Batı Trakya’da endişeli bekleyiş
Kuzeyde Bulgaristan, güneyde Ege Denizi ile çevrili olan ve Türkiye’nin Avrupa’daki topraklarının Batısı şeklinde ifade edilebilecek Batı Trakya’da yaklaşık 150 bin Türk yaşıyor. Devlet dairelerine memur olarak kabul edilmeyen soydaşlarımıza gösterilen çifte standart, AB ülkelerindeki demokrasi anlayışına göreli bir örnek teşkil ediyor. Türk hükümetinin Batı Trakya meselesiyle ilgili bazı olumlu adımlarına karşın konunun genel dış politika fotoğrafında hak ettiği yeri bulamaması bölgedeki sosyo-kültürel ayrışma ve çatışmalara etkili çözümler üretilmesini engelliyor. Zaman zaman Batı Trakya Türklüğünün sorunlarına yer veren Hürriyet yazarı Yalçın Bayer bu hususta önemli bir tespiti köşesine taşıyor: “Dış Türklerin gündeme gelmesi için kan akması mı gerekir? Galiba öyle. Doğu Türkistan meselesi bunun kanıtı.” Hatırlanacak olursa, Ahmet Davutoğlu, İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında Batı Trakya Türklüğünün milli değerlerini yaşamakta zorlandığını vurgulamış ve Yunan Dışişleri tarafından ağır şekilde eleştirilmişti.
Öte yandan bugünlerde Batı Trakya’daki soydaşlarımıza moral desteği olan bir gelişme yaşanıyor. Kabine değişikliği ile Sağlık Bakanlığı’na getirilen Mehmet Müezzinoğlu Batı Trakya Türklerinden. 1986 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Müezzinoğlu 27 yıl içinde Bakanlık koltuğuna yükselerek, “bu ülkede bizi bir yerlere getirmiyorlar” diye çığırtkanlık yapanlara verilecek sayısız örneklerden sadece birisini yansıtıyor. Bir Batı Trakya Türk’ü olan ve ilk resmi ziyaretini doğduğu topraklara gerçekleştiren Müezzinoğlu’na bakanlık verilmesi, Başbakan Erdoğan’ın oradaki Müslüman-Türk azınlığa bir mesajı olarak da değerlendiriliyor.
Aslında Türkiye ile Yunanistan arasında imzalanan anlaşmaların pek çoğunda Batı Trakya’daki Müslüman Türk azınlığın kendi dinini Yunan devletinin korumasında öğrenip, yaşatmalarının garanti altına alındığı anlaşılıyor. Fakat Yunan hükümeti buna rağmen baskı ve dayatmalardan vazgeçmiyor. Soydaşlarımızın son dönemde gündeminde olan en önemli sorun “240 imam yasası”... 2007 yılında direkten dönen bu karar, şimdilerde ciddi biçimde tartışılıyor. Bu konudaki uygulamaların devletin denetiminde olması gerekliliği, giderek artan baskı ve yönlendirme çabalarını bertaraf etmiyor. Elbette ki yasaların izin verdiği ölçülerde devlet denetimine kimsenin bir şey demesi söz konusu değil. Ancak hakları uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınmış Müslüman-Türk azınlığın olmazsa olmazlarını hiçe sayarak kararlar alınması, büyük endişeleri beraberinde getiriyor. Bölgedeki soydaşlarımızın önemli bir kısmı bu uygulamanın hayata geçmesiyle yenilerinin gelebileceğini dile getiriyorlar.
Batı Trakya Türkleri Dayanışma Derneği Genel Başkanı Burhanettin Hakgüden görüşmemizde şu net ifadeleri kullanıyor “Kimin, camide cemaatin önüne geçeceğine iki Ortodoks karar veriyor. Bu uygulama Avrupa’nın dine bakışını simgeliyor. Yunanistan’da din eğitimi, anaokulunda başlıyor ve çocuklar Ortodoksların ritüelleri ile kahvaltı yaptırılıyor. Böylelikle asimilasyon amacı için temeller atılıyor.”
Oysa Batı Trakya Türklerinin genel eğiliminin Yunanistan’ın bütünlüğünden yana olduğunu söylemek mümkün. Hatta Türkiye’den iş adamlarının bölgeye gelerek yatırım yapmaları hususunda oldukça istekliler. Yunanistan’ın yaşadığı ekonomik kriz dikkate alındığında Batı Trakya’nın yeni yatırımlarla mevcut krize veya en azından işsizlik seviyesine mütevazı katkılarının olacağı çok açıktır. Bu sebeple Yunanistan; korkularından ve çifte standardından vazgeçip, hakları yıllar önce güvence altına alınmış insanların milli değerlerini yaşama ve yaşatma özgürlüğüne ambargo koymaktan vazgeçmelidir.