Bir tek ben mi rahatsızım?
Baktığımız her şey, beynimizin içine giriyor. Ve orada yer ediyor. Yani doğru şeylere bakmalıyız. Güzelliğe bakarsan içindeki güzelliği uyandırırsın. Kötüye bakarsan veya maruz kalırsan, zihnin kirlenir, düşünce yapın ve kalbin bozulur. Bu demektir ki; insanın elini, gözünü, kalbini, kötü şeylerden uzak tutması, benliğini korur.
Çok televizyon izleyemiyorum ama nasıl olduğunu anlayamadığım bir şekilde, televizyondaki bütün içeriklerden haberim oluyor. Yayınlar, sosyal medya, iş ve arkadaş çevresindeki konuşmalar vesilesiyle hayatıma sızıyor.
‘Realite show’ adı altında bir furya var. Topluma hizmet ettikleri düşünülebilir, dejenere ettikleri de düşünülebilir. Bu kararı izleyicinin kendisine bırakıyorum. Sevene ve sevmeyene saygıyla, bende uyandırdığı hissiyatı sizlerle paylaşmak istiyorum.
İnsan; asil, özenle yaratılmış, düşünme ve karar verme kabiliyetleriyle onurlandırılmış, inançla şereflendirilmiş bir varlık. Bu programlarda insan evladının çok farklı bir yüzü sergileniyor. Göz görmeyince gönlümüzün katlanabileceği bazı çirkinliklerimiz, ortaya dökülüyor. ‘Böyle insanlar da mı var?’ diyorsun? Kendini sorguluyorsun. ‘Bunları duymakla, görmekle ne kazandım?’, ‘İzlemeseydim ne kaybederdim?’, ‘Neden böyle bir görsele, davranışlara ve bilgiye maruz bırakılıyorum ya da kendimi maruz bırakıyorum?’ diyorsun. Belki şöyle söyleyebilirsiniz; ‘İstemeyen izlemesin!’ Doğru.
Sosyal alanlarda takılmanın, adım atmanın TL bazında çok yüksek bedeli olduğu bu günlerde, ev en güzel seçenek. Birçok sebepten insanlar evlerinde vakit geçirmeyi tercih edebiliyorlar. Televizyon da icat edildiği günden beri evimizdeki en birinci yoldaşımız. Doğru izlemelerle okulumuz ama maalesef düşmanımız da. Konumuz düşman tarafı.
Her gün belli saatlerde her kanalda, ürkütücü, şiddet içerikli suç programları var. Kanalı değiştirsen bile benzerleri ile karşılaştığın showlar bunlar. Beğenildiği için mi artıyorlar, arttığı için mi izleniyor bunu bilemiyorum? Sebep her neyse gördüğüm, duyduğum şeyler beni mutsuz ediyor, üzüyor. Ajite oluyor, psikolojik deformasyona uğruyorum. İnsana bakışım değişiyor.
Yasaklanmış gıybetin binlerce kişi arasında olanı. Rahatsız edici. Çok izleyen olduğunu biliyorum ama keyif alarak izleyen olduğunu düşünemiyorum.
Yazabilmek için; gelinli, kaynanalı olanlara da göz gezdirdim. Ne küçüğe sevgi var, ne büyüğe saygı. Rekabet değil, hırs benzeri davranış zafiyetlerinin, tazyikle dışavurumu. Bir kavga, bir dövüş, bir gerginlik. Asabi, yırtıcı kadınlar. Kurgu diyorlar. Neden ki??? Amaç???
Oldum olası irite olduğum bir diğer yayınlanan da, yarışma adı altında, nimetin hor görüldüğü yemek programları. İsraf, nankörlük, acımasızlık, aşağılamaya varan saygısızlık. Biz böyle miyiz? Değiliz! ‘Hatır için çiğ tavuk yenir.’ diyen anlayışla büyüdük. Peki bunlar kim?
Bazıları kızabilir ama size bir şey katmayan hatta alıp götüren insanlara, programlara iki dakikanızı dahi harcamayın. Bir şarkı, bir belgesel, kalpte duygu uyandıran bir film, evin bereketini arttıran bir dua, dünyadan, ülkemizden haberler. Yarışmalar, yemek tarifleri, biyografiler. Sağlık ve gündemle ilgili programlar. Hatta görmediğimiz hayatları ve senaristlerin hayal gücünü deneyimleyebileceğimiz diziler. Bir sürü seçenek var.
Kötü bir yayın izleyince baharım kışa dönüyor. Bu sebepten uzak duruyorum. Siziyse size bırakıyorum.
Not: “Mide, beyinden akıllıdır çünkü mide kusmayı bilir. Beyin her pisliği yutar.” demiş Cengiz Aytmatov.
Beynin bir boşaltım sistemine sahip olmaması büyük bir handikap, giren her şey, iyi ya da kötü içeride kalıyor. Dışarı atamıyorsun. Daha az düşünüyorsun ama tamamı ile yok olmuyor. Bunu unutmayalım. Başta çocuklarımızı, sonra kendimizi koruyalım.