Bizim sanımız Türk kadını; Düzeninle uğraştırma bizi!

Bizim sanımız Türk kadını; Düzeninle uğraştırma bizi!

Aşağıdaki yazıyı, bu köşede 13 Temmuz 2017 günü okumuştunuz.

Daha İYİ Parti kurulmamıştı.

Millet İttifakı oluşturulmamıştı.

2018 seçimleri yapılmamış; İYİ Parti TBMM''de gruba sahip olmamıştı.

2019 seçimleri yapılmamış; başta İstanbul ve Ankara olmak üzere büyükşehir belediyeleri alınmamıştı.

Velhasıl ortada "Meral Akşener''in sesine kulak vermek" suretiyle erişilebilecek hiçbir makam, mevki, menfaat bulunmuyordu!

*

Dönemin TBMM Başkanı İsmail Kahraman, Meral Akşener''den söz ederken, bir dil sürçmesi olarak değil bile isteye "Meral Kılıçdaroğlu" demiş…

Ve Akşener, bu terbiyeden yoksun ifadeye karşı mücadelesinde bir hayli yalnız bırakılmıştı.

İklim, bundan ibaretti.

*

Bugün ailenizin yazarı olmak dışında "İYİ Parti Aday Adayı" sıfatı da taşıyorum. Bu köşede dillendireceğim en haklı itiraz bile pekala "çıkar" mevhumuyla ilişkilendirilebilir. Menfaat kaygısına yorulup itibarsızlaştırılmak istenebilir.

Yabancısı olmadığımız bu çiğ ve kirli ihtimaller dolayısıyla, İYİ Parti ve Genel Başkanı''nın son birkaç gündür maruz kaldığı "yeni" tehdit, saldırı ve terbiyesizliklere karşı, kişisel olarak hiçbir "çıkar" umamayacağım o dönem ve zeminde yazdığım "eski" bir yazımı özetlemekle yetineceğim:

*

"…TBMM''de, halefi olan kadınlardan bir ses yükselir diye bekledim.

Partisi ne olursa olsun, kendileri de TBMM çatısı altında, erkek milletvekillerinin benzeri ahlak dışı ithamlarına maruz kalmış kadın milletvekilleri sineye çekmez diye bekledim.

En çok MHP''li kadınlardan -hatta erkeklerden de- bekledim; siyasi rekabet başka millî değerler başka, "milliyetçi" olmanın gereğini yapmak ve Türk kadınının namusuna dil uzatana haddini bildirmek sorumluluğu bütün tarafgirliklerin üzerinde diye, bekledim.

Şimdi "siyaseten" etmedikleri hakareti bırakmayan "bir kısım Asena(!)"dan bekledim; kimi mezuniyetini ona borçlu, kimi işini, kimi kariyerini, kimi ailesini ya...

Vaktiyle evinden çıkmamanın, sofrasına oturmanın, elinden yemek yemenin, kahve içmenin, "abla" diye koştukları, "bakanım" diye, "başkanım" diye gözünün içine baktıkları günlerin insaniyet defterinde illaki hatırı vardır; olmalıdır diye bekledim.

TBMM Başkanvekili sıfatının kazandırdığı imkanları kullanırken "başka büyük yok" çeken "Reis"lerden bekledim mesela…

Temsil ettiği konum itibarıyla, Türkiye''de yaşayan bütün kadınların hakkının, hukukunun doğal garantörü olması gereken Emine Erdoğan''dan bekledim.

Kadın hakları alanında iddialı olan kızları Esra ve Sümeyye''den bekledim.

Hiçbiri değilse her daim tetikteki mor fularlı kadın derneklerinden bekledim.

Dün sabah haberlerinde birini konuyu geçiştirmeye gayret ederken, birini de yok sayarken gördüğüm, gördüğüme inanamadığım kadın gazetecilerden bekledim .(Çünkü aynı zihniyet tarafından, hem de TBMM sınırları içinde, görevlerini yaparken, apış aralarından vurulmuştu onlar da…)

***

Kapılarını, pencerelerini sımsıkı kapattılar. Duymamak ve duyurmamakta direndiler Meral Akşener''in, kendisi için "Meral Kılıçdaroğlu" diyen TBMM Başkanı İsmail Kahraman''a yazdığı açık mektubu.

Hemen hepsi sustu.

Niye?

Meral Akşener "yeterince kadın" mı değil?

Değilse, neden aylardır maruz kaldığı bütün saldırılar kadın kimliği üzerine?

***

Bu kadının "ocu", "bucu", "şucu" olduğunu, şaibeli bir ajandası olduğunu mu iddia ediyorsunuz?

Kanıtlayın bitsin.

Ha, "o kim ki" mi?

Rakip bile olamaz mı size?

Öyleyse bu telaş niye?

Adını anmayın gitsin.

***

Bunların hiçbirini yapmıyorlar.

Saç rengine, makyajına, etek boyuna, ayakkabısının topuğuna bakıp "Fosforlu Cevriye" yakıştırması yapıyorlar…

"Kaset"li imalarda bulunuyorlar...

Torununun meşruiyetini sorguluyorlar...

Sanki bir ayıbın, ahlaksızlığın, günahın sembolüymüş gibi üzerine "etek" atıyorlar...

*

Evet edepsizlik, terbiyesizlik, alçaklık, namussuzluk da var işin içinde ama en çok acizlik hepsi de.

Öyle de…

Siyasetteki bir grup erkeğin acizliğinin bedelini bir kadının haysiyetiyle mi ödeyecek Türkiye?"

*

Aradan geçen 6 yılda bu köprünün altından daha çok kir, pislik, taş, sopa ve nihayet dün itibarıyla da kurşun aktı;

Akşener''in evi basıldı…

Danışmanı Murat İde ve il başkanı Buğra Kavuncu saldırıya uğradı.

Başının üzerine bir "Demokles Kılıcı" asıldı; iddia olunan, ne olduğunu kimsenin bilmediği bir "FETÖ dosyası"!

"İfademi alın" dedi alınmadı.

"Dokunulmazlığım yok, yargılayın" dedi, yargılanmadı. Ama her fırsatta "dokunulmaz" olduğunu hatırlatmaktan da geri durulmadı.

Savcılığa bizzat dilekçe verdi, "Gizliliği kaldırın, at izi mi, it izi mi, herkes anlasın"; gereği yapılmadı.

Daha önce "gelin hanım"lık üzerinden "ayar" verilmek istenen Rize''de saldırıya uğradı; "dersi verilmişti(!)"

Ki "Bunlar daha iyi günleri"ydi.

"Durun daha neler olacak"tı.

Oldu…

"Beni kendinle uğraştırma" buyruğu üzere "Siz zahmet etmeyin efendim"ci tayfadan mıdır bilinmez, birileri "uğraşmaya" başladı; İYİ Parti İstanbul İl Başkanlığı kurşunlandı.

Düşmanlaştıran, olağan hedefler ve olağan şüpheliler oluşturan dilin nelere mal olabileceğini henüz ve çok kanlı, çok acı tecrübe etmişken Sinan Ateş suikastıyla…

İbret almadan…

Aynı sonuç göze alınarak belki…

*

Cezasızlık algısının olduğu yerde zulmü pervasızlaşmaz mı?

*

Akşener, hiç şüphesiz "Demirden korksa, trene binmezdi."

Defalarca kanıtladı ki, onu "Korkutacak adam anasından doğmadı."

Ve fakat…

Neden, iktidar sahipleri elinde korkulası bir demir, bir sindirme sopasına dönüşsün ki siyaset?

*

Bu dönüşümün yerleşik hale gelmesini engelleyecek son seçime gidiyoruz…

Bizim adlarımız, alanlarımız, konumlarımız farklı ama sanımız Türk kadını…

Vazifemiz de, bütün kurum, kurul, kuruluş, yasa, yönetmelik, kararnamelerin, "hiç kimsenin bir tek kişiyle uğraşamaması" ve o bir tek kişinin, canının istediğiyle, istediği şekilde uğraşabilmesine dönük olarak dizayn edildiği bu ucube düzeni değiştirmek olmalı…

Yazarın Diğer Yazıları