Hindistan, baharat ticaretinin anavatanı olarak bilinirken, şimdi bu eşsiz mirası sanat sahnesine taşıyor. Ülkenin dört bir yanındaki sanatçılar, mutfaklarda lezzet katan zerdeçal, safran, kırmızı biber ve indigo gibi doğal malzemeleri kullanarak tablolar üretiyor. Bu yenilikçi yaklaşım, yalnızca görsel bir şölen sunmakla kalmıyor; aynı zamanda kokuların ve dokuların birleşimiyle sanatseverleri duyusal bir yolculuğa çıkarıyor. Hindistan’ın bu özgün sanat hareketi, hem yerel hem de uluslararası arenada büyük yankı uyandırıyor.

Sanatçılar, yüzyıllardır tekstil boyamada kullanılan doğal pigmentleri ve baharatları tuvale aktararak, Hindistan’ın kültürel zenginliğini yeniden yorumluyor.

Yeni Delhi’de faaliyet gösteren sanatçı Anjali Kapoor, “Baharatlar, bizim kimliğimizin bir parçası. Onları sanata dönüştürmek, hem doğaya saygı duruşu hem de kültürel bir anlatım” dedi.

Kapoor’un eserlerinde, zerdeçalın altın sarısı tonları, safranın derin kırmızısı ve indigodan yayılan mavi huzur bir araya gelerek doğanın renk paletini yansıttı. Sanatçı, bu malzemelerin yalnızca estetik değil, aynı zamanda dayanıklı pigmentler sunduğunu da belirtti.

Bu sanatsal hareket, bilim insanlarının da dikkatini çekti. Londra Üniversitesi’nden kimya profesörü Dr. Peter McBrien, baharatların pigment olarak kullanımını bilimsel açıdan değerlendirdi:

“Zerdeçaldaki kurkumin ve safrandaki krosin gibi bileşenler, doğal antioksidan özellikleriyle renklerin zamanla solmasını engelliyor. Bu, eserlerin uzun ömürlü olmasını sağlıyor.”

McBrien’e göre, bu yöntem, sentetik boyalara çevre dostu bir alternatif sunarak sanat dünyasında sürdürülebilirlik tartışmalarını da ateşliyor.

Hindistan’ın güneyindeki Kerala eyaletinde çalışan sanatçı Priya Menon ise, eserlerinde yerel baharat pazarlarından topladığı malzemeleri kullanıyor.

“Kırmızı biberin tozunu ince bir elekten geçirip tuvale sabitliyorum. Indigo bitkisinden elde ettiğim maviyi ise sulu boya gibi uyguluyorum,” diyen Menon, her tablonun bir hikâye anlattığını vurguladı.

Onun çiçek motifli eserleri, Kochi Bienali’nde sergilendiğinde, ziyaretçilerin hem görsel hem de kokusal bir deneyim yaşadığını ifade etmesi dikkat çekti.

Harvard Üniversitesi’nden sanat tarihçisi Prof. Partha Mitter, bu çalışmaları “Hindistan’ın post-kolonyal sanat anlayışında bir dönüm noktası” olarak nitelendirdi.

Mitter, “Baharatlar, tarih boyunca Hindistan’ı küresel ticaretin merkezi yaptı. Şimdi ise bu miras, sanatta bir köprü kuruyor” dedi.

Teknik açıdan da yenilikçi olan bu sanat dalı, doğal reçineler ve bitkisel bağlayıcılarla baharatların tuvalde sabitlenmesini içeriyor. Stockholm Üniversitesi’nden restorasyon uzmanı Dr. Sofia Lindström, “Bu eserler, kimyasal boyalara kıyasla daha az çevresel ayak izi bırakıyor. Aynı zamanda, baharatların antimikrobiyal özellikleri sayesinde tablolar küf ve bozulmaya karşı korunuyor” diyerek yöntemin avantajlarını sıralıyor. Lindström’ün araştırmaları, bu tekniklerin sanat eserlerinin restorasyonunda yeni bir standart oluşturabileceğini gösterdi.

Hindistan’ın baharatlı sanatı, uluslararası sergilerde de boy göstermeye başladı.

Londra’da düzenlenecek “Doğadan Tuvale” adlı sergide, Kapoor ve Menon’un eserleri başrolde olacak. Serginin küratörü, New York Metropolitan Müzesi’nden Dr. Alison Smith, “Bu tablolar, sadece görsel değil, aynı zamanda kokusal bir hafıza oluşturdu. İzleyiciyi Hindistan’ın pazarlarına, mutfaklarına götürüyor” diyerek eserlerin etkisini vurguladı.

Baharat ve doğal boyalarla işlenen bu tablolar, Hindistan’ın kültürel mirasını modern sanatla buluştururken, sanat dünyasına çevre dostu bir bakış açısı kazandırıyor. Zengin renkleri ve büyüleyici kokularıyla bu eserler, tuvalin ötesine geçerek izleyicileri doğanın kalbine davet ediyor.

Hindistan’dan yükselen bu sanat dalgası, küresel sahnede yankılanmaya devam edecek gibi görünüyor.