Böyle tartıştılar bir İmam'la arkadaşı…

Şimdilerde nefret ettiği bir dostunun işyerine gitmişti İmam. Bir büyük oto galeri...

Çaylarını yudumluyor, sohbet ediyorlar…

Sarıklarından omuzlarına doğru yeşil bir fazlalığın sarktığı, çember sakallı, cübbeli iki softa girdi içeriye o sırada. Ellerinde siyah çantalar… Kur'an kurslarına yardım topluyorlarmış. Arkadaşı hemen cebine davrandı, yeterli para yoktu, kasasını açtı, oradan verdi, sakallarına ve sarıklarına layık bir bedeli. Kara çantasını açtı birisi, içi para ve makbuz doluydu, aldığı parayı attı çantaya, makbuz kesip uzattı arkadaşına. 

O sırada sakallılardan birisinin gözü, arkadaşının iki bayan çalışanına ilişti. Aaaa? O da ne? Başları açık.

İşte bu olmadı. Hemen yanlarına gittiler o bayanların, saçı açık gezmenin dinlerine aykırı olduğunu, başlarını örtmeleri gerektiğini söylediler. O çevreleri pek seven, dostunun yüzü asıldı, fakat bir şey diyemiyor. Sakallılar tekrar İmam'a ve arkadaşına doğru yöneldiler. "Tebliğ görevimizi de yaptık, haydi M... Bey, selamünaleyküm" diyerek çekip gittiler.

Arkadaşı İmam'a döndü:

"Şimdi ne bu? Bir şey desem ters anlayacaklar, bekledim ki sen uyarasın, senden de ses çıkmadı."

"Hangi sesi çıkarayım kardeşim? Nur Suresi, Ahzap Suresi diyecek, dayatacaklar. Öyle değil de böyle, siz yanlış yorumluyorsunuz desem ikna olmazlar, çünkü onların düşünceleri ipotekli, ipotek edenler ne derse, bunlar onu söylerler. Sen sokma bunları buraya, para verip dadandırma! Dadandırıp, alıştırıp sonra niye şikâyet ediyorsun? Bir de beni suçluyorsun…"

"Yahu yok, seni suçlamıyorum, ne yapayım gene ne olursa sizlerden olur…"

"Ben devlet memuruyum, sen siyasetçisin, işadamısın… Senin bunlara herhangi bir gebeliğin, çıkarın yoksa, dayarsın dirseğini olur biter…"

"Hiçbir gebeliğim çıkarım yoktur. Ben inançları yüzünden ezilmelerini istemiyorum, sahip çıkmak, yardımcı olmak istiyorum onlara… Ama kalkar da benim çalışanlarımın saçları başlarıyla uğraşırlarsa canım sıkılır."

"Canın sıkıldı ama gıkın çıkmadı. Çıksaydı, o zaman ben de lafa girer bir şeyler derdim. Net olun net, dürüst olun, düşündüğünüze göre davranın. Onlar siyasal kazanımlarını, statülerini, mal ve mülklerini, makam ve mevkilerini, şöhretlerini, saygınlıklarını, kısacası her şeylerini din istismarına borçlular; bu din'e sığınmak, sarılmak, altını kendilerince beslemek zorundalar. Bunun için kurmuşlardır din temelli 16 bin dernek, vakıf ve benzeri oluşumları. Peki ya sen? Sen neresindesin bu oluşumların? Senin zorun ne? Niye bunların ekmeğine yağ sürüyorsun ısrarla?.. Neden korkuyorsun, neden isyan etmiyorsun bu duruma?"

"Yahu bana diyorsun, sen camide söylesene bunları!"

Acı acı güldü İmam. Kalkıp çıktı o işyerinden, bir daha da uğramadı oraya. Uğramadı ama hep düşündü, ne olacak bu işlerin sonu, nereye gidiyor bu ülke?.. Din nereye gidiyor? Eskiden "Din elden gidiyor" derlermiş, şimdi din ele avuca sığmıyor, her şeye hâkim olmak istiyor. Coşkun sellere döndü. Önüne bir baraj kurulup ıslah edilmez, denetim altına alınmazsa, zararı herkese olacak.

Olacak… Bunu gören de çok, ne var ki sıra dillendirmeye geldi mi, birkaç namuslu aydının dışında kimse ortaya çıkmıyor. Onlar da suçlanıyor, damgalanıyor, hatta hedef gösteriliyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları