yüklü arabayı çeken yaşlı atın aniden çöktüğünü gördüm. Kendisi gibi ihtiyar arabacı terler içinde bağırıp atını gayrete getirmeye çalışoyordu. Ne yapsa nafile... Öncelikle ben dahil bir kaç kişi koştuk. Arabayı arkadan iterek yokuşu çıkardık.

Tokat gibi cevap

Adamcağız cebinden çıkardığı koca mendille hayvanın terini siliyordu. Bir yandan da o kargaşa içinde kendisine, "Alçak adam!.. Hayvanı öldüreceksin..." diye bağıran Chevrolet'deki 3 kadına cevap veriyordu:

"-Ulan, bu işi almasak akşama hem o, hem ben açtık, biliyor musunuz?.."

Yasak

Adalar Kaymakamlığı aldığı kararla bölgeye hayvan sokmayı yasakladı. Korkarım, bu işin mafyası çoktan yedeklemeyi yapmıştır. Adamlar devletten daha hızlı çalışıyor.

Biraz da gırgır

Gece Görüşü her zaman ilgi alanım. Her ne kadar gözler Gürkan Hacır'ı arasa da gözlemleyecek  malzeme bol... Tek başına Hande Fırat'ın oturur-yatar hali yeter. Pantalon giyse bile bana Sophia Loren'i hatırlatıyor. Yaşı kemale erse de Hande için bir Kayseri atasözünü rahatlıkla kullanabiliriz:

"İşi bilen, yükü götürür"

Yandaş takım içinde yine de en objektifi o. Bir kaç sevimsiz saldırgana bile onun yüzünden tahammül ediyorum.

Değişim

Geçenlerde aldığım okur mesajı ilgimi çekti; "kadın gibi kadın" diyor. Bunlardan biri de "Küçük bir burun estetiği mi geçirdi?" diye sormakta. Bu yüzden son hafta hep o yere dikkatimi verdim. Yine de ne evet, ne hayır diyebiliyorum.

Yeni iddialar

Programda eski CHP milletvekili Sinan Aygün'ün CHP'li Ankara Belediyesine yaptığı 25 milyonluk rüşvet iddiası, yolsuzluk ihbarları tekrar ısıtıldı. Avukat Ömer Lütfü Avşar'ın Yavaşı savunması dilerim doğrudur. Ortada bir usulsüzlükten söz ediliyor. Ancak istenen, "herşeyiyle mükemmel bir okul yapımı". Bir yerde usulsüzlüğün bedeli bununla takas edilmek isteniyor.

Benzeşen durum

Burada da Fenerbahçe Stadı'nın arkasındaki Kenan Evren Lisesi için yapılan pazarlığı hatırladım. Kulakları çınlasın Aziz Başkan, Ankara'dakine benzer biçimde, yani takasla çözmüştü. Dilerim böyle olsun.

Neticede bu soruşturma çok uzun sürer, bazı yağdanlıklara malzeme çıkar.

Gördüğünüz gibi Sophia Hande'den nerelere geldik. Aslında bu tip karmaşaları çözmek zor değil. Bakın Şehir Üniversitesi sorunu nasıl halledildi. Marmara Üniversitesi'ne devrediverdiler.

Bu arada ben de yeni bir şey öğrendim: "Garantörlük". Meğer yüksek öğrenimde de bu uygulama varmış. Tıpkı senetlere kefil olmak gibi. Muz gibi bir  şey... Ne niyetine yersen o tadı alıyorsun. Yeter ki muhalif olma.

Geçmiş olsun

Bu arada bir kişiye geçmiş olsun dileklerimi yollamayı unutmuyorum. Şehir Üniversitesi olayı patlayınca Prof. Dr. Burhanettin Duran'ın canı epeyi sıkılmıştı. Hocanın bir takım gıllı-gışlı işleri yok. Fakat üniversitenin kuruluş safhasında rolü olduğundan ne yapacağını şaşırmıştı. Duran bize lazım. Yanlılar arasında daha obljektif 4-5 kişiden biri.

Arkasında olduğumu itiraf ediyorum.

GÜNÜN SÖZÜ

 Kitaplar, dostlar gibi az sayıda ve iyi seçilmiş olanlardır. Daima, yeniden onlara dönmeliyiz. Çünkü, gerçek dostlar gibi onlar da bizi yalnız bırakmazlar, hiç bir zaman öğretmekten vazgeçmezler ve asla bıktırmazlar. Charles Lamb

Yazarın Diğer Yazıları