Medya Polemik

Medya Polemik
Medya Polemik

İnsanın koltukları kabarıyor...

 

“Kürdistan”ı biz kurduk onu yaşatacak olan sizlersiniz!!!

 

AKP kongresinin “onur” konuğu olan Barzani, başkanlık sarayında Kürdistan kongresi düzenledi, keşke Apo da burda olsaydı dedi.

 


*

 


O sarayı biz yaptık.

 


*

 


Başbakanlık binasını, içişleri bakanlığı binasını, kültür bakanlığı binasını biz yaptık. Merkez Bankası binasını biz yaptık. Erbil havalimanını biz yaptık. Süleymaniye havalimanını biz yaptık. Rahat rahat gidip gelsinler diye tarifeli uçak koyduk. Üniversitelerini yurtlarıyla, kampuslarıyla biz yaptık; Türkiye’nin güneydoğusunda dünyaya geldiysen, bu üniversitelere sınavsız kabul ediliyorsun, eğitim bedava, barınma bedava, cebine her ay 200 dolar harçlık koyuyorlar. İçme suyu şebekelerini biz kurduk. Toplu konutlarını biz diktik. Petrol çıkarma tesislerini biz kuruyoruz. Petrolü doğalgazı bizim sırtımızdan satsınlar diye, kendi ellerimizle kendimize boru döşedik. Beş yıldızlı otellerini, spor salonlarını, alışveriş merkezlerini biz yaptık. Talabani  “Türkiye’ye kedi bile vermem” derken, PKK’lıların ücretsiz tedavi edildiği hastaneleri biz yaptık. Laboratuvarlar, sağlık merkezleri kurduk. Kafamıza çuval geçirdiler, kelepçe taktılar, subayımızın kaburgasını kırdılar... Teşekkür mahiyetinde, Amerikan üssünü biz inşa ettik. Kendi vatandaşımıza 20 kuruştan verdiğimiz elektriği, Kürdistan’a 10 kuruştan veriyoruz... Ki, ben Kürdistanlı olsam, yakalamışım böyle cillop gibi T.C. hükümetini, beş kuruş bile fazla, anca üç kuruş filan veririm. Kullandıkları  “ampul”  de bizden... İçme suyu şebekelerini, kanalizasyonlarını, arıtma tesislerini, sulama kanallarını, enerji iletim hatlarını, köprülerini, viyadüklerini biz yaptık. Hatırlar mısınız bilmem, Türk işçilerini taşıyan kiralık uçak Bağdat’a inerken çakılmıştı, hepsi rahmetli olmuştu. Arıtma tesisi kurmaya gidiyordu o işçilerimiz... Duhok’la Zaho’yu dağın altından birbirine bağlayan tüneli biz yapıyoruz. Kendi memleketimizdeki tüneli İtalyanlara yaptırıyoruz, Kürdistan’ın tünelini biz yapıyoruz. Banka binalarını yapıyoruz. Et entegre tesislerini yapıyoruz. Kapalı otoparklarını yapıyoruz. Altgeçitlerini üstgeçitlerini yapıyoruz. Barzani’nin babasına anıtmezar yaptık. Plazalarını yapıyoruz, havuzlu villalarını yapıyoruz. Sosyal yaşam gelişsin diye, sinemalarını, tiyatrolarını, kültür merkezlerini yapıyoruz. Çocukları mutlu olsun diye parklarını yapıyoruz, Tatilya’yı bile oraya gönderdik. Erbil caddelerindeki okaliptüs ağaçları savaş sırasında kurumuştu, vah vah, derhal devreye girdik, sosyal sorumluluk projesi kapsamında, para mara almadan, palmiye ağaçları diktik.

 


*

 


Çöpçülük de bizim... İnsanın koltukları kabarıyor. Belediye binalarıyla beraber, caddelerin, sokakların temizlik ve çöp toplama işini yapıyoruz. Ne kadar gurur duysak azdır. Kamu hizmetlerindeki garsonluk ve  “uşak”lık işine de talibiz.

 


*

 


İddia ediyorum.
Fırsat bu fırsat deyip, Kandil’deki mağaraları, sınırdaki kampları restore ettirmek için ihaleye çıksın Apo... İşi biz kapmazsak, yüzüme tükürün.
Yılmaz Özdil/Hürriyet

 

+++

 

De facto konfederasyon...

 

“Kedi” o kedi

 

Kürt Ulusal Konferansı’yla hızlanacak olan siyasi inşa süreci sonunda hedeflenen, dört ülkedeki Kürtleri kapsamak üzere  “de facto konfederasyon”a ulaşmak. Konfederasyon’un dört parça için alacağı kararlar, bu parçalardan gelen temsilciler, siyasi partiler veya gruplar tarafından o ülkede hayata geçirilmeye çalışılacak. Türkiye’de, İran’da, Irak’ta ve Suriye’deki “özerk yapılar” birlikte hareket ederek, fiilen tek bir konfederal devlet gibi davranacaklar.
Öcalan’ın bu projesi dört parça ve bu parçalarda yaşayan Kürtlerin, ileride tek ulus olarak bağımsız devlete ulaşmaları açısından en önemli altyapıyı oluşturacak.
(...)
 Projenin Türkiye ayağı da çok büyük önem taşıyor. Ankara’yla müzakere sürecini yürüten Öcalan ve Kandil, çatışmasızlık ortamının ve kendi belirledikleri ölçüde sınır dışına çıkma aşamasından sonra hükümetten 2. aşamanın başlatılmasını bekliyorlar.
Bu beklentinin özünü yeni anayasada Güneydoğu’ya özerklik verilmesi oluşturuyor. (...)  KCK/PKK Türkiye ve Suriye’deki amacını tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta ortaya koyarak kediye  “kedi”  dedi. Ankara ise elini henüz tam olarak göstermiş değil.
Fikret Bila/Milliyet

 

+++

 

Görmemek için ahmak olmak gerekir

 

... devlet ülkenin bir kısmında egemenliğin emin adımlarla el değiştirmesine göz yumuyor ve PKK, savaş ile bile ulaşamadığı sonucu elde ediyor.
... Bir Kürt ulusu oluştuktan sonra, bunun fiilen bir Kürt devletinden başka bir tatmin edici bir sonuca varmayacağını görememek için ahmak olmak gerekir.
24 Temmuz 2013’te, bu sonuca varırken, imzalanmasının doksanıncı yılını idrak ettiğimiz Lozan’ın daha ne kadar yürürlükte kalacağı konusu da doğal olarak gündeme gelmektedir tabii ki...
İmzalanmasının doksanıncı yılında, “Nedir Lozan” sorusunun yanıtı özetle şudur:
- Lozan bağımsız ve üniter Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusudur.
Bağımsızlığın gitmesi Lozan’ın da bitmesi demektir.
Üniter devletin yerini herhangi bir başka devlet şeklinin alması, Lozan’ın sonunun gelmesi anlamını taşır.
(...)
- Lozan’ın daha kaç yıllık ömrü kaldı acaba?
Bu soru ciddi biçimde gündeme gelince, Lozan’ın altında imzası bulunan İnönü’nün adının neden bazı kişiler tarafından anılmadığı da kendiliğinden ortaya çıkıyor.
Lozan’ı tarihe gömecek olanların, imzacısının adını anmamalarından daha doğal ne olabilir ki?
Ali Sirmen/Cumhuriyet

 

+++

 

Demirören Grubu’na “Can” dayanmıyor

 

Önce  “zorunlu izne”  çıkarılan ardından yazılarına son verilen Vatan yazarı Can Ataklı’dan sonra Demirören Grubu aynı  “metodu”  grup bünyesindeki Milliyet gazetesinden Can Dündar’a uyguluyor.  Gezi ve Mısır olayları sırasında iktidara dönük sert eleştirileri ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu ile girdiği polemikle şimşekleri üzerine çeken Dündar’ın 10 Temmuz 2013’te çıkarıldığı  “zorunlu iznin” dönüşünün olmayacağı konuşuluyor.

 

+++

 

Dönüşü manidar olacak

 

TMSF’nin el koymasının ardından Akşam’dan kovulan gazeteciler arasında yer alan Hüsnü Mahalli Yurt gazetesi ile anlaştı. Orta Doğu uzmanı Mahalli’nin okurlarıyla buluşması manidar bir çalışma ile olacak. Mahalli Mısır paralelinde  “Siyasi İslam’ın sonu”nu yazacak.